Ruhumun ısırganlarını özgür bırakıyorum bu akşam. Akşam, güneş ne de kahraman; hiç bir şey yok. Isırgan otları var. İster misiniz? Üzgün müyüm? Hayır değilim. Annem mi ağlıyor? Hayal görüyorsun güzelim. Evim mi yanıyor, çok eskidendi çok. Ağlamıyorum artık. Ağlamam gerektiği yerlerde dahi ağlayan kadını bir yana bıraktım.Dünya devam ediyor ey gökyüzü. Bugün gökyüzünü aradım. Tekrar ‘Merhaba!’ dedim. Tedirgin olan ses coşkuyla devam etti sesinin tonuna. Özlemişim seni demeyi de esirgemedi, oysa zordu bu laflar ona. Ben ona çoktum ya da o bana az. Ne fark eder? Kim az kim çok? Kim suçlu, kim günahlarının pazara çıkarmış aslan? Ben, yorulan dingin savaşçı şimdi baharlarımı yazıyorum, sırlar kitabında, bu çağın Merlin’iyim. Kimse bunu beklemiyor benden ki, bu daha ilgi çekici.Düş bahçelerimi sattım beş kumaşa, beş bez parçasına düş bozumlarını silip kunduramla. Terk ettim günahlarımı. Eteklerimdeki tüm ağıtlarımı bir mezar taşının altına sığdıran kadınım şimdi. Nerdesin? Ben yorgun savaşçı. Çoktan savaştan vazgeçmiş kadın. Töz. Çoktan, çoktanları bırakmış; buraları çoktan terk etmiş, kendinden bitmiş, çoktan hiçmiş… Hiç’in içindeki ağırlığı gören kadındım. En büyük ağırlığım bundandı.Anlaşılmayı beklemeden sevdim. İçimin ağırlıklarını sulara bıraktım. Bir tek sular beni anlarken, hiç yorulmadılar; bana hiçmişim gibi hiç davranmadılar. Kendime küsmeme neden olmaktan çok uzak olan o hisler var ya yaşıyor muyum bilmiyorum; bazen başka dünyaların kadınıyım. Bu çağ için çok yeni çoğu zaman çok eski.Düş’tüm çok zaman önce. Kendi düşlerimden çoktan yorulan kadındım. Şimdi düşlerden vazgeçenim, bu tılsımsızlıkta. Yüksek benliğime ulaşmak kadar zor. Anlıyorum. Nihayet. Kabulleniyorum. Derler ki, ‘Kabullenmezsiniz, o denli kabullenmezsiniz ki; her yolu denersiniz, o kadar yorulursunuz ki, o kadar yorarsınız ki kendinizi işi daha da zorlaştırırsınız; oysa baştan güvenip kabullenseniz bu denli yorulmayacaksınız. Beşer varlık ben, ah!Düş gücüm benden büyük mü ya da düş bahçelerimi daha örmedim mi geride bıraktıklarımla? Kim bilebilir dediklerim henüz başlamadığım yorgunluklarımın habercisi olabilir mi? Ah, tılsım; nerde orman- olmayan, ne yazık! Ormanın olmadığı bir şehirde yaşamak. Kuş seslerini duymamak. Dökülmeyen pınarlarım var benim; ne anahtarını buldum ne de nerde satıldığını biliyorum, sadece bir parça plan bir parça umut. O da devam etmek uğruna.Sesimin çıkmadığı, en sesimin çıktığı zamanmış, bilmezdim.İçimdeki şarkılar susmuş, ölmüşmüşüm; haberim yokmuşum. Şimdi bir pınar adıma ağıt yakarken, ben elimde bir çiğ köfte, halime güler olmuşum. Sessiz deryalarda, deryaları unutan olmuşum. Hayallerim varmış, çoktan susmuşum, usmuşum; ben bu-y muşum? Uşum-üşümüşüm. Sarılamamışım. Sadece yastıkmış, ben adam sanmışım. Rüyaya dalmışım. Asmışım- asım- ölüm- bu mudur? Dediğim isyan şimdi rengim olmuşken, hiç duyulmayacağımı bilsem de bağırmışım, susmuşum. Aslında hiç konuşmamışım. Piercingime yaptığım baskı hayat bağlarımı koparmak üzereymiş bilmemişim. Gümüş kordonu koparmakmış derdim, Tanrıya inat- yapmamı gerekeni yapıp her seferinde çok çok uzaklara gittim; ölmedim. Üzüldüm.Oysa üzülmeyecektim. Bedene döndüm. Kasıldım. Gevşedim. Vücudumu hissettim, yeniden; buradaydım. Oysa hep burada görünüyordum, değildim. Görülmeyendim, görmeyendim, görmek de istemeyendim, isyandım. Yaramaz çocuktum. Rüyaların adıydım, uyumsuz bir çivit mavisi aura mı gördün? O benim.Kendi kendine alışamayan kadın var mıdır, o benim sevgilim. Öpüyorum dudaklarından. Hiç öpmemişim. Belki orada. Bu yüzden istiyorum. Yıldızlar batmazmış. Bu gemi gitmezmiş. Hayat bağlarım bir tohuma bağlıymış, uçmam için gereken asıl içteymiş ısrarla dışarıda arayan ataletmişim. En fazla kendime kızan olmuşum. Dalganın köpüğüymüşüm. Bir martı bir akşam üstü aşka düşmüş, gelmiş bana ağlamış, sarılmışım; gözyaşlarımı vermişim, benim yerime de ağlayabilsin diye. Ben sadece isyanken o yaşasın diye köpüklerimi ona ödünç vermişim. Ödünç verilen bir hayatmışım- mışım/ üzgünmüşüm, ismişim…Köpüklerimden bir kalp vermişim, çıkartıp kalbimi sunmuşum martıya. Ne önemi var ki, bende verilmeyen bir kalp duracağına, martı o kalple sevgilisine ağlasın varsın. Ben kalpsiz de olmam, umrumda da olmaz. Yaşamın anlamı senin ona nasıl baktığınla ilgili değil mi, ey dostum sarıl bana! Sen sana sarılındığında, kendini sırılsıklam ağlarken buldun mu hiç? Onun seni kucaklamasından nefret ettin mi! Çünkü hiç kucaklanmamışsındır. Kendinden kaçmanın imkanı yoktur o an, yerin dibine geçmek daha kolaydır o an. Kendinin, kendinin yüzüne çarptığı andır. Katlanamazsın. Kaçacak yer yok. YAKALANdın çocuk.Bir martıya verdiğim hayallerim var. Uçuyorum kanatlarında, sonsuza dek; şimdi o şarkının hiç susmamasının sadece benim bildiğim bir yolunu buldum.‘Hiçbir şey’ diyen bir cümlenin ortasına terk edilmiş bir kelimeyim.1- (Yazılar herhangi birine yazılmamış olup, hayal gücünün özgür uçuşlarıdır. 2- Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)