Sağanak yağıyordu. İki kadim dost, her Çarşamba akşam üzeri yaptıkları gibi, Sarayburnu’nun manzarası eşliğinde kahvelerini yudumluyorlardı. Peyami kahveyi sert içerdi. Fazıl’ın ise sütsüz ve şekersiz kahve içtiği görülmemişti. Yerleri belliydi. Peyami, her zaman balkon kapısının diğer yanındaki koltuğa oturur, getir götür işlerini Fazıl’a bırakırdı. Zaten Peyami’nin evden pek çıktığı da söylenemezdi. Çarşamba gündüzleri pazara gidiyorum diye çıkar, birkaç saat ondan haber alınamazdı. Fazıl sorduğunda; yazdığı yazılara malzeme toplamaya gittiğini söylerdi. Geçtiği yollardaki yüzler, dükkan kapılarında bekleşen esnaf, gözyaşı dökmeye hazır mezarlık yolu adımcıları, pazarcılar. Eve dönerken mutlaka sodasını da alırdı. Diğer günler ise Fazıl gezer dururdu. Bazen Peyami’nin yazdıklarını yayınevine götürür, bazen birkaç gazete veya dergiye uğrar, eş dost ile sohbete dalardı. Aslında onun en önemli görevi eleştirmekti. Dostunun yazılarını eleştirirdi. Kulağa hoş gelmeyen kelimeleri değiştirir, bazen cümlelerin yerlerini değiştirir, hatta bazen bir yazıyı olduğu gibi çöpe attığı bile olurdu. Pek “Huysuz” bir adam olduğu söylenemezdi, ama Peyami ona ismi ile hitap etmeyeli uzun yıllar olmuştu. Ona “Huysuz” demesinde, dostunun sadece yazılarını kesip biçmesinin değil, haksızlığa ve hataya tahammül edemeyen bünyesinin de büyük etkisi vardı. Sürekli birilerine ya da birşeylere söylenirdi Huysuz. Peyami ise mahallenin amcasıydı. Yavaş yürürdü. Lakabı “İhtiyar” olsa da, yüzüne karşı sadece Fazıl ihtiyar derdi.
O Çarşamba akşam üzeri yine pencere kenarında yerlerini almışlardı; Fazıl, Peyami’nin yazdıklarını sessizce okuyordu. Yine bir kelimenin yerinde durmadığını fark etti. Son zamanlarda daha çok kelime değiştirmeye başlamıştı.Bu onu tedirgin ediyor, içinde derin bir hüzünle kabullenmişlik sürekli yer değiştiriyordu. “Yine bana huysuz diyecek,” dedi içinden. Ama olsundu. Bu kelime değişmeliydi. “İhtiyar,” deyip en masum ifadesini takınarak ona baktı. Dostu pencereye vuran yağmur damlalarına dalmıştı. Damlalar camdan süzülmeye fırsat bulamadan, bir başka damlaya yenik düşüyordu. O sırada kapı çaldı. Fazıl cümlesini yarım bırakıp yerinden kalktı. Gelen kapıcıydı; ekmek ve yumurtaları aldı, kapıcının oğlu okula başladığı için aldığı hediyeyi verdi, koltuğuna geri döndü. İhtiyar yazıya dalmıştı yine; eline kalemi almış döktürüyordu, böyle havalarda yazmaya bayılırdı. Son zamanlarda eskisi gibi yazamıyordu gerçi. Dostu gelince yerinde doğruldu, “Huysuz, şimdi bak bakalım şuna, nasıl olmuş,” dedi.Fazıl sessizce okumaya başladı. Kelimeler akıyordu, hızla ilerliyordu. Sonra birden tıkandı; okuduğu son cümleyi bitiremiyordu. Başa aldı tekrar okudu. Yok yok, geçemiyordu cümleyi. “İhtiyar,” dedi. “‘Eski’ demesek de ‘kadim’ desek nasıl olur sence?”. Peyami başıyla onaylayınca rahatlayıp okumaya devam etti. Arada birkaç kelimeyi, hatta bir cümleyi olduğu gibi değiştirdi. Ama sonra yine tıkandı. Bu normalde olduğu gibi bir tıkanma değildi. Cümleyi görüyor, ama okuyamıyordu. Ya da sanki okuyor, ama algılayamıyordu. Kahveyi fazla mı sert yapmıştı yoksa? Göz ucuyla dostuna baktı, ve sertçe öksürdüğünü fark edince iyice dikkati dağıldı.…Yayınevi editörü, gazetedeki haberi kanlı gözlerle okuyordu:“Huysuz ihtiyar lakaplı yayınevi sahibi, evinde ölü bulundu.”Haber şöyle devam ediyordu:“71 yaşındaki yazar ve yayınevi sahibi, dün gece kalbine yenik düştü. Çarşamba günleri işe gitmeyen Peyami Fazıl, Perşembe günü de gitmeyince, yayınevi çalışanları meraklandı. Kendisine ulaşmaya çalıştıklarında telefonunu ve kapısını açmayan yazarın evine, çilingir yardımıyla giren yayınevi çalışanları, yazarı evinde ölü buldu.Peyami Fazıl son söyleşisinde; ‘Aslında sadece 8 yıl yaşadım. Benim sonradan yazacaklarıma temel olacak 8 yıl. Yokluk içinde geçen 8 yıl. Meğer ne kadar küçükmüşüm ben..’ demişti.”resim
yorumlar
huysuz ihtiyar deyince oğuz aral geldi aklıma niyeyse..
