bildirgec.org

dost hakkında tüm yazılar

Fahişelik

fool | 20 April 2010 15:30

Eflatun: “Fahişeler erkeğin içindeki doymayan hayvanı besler.”

Fahişelik hiç kuşkusuz dünyanın en eski mesleklerinden biridir. Fahişeler tarih boyunca aşağılanmış, dışlanmış ve aynı ölçüde de vazgeçilmez olmuşlardır. Bu yönüyle bu kesinlikle ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.

İlk önce; fahişelik nedir? Cinsel zevk için değil, karşılığında para gözeterek ve çoğunlukla hiçbir seçicilik göstermeden insan vücudunun kiralanması veya satılmasıyla cinsel ilişkinin gerçekleştirilmesine fahişelik denir. “Fahiş” arapça toplumsal ahlaka uygun olmayan demektir.

Fahişeliği suç olarak gören Fransız avukat Jean-Gabriel Mancini‘ye göre ise bir cinsel ilişkinin suç sayılabilmesi için bunun bazı koşullar altında olup bitmesi gerekir: zorlama, süreklilik, her önüne geleni kabul ediş, dolayısıyla seçim yapma yasağı, başla hiçbir geçim kaynağı bulunmamak ve son olarak da Justinyen yasasının sine delectu’su (zevk almama).

Toplumların kökeninde bugünkü anlamıyla fuhuş varolmamıştır. Fuhuş yapmak alışveriş yapmaktır. Oysa eski çağlarda kadın bu alışverişte akit yapan taraflardan biri olmadığı gibi, bu alışverişin bedelini alıp muhafaza eden de değildir. Aslında fuhuş tarihi, muhabbet tellalığının tarihiyle atbaşı gider.

Kabak kafalı,dünyalar güzeli bebek:)

haytaazrail | 07 March 2010 16:21

Dvd den, “vanishing point” adıyla bir amerikan filmi izledim; Filmin başrolünde “trt” ekranlarında avukat petroçelli dizisi ile tanıdığımız, Barry Newman oynuyor..
Film, bir otomobil satıcısının, kowalski den bir imkansızı istemesiyle başlar. Kowalski, iyi bir sürücüdür, kendini özel hayatını ve kariyerini tekrardan rayına oturtmak uğruna teklifi kabul eder. 20 saatlik bir yol katedecek ve imkansıza yakın bir sürede, belirtilen saatte otomobili satıcının galerisine teslim edecektir.
Kowalski marşa basar; güneş ve renkler birbirleriyle çekişirken asfalt madeni donuk parıltısı ile Dodge challenger v-8 in altından kayıp gitmektedir.. Kowalski’nin tek dileği yağmurun yağmamasıdır.
yol boyunca “no rain no rain”diye dua eder. katedeceği eyaletlerin yerel radyoları, sokak çeteleri, militan guruplar o’nun kişilğinde adeta kollektiv özgürlüğün tadını çıkartırlar. Kowalski için zaman daraldıkça yasalar da önemini yitirmektedir.. trafik kuralları, hız sınırı vb. şeyler umurunda değildir. her eyaletin yasasını çiğneyerek, peşindeki yüzlerce polis ekibine rağmen yol almaktadır.. olay öylesine büyür ki, adeta tüm amerika bu serüvenin takipçisidir..
Federal güvenlik daha fazla bu duruma müsamaha gösteremez,
vakit gelmiştir; o vakit herşey kararır, herşey söner.. her canlı siner. Kowalski, son etapta, tek çıkış yoluna kurulan, iş makinalarından ibaret çelik yığınına çarpar.. o ana kadar, onlarca badireyi atlatan Kowalski için hayat bitmiştir..

teselli

admin | 10 February 2010 13:17

http1.bp.blogspot.com
http1.bp.blogspot.com

Bir aydır içini rahat tut, birşey çıkmayacak diyordum. İçim de rahattı gerçekten.

İş sonrası telefonumu açtım. Sesli mesaj. Arkadaşım. Hiç beklemediğim bir cümle, beklemediklerim… Sanıyorum ki, özledim, görüşelim diyecek. Ben de mutlu olacağım.

