bildirgec.org

bunalmak hakkında tüm yazılar

Helvanı dağıtıyoruz, sorduğun da soru mu?

astral | 29 December 2009 09:31

www.fotografcirehberi.com
www.fotografcirehberi.com

Helvası dahi dağıtıldığı halde, durumu kabullenmeyen obsesyon vakası

Ruhuma bulaştırdığım katran senin izlerim. Benim sendeki izsizliğimse, benim. Ki o izsizlik ki; katranın sebebidir asıl. Oysa izsizliği en çok anlayan sendin. En çok sana dokunurdu izsizlik.

Kokumun olmayışına dahi katlanamayan sen, ben hiç sana yazılmamışım, hiç sende seyir bulmamışım ya da sen hafıza kaybına uğramışsın gibi ya da hafızanı dolabın üst raflarına – hani kullanılmayanların kaldırıldığı raflar olur ya- kaldırmış gibi; adım yok, ben kimim, ben sen de var mıydım?

PARANOYA

teacher07 | 17 November 2008 12:23

Sabahın ilk kızıllığında gözlerini ovuşturup, pencereye kendini atacasına yaslandı. Hoyrat balta darbeleriyle, yana yatan bir ağaç gibiydi. Ağır gövdesi komşu ağaç dallarına yaslanmış, odun mu, kereste mi olacağı belli olmayan, ama yıkılmış bir ağaç… Pencerenin pervazına dayanan elleri taşıyamaz durumdaydı koca bedenini. Kolları kırılıp, camdan fırlayacak gibi hissetti kendini. Ürkerek geri çekildi, yedinci kattan yere çakılmak hiç de hoş değildi.Yığılırcasına attı kendini koltuğa. Tavanda avizeye takıldı gözleri bir süre. O da ne? Avize, bir o yana bir buyana sallanmaya başladı. Keskin kılıçların parıltısı fışkırdı ampullerden. Sağından, solundan, başının üstünden tiz bir ıslık çalarak savruluyordu kılıçlar. Televizyondan mermiler yağmaya başladı sağına, soluna. Başını bir o yana bir bu yana eğerek korunmaya çalıştı. O kadar çoktu ki, bunaldı olanlardan. Elleriyle kapattı gözlerini, dizlerini karnına çekti, kıvrıldı koltuğun üzerine.

Aşkı bekleyiş

darjeeling | 07 November 2007 13:28

Sarı yapraklar ağaçların dallarından ayrılalı çok oldu. Hatta yağmurlar süpürdü onları caddelerden aşağı. Ondan sonra da çöpçüler koyuldular işe..
Şimdi aylardan Kasım.. Aralık var bir de..
Kaybetmeye alışık insanoğlunun bir parçasıyım ben de. Senin gidişinden belli değil mi bu?
Gittin gideli hava daha bir soğudu sanki. Kar da yağar yakında. Benim yine kulaklarım kızarır, burnum donar, incecik bedenimle rüzgarda savrulurum kesin. Bir rüzgarın beni uçurup götürebileceğini düşünüp korkarım. Bu soğuk hava da evimde olmayı, senin de yanımda olmanı isterim.
Zaman mevhumu içinde bir yerler de dururuz , anılarımız başka bir yerde.. Unutmayız , kavuşacağımız güne dek eminim onlar bize güç vereceklerdir.
Beni mutlu eden ise; yaprakların daha dallardan kopmadığı , hatta onun öncesinde sıcaklığın içimizi ısıttığı bir sonraki mevsimi birlikte görecek olmamız..
Hayal etmek güzeldir..