çok beğendim.
bu arkadaş çok teknik, tarzı var, ilgiyle okuyoruz kennsini.arz ederim
güzel yazı, bana sabah kahvesini keyifle içirdiniz ya! bravo size :))
sahi ben kahve içmedim tüh keşke yazıyı okurken içseydim neyse kahveyle okunacak hoş bir yazı daha bulabilirim sanırım.
Her ne kadar yaşarsan yaşa. İyi veya kötü aklında kalandır, yaşadığın an.
Seçilen parça yakışmış yazıya.
aa parça mı var yazıda?
Ohoo. Bak yukarda üjj nokta var, fil in dı bılenksi tıkla. Ne çalıyo sözlü yapıcam.
yazıyı iki tam bi yarım okudum ve şarkıyı görmedim.
eneee en sevmediğim şarkıyı koymuş bi de tüüü, iyi ki görmemişim ya da belki gördüm ama görmezden geldi bilinç altım
Olmaz, şarkıyı atlamışın. Konu bütünlüğünü sağlayamazsın o zaman. Resimi gördün mü peki?
resim de mi var yok artık!
Lan emee saygı die bişi var olm. Bi daa oku. Gözlerini dört aç.
ya bir de bu kadar ayrı yazılabilirdi afferim sayın manson
sayın devrimci fitil ve dahi sayın galanthusun izniyle benim de söyleyeceklerim var,bi kere bu yazıya şu şarkı daha nefis olur buyrun siz karar …yazı bütünlüğünü bozmamak adına üç nokta koydum dikkat ettiyseniz
Çok mütevazı çook.
Yine aynı şeyi yaptın manson.. Destan yazdıracaksın burda bana. Saçmalatacaksın. Hele bugünkü durumumu göz önüne alırsak… Hoff.
bu sabah yine her sabahki gibi sıkıldım istanbul’danmoralim bozukcereyan kesikhele bir de sen yoksun yaçok yazıkçok yazık..
yazıyı çok beğendim fitil. gittikçe daha iyi yazıyorsun demeden geçemeyeceğim.
işte yine nefis bir saçmalama sürecinin sonu, duygusal anlar nemli göz kapakları, çakmak çakmak göz bebekleri ssayın seyirciler. kendimle beraber beleshi de yaktım o oldu.
Şaka gibi..
Fitil arkadaş zaten ilk geldiğinde de iyi idi, gittikçe iyi falan yazmıyor, Hafif e her giren emeklercesine yazı yazacak diye bir kural mı var..
çok hoş bir yazı olmuş.
harika
sayın manson çok teşekkür ederim. belesh efendiden de hemen kendisini toparlamasını istiyorum. istediğim olur mu bilmiyorum ama çok istiyorum.
tabi ki böyle bir kural yok pbk. (otorite miyim? hayır değilim) ki yorumum zaten bir kural niteliği değil, fikir niteliği taşıyor. fitil arkadaşın son yazısını diğerlerine nispeten daha çok beğendiğimi bu şekilde ifade ettim sadece.
Aynen Pelitkardeşim. Ben de hemfikirim bu tesbitinde.
İyi yapmışsın Pelitas..
pelitas, bu yazıda yakaladığın duygusallığı görüyor, ve üzerine bir artırıyorum. ilgiyle takip ediyoruz seni devrimci fitil. ayrıca şarkı alternatifi konusunda sayın manson’ın seçimi de lezziz.
bir rüzgâr esiyordu tüm özlemlerimi uçuranne kadar da savurganürkek ayak izleri voltalarımdatüm zamanlarımda statik serzenişlerbir salkım mutluluktan payıma düşen ham kısım zulamdakirpiklerinde yağmur katresi varkenve sonbahar makyajı gölgelerindehava zaten hafiften esermiş, mevsimiykensevdalar silinir, bilindik sözlerle anlatılırmış ya hanien koyu sonbahar mührü sözlerimdeöyle iştepeyami ben; fazıl’ın kahveyi sert içen yoldaşıhep aynı hengâmeuçarı düşlerin aynası şakaklarımdaavuçlarımsa, kanayan her yaranın kurnasıgüneş aynı yönde ışımıştıher sabah yastık arası hüzünleryel değirmenlerinin alaycılığında çark eden gülüşmelerimiz takıldı aklımadenize bakarken, her rengini denedim mavininve dibe vururken hüzün kadehlerindezengindim yalnızlıktanbilindik yazılıyordu silindik sevdalarkapanış ay ışığıyine eridim gidişini yazarken;gelişini başkalarına bırakarakeksildim.
şimdi iyiye gidin şey yazı stilimi yokse konu değişikliğimi insanlara hitab ediyormisal bu öyküler fi tarihinde yazılmış şimdi rasgele seçmiş eklemiş diyelim yazarbenim kanaatim konunun kişiye hitabının ve kişiye özel vuruculuğunun değişkenliği
kurgu,anlatım çok güzeldi.Fazıl-Necip Fazılı,Peyami-Peyami Safayıhatırlattı ,bunlar birlikte çalışmış yazarlar diye biliyorum ya da tanış yazarlar diyeyim.,karakter isim seçimi buradan gelmiş diye düşündürdü.
gelmiş olabilir diye düşündürdü.
fitil yeni yazsın ki bence
bence de yine yazsın