Bilmedikleri herşeyin sensizlikten olduğuydu. Ne kadar bastırmaya çalışırsam,kalbimi bir o kadar acıtan şu sensizlikten..İnkarımdan, kaçışımdan, kaçıp kaçıp yakalanışımdan.Her yakalandığımda geri geleceğimi bile bile kurtulmaya çalışmamdan..
Yorgundum.
Senin için bir oyuncak, bir gölgeden ibaret olduğumu anladığımda ardıma bakmadan çekip gitmeliydim. Utandığım kadar gitseydim hiç olmazdım zaten.!
Yapamadım. Git gellerle, feveranlarla baştan yarattım kendimi. Ama bu yeni beni sevmedim hiç,sevemedim.
Sonra bu sefer tamam dedim,yeter artık ettiği mabedine ruhumun. Kalan iki tuğla bari dursun orada. Yeniden örerim ben ilmek ilmek duvarlarını o mabedin harcına senden kalan iyi kötü herşeyi karıp. Kalkmayı en iyi çok düşen bilir nasılsa..
Vazgeçtim, soğudum, buz tuttum zannettim, seni beynimden, içimden çıkarıp atarım zannettim..
Başka bir bedene başka bir kalbe geçirdim tırnaklarımı ölesiye bir hırsla, ölesiye bir yardım çığlığıyla. İlk başlarda işe de yaradı üstelik. Aynı heyecanlar, aynı bildik oyunlar..
Ama bir gün,aylar sonra bir cuma sabahı, seni rüyamda görüpte heyecandan! uyandığım bir cuma sabahı, kafamı çevirip tırnaklarımın iziyle mutlu olan ama kanayan tırnaklarımı farketmeyen bir silüet gördüğümde her yer, herşey darmadağın oldu. Fırtınalar patladı, depremler oldu, yangınlar çıktı ,toz duman oldu, zaman durdu.. Ne acı ne üzüntü ne gözyaşı ne de başka birşey. Hiçbirşey hissedemeyecek kadar yıkıldım. Becerememiştim…..
Şimdi gülümsüyorum sen hala beynimde çekiç darbeleri indirirken tutunduğum camdan hayallere…
ayrılık hakkında tüm yazılar
Çük kardeşim
EUQON | 24 April 2007 15:48
E hadi şerefine kardeşim!
(çinnnn* çtok)
E hadi ama artık yaa, sıyrıl şu psikolojiden. Kendini suçlu hissetmne hiç gerek yok, vallahi bak, çok samimiyim. Hem bizim ilişkimiz bitmişti zaten, böyle olması gayet doğal…
Peynir de al len, kuru kuru içme, dokunur bu meret valla hehe!
İyi kızdır Aylin, severim çok. Her zaman sevdim. Biz bir yerden sonra böyle birbirimizden sıkılmaktan korktuk herhalde. Aslında ayrılmak denemez yaptığımıza; “Ara verdik” demek daha doğru olur. Hem düşünsene abi, onca yılın alışkanlığı var üzerimizde, öyle “ha!” diyince atamıyorsun haliyle. Benim de oldu sevgililerim Aylin’le ayrıyken, ama ne yalan söyleyeyim, hiç birisi onun kadar mutlu edemedi beni.
Serzeniş
jansetkaravin | 22 April 2007 18:38
Yorgunum…
Şimdi, sana ‘gel’ demek ne mümkün! Kapatıp gözlerini, terket bedenini; güvendesin, yokum artık…
Şimdi sana, herşeye rağmen yaşanan ve tortusu zamanın dibine çöken, ‘dön’ demek ne mümkün! Bakışlarındaki memnuniyetti beni sana iten oysa aşkının son hecesi sabahın dördünde bukağılıymış; bilemezdim…
SİNYALLERİ OKUMAK
redorack | 21 April 2007 19:14
Hiçbir kadın, ‘gidiyorum alarmı’nı çalmadan gitmez. Erkeklerin aksine kadınlar, birçok kez ilişkilerini kurtarmak/düzeltmek adına çeşitli alfabelerle, çeşitli sesler ve işaretlerle “hey, toparla kendini, geriye döndürelim bu süreci” der. Erkekler her ne kadar bu sinyallerin kendilerinin anlamadığı bir dilden olduğunu ifade edecek olsa da, en azından hayatından bir ebeveyn, arkadaş veya tanıdık geçmiş normal zeka ortalamasındaki herkes, bu sinyallere anlam verebilir, vermek isterse…
İlişkinin bu bakım gerektiren döneminde her iki taraf da stepne kullanmaya yatkın olabilir. Ancak çoğunlukla kadınlar stepneyi gördükleri anda lastiği değiştirirken, erkekler, ellerindeki stepnenin sağlam olduğundan emin olup, bir sonrakini de garantiledikten sonra lastik değiştirirler. Ya da eldeki iki stepne ve biri patlak dört lastikle yollarına devam ederler. Bu ‘ya da’, kadınlar için yalnızca üç tekerlek üzerinde giden bir araç halini de alabilir. Anneleri tarafından bakıma muhtaç (!) yetiştirilen erkeklerin popolarının keyfini neden daha fazla düşündüğü daha uzunca tartışılabilir.
