Dvd den, “vanishing point” adıyla bir amerikan filmi izledim; Filmin başrolünde “trt” ekranlarında avukat petroçelli dizisi ile tanıdığımız, Barry Newman oynuyor..Film, bir otomobil satıcısının, kowalski den bir imkansızı istemesiyle başlar. Kowalski, iyi bir sürücüdür, kendini özel hayatını ve kariyerini tekrardan rayına oturtmak uğruna teklifi kabul eder. 20 saatlik bir yol katedecek ve imkansıza yakın bir sürede, belirtilen saatte otomobili satıcının galerisine teslim edecektir.Kowalski marşa basar; güneş ve renkler birbirleriyle çekişirken asfalt madeni donuk parıltısı ile Dodge challenger v-8 in altından kayıp gitmektedir.. Kowalski’nin tek dileği yağmurun yağmamasıdır.yol boyunca “no rain no rain”diye dua eder. katedeceği eyaletlerin yerel radyoları, sokak çeteleri, militan guruplar o’nun kişilğinde adeta kollektiv özgürlüğün tadını çıkartırlar. Kowalski için zaman daraldıkça yasalar da önemini yitirmektedir.. trafik kuralları, hız sınırı vb. şeyler umurunda değildir. her eyaletin yasasını çiğneyerek, peşindeki yüzlerce polis ekibine rağmen yol almaktadır.. olay öylesine büyür ki, adeta tüm amerika bu serüvenin takipçisidir..Federal güvenlik daha fazla bu duruma müsamaha gösteremez,vakit gelmiştir; o vakit herşey kararır, herşey söner.. her canlı siner. Kowalski, son etapta, tek çıkış yoluna kurulan, iş makinalarından ibaret çelik yığınına çarpar.. o ana kadar, onlarca badireyi atlatan Kowalski için hayat bitmiştir..Böyle bir son, yürekler paralayıcı bozgunlar yaşayan kimileri için, heyecan verici bir nihayet olabilir mi?bence muhteşem bir irade gücü gerektirir; Açtığınız her kapının ardında yeni bir “dünya” bulduğunuzu sanıp bu safdillikle hareket ettiğiniz takdirde, uzunca bir gaflet uykusunda olma ihtimaliniz de artacaktır.İçinizin”dünyasına” dönüp baktığınız zaman, ona hiç benzemeyen yaşadıklarınız, kimi küs,kimi kırgın,kimi de isyan ve sitem yüklü yığınla bozgunlar…Belki de, Kowalski bu duygularla arabasını bilmem kaç mil süratle çelik yığınlarının üstüne sürdü!.Belki de, kazanma ihtimalini hep gözardı ederek marşa bastı…Bu ne tür bir yüksekliği hedef seçmektir? neye kafa tuttu?soylu bir irade neye kafa tutuyordu? soyluluğun devamını sağlayacak kutsiyetlere mi?. akıl fukaralarına mı?. Yaşatmama yerine yaşamamaya mı?o neye karşı duruyordu?belki de dostları yoktu Kowalski’nin..Dost neydi onun için? ana gibi mi örneğin.. yar gibi mi , diyar gibi mi? nasıl bir ömrün garantisiydi dostluk.. dost gidilecek bir yer kalmadığında kapısına dayandığınız kişi miydi örneğin.. ölürken yanınızda olmasıyla boşa yaşamadığınızı size hissettirecek kişi miydi.. dost yeri geldiğinde hayatınıza son verme girişiminizi engelleyen kişi miydi ?.yoksa?.En azından gördüğünüz bir rüyanın tam ortasında sizi lime lime eden bir güruhun elinden alan, kucağında kabak kafalı dünyalar güzeli bir bebek taşıyan kanatsız bir melek miydi?Belki de “Kowalski” böyle bir rüya bile görememişti..sanırım, hayat “kowalski”ye böyle bir rüya görme şansını dahi vermedi..