bildirgec.org

devam hakkında tüm yazılar

YAKIYORUM

astral | 12 January 2010 17:42

Ruhumun ısırganlarını özgür bırakıyorum bu akşam. Akşam, güneş ne de kahraman; hiç bir şey yok. Isırgan otları var. İster misiniz? Üzgün müyüm? Hayır değilim. Annem mi ağlıyor? Hayal görüyorsun güzelim. Evim mi yanıyor, çok eskidendi çok. Ağlamıyorum artık. Ağlamam gerektiği yerlerde dahi ağlayan kadını bir yana bıraktım.

Dünya devam ediyor ey gökyüzü. Bugün gökyüzünü aradım. Tekrar ‘Merhaba!’ dedim. Tedirgin olan ses coşkuyla devam etti sesinin tonuna. Özlemişim seni demeyi de esirgemedi, oysa zordu bu laflar ona. Ben ona çoktum ya da o bana az. Ne fark eder? Kim az kim çok? Kim suçlu, kim günahlarının pazara çıkarmış aslan? Ben, yorulan dingin savaşçı şimdi baharlarımı yazıyorum, sırlar kitabında, bu çağın Merlin’iyim. Kimse bunu beklemiyor benden ki, bu daha ilgi çekici.

zor gelir bazen

astral | 11 January 2010 18:15

Niceleri geldi neler istediler
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.
HAYYAMİ

E. Johansson amcanın muhteşemlerinden.
E. Johansson amcanın muhteşemlerinden.

Aşk. Yok. Uzun süredir yok. Daha doğrusubahsetmiştim ya, 3.5 yıllık ilişkimden, biteli 2 yıl oldu ben de tık yok. Adam gibi adam olmadığı müddetçe de olmasın zaten. Artık yoruldum bunlardan. Yani kısa süreli ilişkileri kaldıracak halim yok. Eğlencelik.

Şiir ya da yazı yazmıyorum. Hissetmiyorum. Yağlı boya resim ve çizim yapıyorum. Ömrüm odamda çalışma masamın başında geçiyor. Uzak.Her şey zor geliyor zaten. Ama bu zor hissini azaltmaya da çalışıyorum. Zamanla azalacak bu his. Bara çok az gidiyorum. Alkolü nerdeyse bıraktım, vücudum güçsüz kalıyor sonrasında. Ama bazen dayanamıyorum, içiyorum.
Sarı saçlarımı kırmızı ve kirpi kirpi kısacık yaptırdım. Güzel oldu.

saniye, okyanus, kadın

astral | 06 January 2010 17:07

Karşımda yeni aldığım Atatürk’lü bir saat. Saniyesi duruyor, tüm saat duruyor. Kalkıp saniyesini gevşetiyorum tekrar çalışıyor, sanırım ilgimi istiyor; erkekçe bir kapris olmalı. Saniyeler küçük ve önemsizdir. Lakin saniye durunca saat duruyor. Zamanı sorgulamak duruyor. Zaman duvarda asılı kalıyor, geriye kalan saniyeden öte sadece bir iki çubuk oluyor. Artık ne akrebin önemi ne yelkovanın adı kalıyor. Kalkıp ya ilgi göstermek gerekiyor ya da duvardaki saatin sadece asılı duran bir objeye dönüşmesini yadırgamamak.

Saniyeler önemsizdir, küçüktür; paylaşımsız olacak kadar küçük ve mütevazidir kimi zaman ama saniye dediğiniz o ince çubuk durursa akrep çalışmıyor; zamanın durması akrebe değil saniyeye bağlı, o küçük paylaşımlarda/ o küçük zaman aralıklarında/ önemsenmeyecek kadar küçük zaman aralıklarında/ çoğu zaman hiç de önemsemediğimiz zaman aralıklarında.

Sonra çıkart hayatından, ben seni gecenin yarısında uğurlamaya bir gün önce gelmişken…

astral | 05 January 2010 14:27

Yatağa yattım. ‘Beni istemiyor’ dedim. Ağlamaktan kızarmış gözlerim düşündü. O yorganda kokunu duymak daha da üzerime getirdi her şeyi. Hayatımın en güzel iki gününü geçirdim sadece bir gün önce. Bir gün önce.