‘Tahlil sonuçlarım çıktı bugün. Olumsuz. Hemen ameliyat dediler. Pazatesi sabah ameliyat oluyorum. Haber vereyim dedim. Öpüyorum.’

Bilgisayarınızın en iyi dostu (belki sizin de)!!!

Beacool | 06 February 2010 11:50

Karşınızda Pingo!
Karşınızda Pingo!

Eskiden sanal bebekler vardı, ve ben onları hiç sevmedim…

Ben bir Tamagochi katiliydim! Bu itirafı neden yaptığımı merak edenler için şunu diyebilirim ki bu çılgınlık geri geliyor! Pingo isimli bu “deskfriend” zamanında bir hastalık halini almış sanal bebeklerin tüm özelliklerini fazlasıyla taşıyor. Ama çok daha fazla gelişmiş özelliği de var! Bunlardan en radikalı bu sanal bebek artık yürüyebiliyor! Hem de kör şekilde değil, çevresini dikkate alarak. Ayrıca sizin hareketlerinize tepki verip günlük işlerinizde size yardımda edebilmekte… Şaşırtıcı şekilde diğer Pingo kullanan ve facebook sayfası olanlarla etkileşime geçebilip, onu sevdiğinizde farklı kızdığınızda farklı tepkiler verebiliyor. Ayrıca onunla konuşabiliyorsunuz! Her ne kadar çoğunluğu sizin komutlarınıza dayalı bir monolog olsa da sözünüzü dinliyor. Onun bir nevi karakteri var! (detaylı özellikleri aşağıda)

DOSTUM…! BU SERZENİŞİM SANA…

| 18 December 2009 12:46

Bunu nasıl yaptık birbirimize.Kardeş diyordun bana; sımsıkı bağlarla yürüyorduk çizdiğimiz yolda omuz omuza…Nasıl olur da bozulurdu dostluğumuz…!
Bütün bunların cevabı var bu yazıda.Sana haykırışım var…!

Biri girdi hayatıma dostum.Sanki benim ruhumdu.Cennetimdi.Yanında derdimi tasamı unuttuğum tek insandı.Annemdi.Babamdı.Kardeşimdi.Sevgilimdi.Dostumdu…Birbirimize öyle yettik ki; küçük dünyamızda tek biz olalım istedik.

Aşktı bu.Beni saran sarmalayandı.İlacımdı.Gözünden sakınandı.

Şu renksiz dünyada gökkuşağım, mutlu olduğum tek sığınağımdı.Daha da güzelleştirendi.
Her sarılmasında,her öpmesinde; daha da güçlendim.Her geçen gün daha da doydum yaşamaya,ruhum onunla arındı.Ben oldum…

Büyüdüm…

Büyümek nedir bilir misin ki?

Bana Bir Kitap Al!

admin | 07 December 2009 09:43

Ne zamandır bir kitap yüzü göremedim. Şu hastane beni bazen çok bunaltıyor… Sana geçen seferde yazmıştım ama unuttun heralde… Neyse önemli değil ama bu sefer bir kitap gönderirsen çok iyi olur.Burda çok yalnızım bana da bir vakit geçirme aracı olur hiç olmazsa.

Soramadım bu arada nasılsın?Hayat nası gidiyor?Geçen mektubun herhalde çok aceleye gelmişti,hal-hatır etmeden sorduklarıma cevap vermiş yollamışsın. Olsunu ben her geçen gün daha iyi oluyorum canım dostum.Ben bu illeti yenebilirim.Tabi sende bana destek olursan.