günler geçmiyor mu ? : zamana çivi çakın

mentor | 11 March 2007 11:18

bu günlerde oldukça zor günler yaşıyorum. aslında su gibi akan günler bana hiç geçmiyor gibi geliyor. böyle durumlarda oynanacak bir oyun biliyorum. bize sıkıntımızın yersizliğini anlatan bir oyun. zamana çivi çakma oyunu.
zamana nasıl çivi çakılır? çok basit. mesela o günün takvim yaprağını kopartıp cebinize koyabilirsiniz, google calendar’a bir hatırlatma ekleyebilirsiniz ya da telefonunuzun ajandasına bulunduğunuz gün için bir not ekleyebilirsiniz. bu yolları çoğaltmak mümkün. herkesin hayatının belli dönemlerinde zorluklar yaşadığı olur. o zamanı ileri sarmak, yaşamadan atlamak isteriz. işte google’dan telefonunuza gelen sms, ya da cüzdanınıza koyduğunuz takvim, telefonunuza yazdığınız not gördüğünüzde size bu duyguyu yaşatacak. bir bakacaksınız ki hepsi geçmiş. hepsi tatlı bir anı olmuş. bu yazıyı yazarken (10 mart 2006) montumun cebinde bir takvim yaprağı olduğu aklıma geldi. baktım 10 mart 2006 tarihli yaprakmış. garip bir tesadüf olmuş, bugünün tarihi ile aynı.. üzerinden tam bir yıl geçmiş ve ben o yaprağı nereden kopardığımı bile hatırlamıyorum. zaman geçiyor. geçmez gibi görünse de geçiyor. bir yıl geçiyor on yıl geçiyor anlamıyoruz…

ütopia

mishkin | 05 August 2005 11:45

bunaldım be sevgili günlük…hani şöyle ne zaman biteceğine kendim karar vereceğim bir tatile çıksam…sonra o tatili hiç bitirmesem…(ama birileri çalışırken benim tatil yapmam adil olmaz)…bütün insanlık ne zaman biteceğine kendileri karar verecekleri bir tatile çıksa ve beni germeden keyiflerine baksa(evet bu daha makul)…bankalarda kuyruklar oluşmasa ve numaratör diye bir mafhum hayatımızda hiç olmasa…bir zeytin tanesi inananlar için dünyaya bedel olsa…figo ortalasa hakan şükür altıpastan kafa golü atsa…her sabah uyandığımda angelina jolie bana günaydın dese…evden çıkarken anahtarlar içeride unutulmasa,pencere camları sökülmek suretiyle eve girilecek diye sefil durumlara düşülmese…kafka bir akşam yanına gregor samsa’yı alıp bana çay içmeye gelse…melih cevdet, polis olup “içerdekiler”i dışardakiler eylese…adam masaya hep biranın dökülüşünü koysa…konsolosluklar seyahat özgürlüğüne çelme takmasa…iki kere iki bazen de kafasına göre takılsa,hep dört etmese…ımf bundan sonraki hayatına hayır kurumu olarak devam etse…saddamlar,bushlar ve w’ler hayatımızda hiç olmasa…selim ışıkla turgut özben buluşup tavla oynasa…hem içinde olsak çemberin hem de büsbütüsün dışında tanpınarla otursak…sigara sağlığa zararlı olmasa…ayaklar terleyince güzel kokular saçsa…ilaç sektörü diye bir şey olmasa…”olursa tek şikayet ölümden olsa”…günlük yazarken insanın tepesine müdürler dikilmese…puffffffffffffff

susmak ve tebessüm etmek.

neden | 10 May 2005 02:15

sevgili günlük

Genellikle beynim uyuştuğu zaman hayatı tadabiliyorum. Beynimin daha azimli, daha çalışkan olduğu ya da belki de daha tembel olduğu için bana genelde sıradan gelen şeyler inanılmaz derecede etkiliyor.

Bazen de beyinden korkuyorum. Geçen discovery channel-da bebek ceninken anne karnında belli bir düzeye gelince düşünmeye, hatta ruya görmeye başlarmış, onu gördüm. Hayata dair bildiği, duyduğu tek şey annenin mide gurultuları olduğundan, rüyasında da anca onu duyarmış… Geçen gece rüyamda ne gördüğümü hatırlıyorum da şöyle bi vay be diyesim geliyo. (neymiş efendim 300dpi lık afişi ihmal edip 72 dpi yapmışım da işim askamış, zor durumda kalmışım vs)