Ben fotoğrafımızı çekemeyen kadınım. Ya sadece fotoğraf, anı olursak diye. İki gün çantamda taşıdığım makineyi çıkartamayan kadınım. Oysa bizim birlikte hiç fotoğrafımız yok lafın hem içime oturmuştu hem de ne kadar duygusal düşünüyor diye daha da beter içime oturmuştu.

Saati 04.00’ a kurdum. Uyumaya çalıştım. Uyandım. Yatakta döndüm, çok fazla düşündüm. Cümlelerden kurtulamadım. Neden dedim. Sevmenin kendisi mi yalan dedim. Yalan dedim yalan. Sondu bitti. Aşk yok artık. Kumarbaz oyunda kaybetti, aşktan elini eteğini çekmek vaktidir. Adına iki ayda elli yazı yazmışım, bu mudur yalan olan? Ama dedim ya aşkın kendisi yalan diye… Tüm bunlar beynimi yakmışken, saat dörde yaklaşmıştır herhalde diyerek kalktım, saat 01.00’miş kayıp odadaki kırmızı saate kafamı çevirdiğimde…

mekan

astral | 31 December 2009 13:28

Dinlenecek bir mekan var mı bu dünyada?

Çalan telefon, ‘Nasılsın?
– İyiyim, sen nasılsın?

Bu mudur? İyi miyim?

Şimdi neyi paylaşmış olduk. Ne resmi ve hikâyeden bir hal hatır bu. Tamamı yalan…

Bir tatil istiyorum: nasıl? Annemi bu on beş günde düşünmek zorunda kalmayayım,ablam bir sokak ötede ve göremiyorum diye dert etmeyeyim, şirketteki yalan dolan aklıma takılmasın. ‘Faturaların ödeme tarihi ne zamandı, dur gecikmesin’ olmasın.

‘O, nasıl, aradı aramadı, gider gitmez; ömrüme kalır mı- hepsi ziyan mı olur?’, olmasın.

Kusulmuş sevdayım

astral | 17 December 2009 15:44

Toplamda ben neyim, artık o yok; benden ne çıkar? Bir eksilir bir çoğalır mıyım? Sabah mavi akşam sarı mıyım? Çevrim dışı içim dışım, şimdi ben neyim? Kusulmuş bir sevda mıyım? Akmış bir rimel ve sonrasında çok sonrasında ‘tüh!’ denilebilecek bir keder miyim, çift atılan düğümlerde?

Yanan mumum dileği kaç enkarne sonra gelir? Boynumun borcu dediğin yalnızlık, boyuna 1.90 geldiğinde; zaferler iç patlama olsa da, yetmiyorsa şayet ve sen, üç günde 5 saat uykuyla sürdürülebileceğini öğrenmişsen; hızlı aramada kullanılmayan bir tuş olmuşsan, tortuları oturmuşsa, fenilanin ve sibitramini birlikte almana karşın sonuçlanmamış bir intiharsan hala, hala sabahsa, serin atılmış ‘kimlikli’ imzalarda eğrelti ve kemiksi bir gülüşsen hala;

‘GİT!’

astral | 17 December 2009 10:01

Ben çoktan vazgeçendim. Sen sırdın. Düştün. Uyandım. Sırra kadem basandım. Yaşlandım. Pas oldum. Üstüm başım is oldu. Yas oldum. Yoktun. Uyandım. Yorgana sarıldım. Sarmadı. Yüzde yüz güvenmedi. ‘GİT!’ diyendin. Kalbimi bir çırpıda ekmek arası yiyendin. Güzdüm. ‘Üzülsem ne fayda?’ diyendim. Düştüm. Kâğıda, sana…

Sarılamayandım/ mayacak olandım. Acıydım, karaydım, istim, aşktan koca bir lekeydim. Lekeyi def edendim. Küstüm. Uyandım, yanımda olmayandın. ‘Yeni yaraların başka bir versiyonu’ diyemeyendim. Bildim. Çoktum. Öldüm. Ruhtum. Koştum. Tüm gün. Koştum. Tüm gün dinsin diye. Dinsin diye, ıslanmış bir cumartesinde; üç kez değişmiş çarşaftın. Anıydın. Sırdın. Bittim. Rüya. Kapandı pencere.