Tatlı çılgınlık…
koza 68 | 05 April 2007 11:53
Akşam’dan, Hüsnü Mahalli’nin köşesini okurken içim karardı;İran-ABD-Irak-Suriye…Topunun canı cehenneme, kimin eli kimin cebinde belli değil !…
Gözüm bir ara hafif’te yayımlanan “Ayrılalım ama arkadaş kalalım” başlıklı yazıya takıldı…
Hüsnü Mahalli biraz beklesin bakalım, ben de bu ayrılık şarkıları üzerine biraz ahkam keseyim…
Aşk-ı bir bütünlük, bir vuslat kabul edersek, ayrılığı da, o bütünün parçalarının savruluşu, kopuşu gibi algılamak gerekir…Aşk-vuslat bitiveriyor anlaşılan…
Bu ayrılık, yaşanmışlıkları ve yaşanacakları da beraberinde götürüyor…
Yani biraz ondan, biraz senden , biraz gelecekten !…
Bu manzara “aşk’ın” şartlarının bir hayli ağır ve acımasız olduğunu gösteriyor bizlere…
Aşk’ın bir terapi bir adalet durağı olmadığı kesin!…
Sen beni anlamadın!
Sen beni sevmedin !
Bağışlayıcı olamadın !
Ayrılık ; kendisine sorulmadan, alınan kararın incittiği onur…
Tasavvuf ilminde iki şeyden bahsedilir,
Hareket ve sessizlik,Hareket ve sessizlik kavramlarının deviniminden söz edilir…
Hareketi, yoğun aşk ve muhabbet günleri olarak düşünürsek, sessizlik,tam onun karşıtı ;Ayrılık, bekleyiş, umut, bağışlanma gibi öğeleri içinde barındırır…
Öyleyse,
Sessizlikle sonuçlanan bir aşk ya da sevgi masalı dostluğa, arkadaşlığa dönüşür mü?…
Artık dün için ağlamıyorsanız,
Geçmişi bağışlayabiliyorsanız,
Zamanınızı “dün” için harcamıyorsanız,
Yarınların çok güzel bir “düş” olduğuna inanıyorsanız,
Acımasız olmanın, güçsüzlük olduğunu düşünüyorsanız,
Ve de bana, senin aşkından çok “sen” lazımsın diyebiliyorsanız,
Acaba,
Rahat mı?
Huzurlu mu?
Sağlıklı mı?
Sorularını kendinize sorabiliyorsanız, elbette dost ve arkadaş kalabilirsiniz…
Terk edilmişlik duygusu bu soruları sormanıza olanak vermiyorsa , size çok iyimser sorular gibi geliyorsa,dost kalınabileceğine inanmıyorum…
Sürgünde bir aşk yaşamaya devam etmekten başka çareniz yoktur…
Ayrılıktan sonra…
admin | 31 March 2007 07:12
Bir ilişki biter ve iki insan yollarına gider ya hani…İki tarafın ikisi de kafalarında ve yüreklerinde o ilişkiyi bitirmişlerse sorun yok…Ama ya bir tanesinin aklında veya yüreğinde hala sürmekteyse ilişki, o zaman ne olur? Ne geçer aklından o kişinin? Canını en çok ne yakar?
Erkeklerin, giden kadının artık başka erkeğin kollarında olduğu ya da yakında olabileceğini düşündüklerinde en çok ateş düşer içlerine…Erkek için kadın bedeni paylaşılmazdır, o bedenin tek sahibi olmak vardır hep akıllarının bir köşesinde…Kadının bedeni gizli bir mabet olmalıdır yalnızca o erkeğin her sırrını bildiği…Bir zamanlar paylaşılmış o sırların başka bir erkekle paylaşılması ihtimali dahi erkeği çılgına çevirmeye yeter…Belki de bu yüzdendir erkeğin asla bunu aklına getirmemeye çalışması…Akla getirilmemelidir bu ihtimal…Çünkü bir kısacık anda bile düşünüldüğünde hissedilir ağır yakıcı etkisi…
Bedel
pilli pati | 16 March 2007 02:14
uçurum
Uçurumun kenarındaydık. Tek fark, ben onun iki üç adım gerisinde duruyordum. Gözlerindeki ifadeyi yansıtmamak için bana sırtını dönmüştü. Ona “Kimdi?” diye sordum. O bana cevabını vermeden önce, aslında o anda uçurumun diğer tarafında olmayı istedim. Her kim olursa olsun, birisinin varlığı beni bunları düşünmeye itmişti. Ve o sırada elimden bir kaza çıksın istemiyordum. O da biliyordu, kendisini nasıl sevdiğimi… Neden hala sırtı bana dönüktü? Neden cevap vermiyordu?
Birdenbire, “Ne önemi var ki, kim olduğunun?” dedi. Benimle aynı duyguları paylaşmasının yine bir kanıtı oldu bu cevap kılığına girmiş soru… Sesi titriyordu bunu söylerken ve bana hala yüzünü göstermiyor, gösteremiyor, sadece uçurumun derinliklerine doğru süzülecekmiş gibi öylece duruyordu. Sırtında takılı kalmış bakışlarımın sorgu dolu ifadelerinden habersiz.