Neyse uzatmayım lafı fazla,doktorlar gelecek şimdi vereyim mektubu da sana göndersinler bir an önce.Dostum iyiki varsın,sen olmasan ben ne yapardım?Herkese selamlarımı ilet.Gözlerinden öperim canım dostum.Bu arada unutma bana bir kitap al,burda yalnızken çok sıkılıyorum…

Çizgiyi Aştığında Zaman

Colpadan | 11 November 2009 17:34

Geçmişi düşündükçe içim sızlar bazen
Ah o eski şarkılar, gençlik ve aşk
Özlemle baktığımda nostaljiden
Dindirmez hüznümü mercanköşk

Huysuz İhtiyar

fitil | 30 September 2009 09:44

Sağanak yağıyordu. İki kadim dost, her Çarşamba akşam üzeri yaptıkları gibi, Sarayburnu’nun manzarası eşliğinde kahvelerini yudumluyorlardı. Peyami kahveyi sert içerdi. Fazıl’ın ise sütsüz ve şekersiz kahve içtiği görülmemişti. Yerleri belliydi. Peyami, her zaman balkon kapısının diğer yanındaki koltuğa oturur, getir götür işlerini Fazıl’a bırakırdı. Zaten Peyami’nin evden pek çıktığı da söylenemezdi. Çarşamba gündüzleri pazara gidiyorum diye çıkar, birkaç saat ondan haber alınamazdı. Fazıl sorduğunda; yazdığı yazılara malzeme toplamaya gittiğini söylerdi. Geçtiği yollardaki yüzler, dükkan kapılarında bekleşen esnaf, gözyaşı dökmeye hazır mezarlık yolu adımcıları, pazarcılar. Eve dönerken mutlaka sodasını da alırdı. Diğer günler ise Fazıl gezer dururdu. Bazen Peyami’nin yazdıklarını yayınevine götürür, bazen birkaç gazete veya dergiye uğrar, eş dost ile sohbete dalardı. Aslında onun en önemli görevi eleştirmekti. Dostunun yazılarını eleştirirdi. Kulağa hoş gelmeyen kelimeleri değiştirir, bazen cümlelerin yerlerini değiştirir, hatta bazen bir yazıyı olduğu gibi çöpe attığı bile olurdu. Pek “Huysuz” bir adam olduğu söylenemezdi, ama Peyami ona ismi ile hitap etmeyeli uzun yıllar olmuştu. Ona “Huysuz” demesinde, dostunun sadece yazılarını kesip biçmesinin değil, haksızlığa ve hataya tahammül edemeyen bünyesinin de büyük etkisi vardı. Sürekli birilerine ya da birşeylere söylenirdi Huysuz. Peyami ise mahallenin amcasıydı. Yavaş yürürdü. Lakabı “İhtiyar” olsa da, yüzüne karşı sadece Fazıl ihtiyar derdi.

O Çarşamba akşam üzeri yine pencere kenarında yerlerini almışlardı; Fazıl, Peyami’nin yazdıklarını sessizce okuyordu. Yine bir kelimenin yerinde durmadığını fark etti. Son zamanlarda daha çok kelime değiştirmeye başlamıştı.

Kara Gün Dostu:Türk Kızılayı

powerbyfi | 24 September 2009 12:39

Muharebe ve savaş alanlarında yaralanan ya da hastalanan askerlere yardım etmek amacıyla 11 Haziran 1868 yılında “Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti” adıyla kurulan Türk Kızılayı, “Kızılay” adını Atatürk’ten almıştır.

1877 senesinde “Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti” adı alan kurum Cumhuriyetimizin ilk yılında “Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti” adı almıştır. 1935 yılına gelindiğinde Atatürk tarafından “Türkiye Kızılay Cemiyeti” adı verilmiştir. 1947 yılında Dernek statüsü ile yönetilmesi kararı alınarak “Türkiye Kızılay Derneği” ismi ile faliyetlerini yürütmeye devam etmiştir. Kızılay her zaman ihtiyaç anında dayanışmanın ve kardeşliğin, ıstırap zamanında eşitliğin, felaket anında ise uzanan şefkat eli, savaş alanında insancıllığın, tarafsızlığın, barışın simgesi olmuştur.

Türk Kızılayının Ters Ayı Uluslararası Devletler hukukunda Savaş alanlarında tarafsızlığın, dokunulmazlığın simgesi olarak kabul edilmiştir.
Türk Kızılayının Ters Ayı Uluslararası Devletler hukukunda Savaş alanlarında tarafsızlığın, dokunulmazlığın simgesi olarak kabul edilmiştir.