PEMBE PANTER

astral | 16 December 2009 17:31

Her hiçe dedi ki, ‘Sen de kalabilir miyim?’
– Neden?
– Hiçe karışmak için.
– Peki, sen ne istiyorsun?
– Yarat, sadece sev.
– Bu kadar mı?
– Evet, bu kadar, sev.
– Tamam.

Her Hiç’in karşınında durup sakince gözlerine baktı. Gözlerinde onu gördü, yüzde yüz güven vardı, bir şey demenin gerekmediği zamandı.

Sessizce ‘Tamam’ dedi, içlerindeki ses dışa karışmadan… İçteki sesle, sakince, el ele tutuşan iki insan gördü insanlar. Ama bilmiyorlardı ki, birbirine yüzde yüz güvenen iki insan yürüyordu yeryüzünde ve onlar görmüyordu.

Kumarbaz

belesh | 26 November 2009 10:31

“Beni bırakma!” dedi rehber. Şaşırmıştı yolcu. Yolunu şaşırmış yolcu, kendisine yol göstereceğine inandığı rehberinden duyduğu bu iki kelime karşısında ne yapacağını bilemedi. Durdu. “İnanılmaz.” diyebildi sadece.
– Neden inanılmaz olsun ki?
– Bilmem, daha önce ben de aynı kelimeleri kullanmıştım.
– Yani?
– Ne bileyim işte. Garip geldi bir an. Bu iki basit kelimenin ne kadar dolu olduğunu biliyorum.
– Gitmeni istemiyorum.
-Gitmek istemiyorum zaten.
– Ama gideceksen hiç gelme. Yorma beni. Ne olur.
– …
– Çok yoruldum her şeyden. Yorgunum. Hayatımdaki bütün parantezleri kapattığım bir zamanda, tekrar savunmasız hissediyorum kendimi. Eğer yine aynı şey olursa dağılırım. Yapma.
– Sen rehbersin, bunları nasıl söyleyebilirsin bana? Bana yardımcı olman gereken yerde aklımı daha da karıştırıyorsun.
– Ben sadece uyarıyorum. Tek bir şansım kaldı artık. Lütfen..

Alk. %10 Hacmen
Alk. %10 Hacmen

Kumarbaz, mecbur olduğu için kumar oynar. Mecburdur çünkü o tadı almıştır. Kaybetmek ya da kazanmak onun için amaç değil, araçtır. Sadece aldığı haz önemlidir onun için. Kendini iyi hissetmek için yapar her şeyi. Sen de yaşamaya, hissetmeye çalışan bir kumarbazdın. Bütün oyunlara ruhundan verdiğin parçalarla katıldın. Her seferinde kaybettin. Kazanmak istediğin her oyun senin için ayrı bir yıkım oldu. Bazen taş çaldılar, bazen kağıt saydılar, bazen de oyunun yarısında başka masalara geçtiler. Tek başına öylece kaldın hep aynı masada, arkasından boş gözlerle ona bakarken. Nedenini bir türlü anlayamadın. Ama pes etmedin. “Mutlaka kazanacağım bir gün.” dedin.

kimi zaman

admin | 30 June 2009 11:51

Kimi zaman her şeye rağmen için acır çıldırtırcasına… Arasında kalıverirsin dünyanın, evrenin, aklın ve duygunun. Hangisi mantık hangisi duygu anlayamadığın anlar vardır kimi zaman…

Karar veremediğin, kaybetmek mi kazanmak mı çözemediğin durumlar yaşarsın. Kimi zaman dokunur her şarkı, her yara… Her yara senin yaranmış gibi gelir.

Ansızın kaçmak uzaklaşmak istersin bir o kadar. Kendi hayatını da bırakmak istersin ardında. Ne doğru ne yanlış bilemediğin, sezemediğin bir yerdesindir.