DOSTLUKLAR NASIL BAŞLAR, NE ZAMAN BİTER?
ilkeryamuc | 15 March 2007 13:00
DOSTLUKLAR NASIL BAŞLAR, NE ZAMAN BİTER?
DAHA ÖNCEKİ YAZIMDA DOSTUN TARİFİNİN YAPILMASI ZORDUR DEMİŞTİM. ANCAK BİR GERÇEK VAR Kİ; KISACA ARKADAŞLIĞIN İLERİ BOYUTU DİYEBİLCEĞİMİZ DOSTLUK, BAZILARINA GÖRE ÇOCUKLUKTA, ÇOCUKLUKTA FIRSATI OLMAYANLAR İÇİN İSE KENDİ İÇ ÇOCUĞUNU KAYBETMEDEN BAŞLAR.
ARKADAŞLARIMIZI SEÇERKEN NELERE DİKKAT EDERİZ?
BU PEK BELLİ OLMAZ ÇOĞU ZAMAN. AMA NELERLE KIYASLARIZ, BUNA BİR BAKALIM.
ARKADAŞLARIMIZI İLK ÖNCE DİĞER ARKADAŞLARIMIZLA KARŞILAŞTIRIRIZ. ONLARIN İÇİNDEN KENDİMİZE EN YAKIN BULDUĞUMUZU AİLEMİZLE TANIŞTIRIRIZ. İŞ BURADA BİTMEZ TABİKİ. AİLEMİZİN ONAYINI BEKLERİZ ÇOĞU ZAMAN. ONANDIĞI ZAMAN GÖNÜL RAHATLIĞIYLA ARKADAŞ OLABİLİR MİYİZ? HAYIR!SONRAKİ AŞAMADA YAŞIT AKRABALARIMIZLA KARŞILAŞTIRIRIZ ONLARI. ÇOK ZOR OLUR O GÜNLER. DAHA SONRA KARDEŞLERİMİZLE KIYAZLARIZ. TAM OLDU DERİZ ARKADAŞLARIMIZ; ANNE-BABA ONAYI TAMAM, AKRABA KADAR VE HATTA DAHA İYİ, KARDEŞLERİMİZ KADAR CANA YAKIN OLURLAR. TAMAM DERİZ AMA BİTMEZ HEMEN.
DAHA HAYATIN CİLVELERİNİ YAŞAMADIK Kİ BERABER. BİRLİKTE AŞIK OLMADIKDAHA. PARASIZ KALMADIK, HASTALANMADIK, GURBETE DÜŞMEDİK DAHA. AYRI KALMADIK MESELA. DAHA UNUTMAYA FIRSAT OLMADI BİRBİRİMİZİ. AYRI ŞEHİRLERDE OKUMADIK, ASKERDE YOLUMUZ AYRILMADI MESELA. HİÇBİRİMİZ BİR YAKININI KAYBETMEDİ.
DAHASI VAR; GEÇİM DERDİNE DÜŞMEDİK HENÜZ.
NE KADAR ZOR GÖRÜNÜYOR DEĞİL Mİ, ARKADAŞIM DİYECEĞİN İNSANI SEÇMEK.
Aşk nedir?
kahramancayirli | 08 March 2007 10:17
Sevgili Ahu Özyurt’un geçen hafta Radikal İki’de yayımlanan, Sezen Aksu’nun Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda önceki hafta verdiği konserinden yola çıkarak yazdığı yazıyı keyifle okuyordum. Ta ki ‘ “Lale Devri”ni, “Karşıyım”ı, “İkili Delilik”i dinlemeye gelmişlerdi belli ki’ çıkarsamasında bulunduğu 18-20lik genç kızlar ve arkadaşlarından bahsettiği paragrafa kadar. Yanlış anlaşılmasın, niyetim Özyurt’un yazısını eleştirmek değil, bahsettiğim paragrafta sezdiğim, gittiğim Sezen Aksu konserinde de yaşça bizden büyüklerin “bu bebelerin burada / bu konserde ne işi var, bunlar bu şarkılardan anlamazlar ki” bakışlarından duyduğum rahatsızlığı ifade etmek istiyorum.1986 doğumluyum. “Lale devri çocuğu” olmayabilirim. Ama Aksu’nun “Son Sardunyalar” şarkısındaki “mektepli sevgililerdik” vb kısımları anlamam, derinlemesine hissetmem için illa 70li yıllarda mı yaşamam gerekiyordu? Hayır. Yirmili yaşlarının başındaki birçok arkadaşım “Zelzele”nin de, “Kış Masalı”nın da gayet farkında. “Lale Devri”ni ya da “İkili Delilik”i dinlediğimiz kadar, Sezen Aksu konserlerinde en az sizin kadar eski-yeni her şarkısına eşlik ediyor, şarkı sözlerine kafa yoruyoruz.Ben gözümü “Gülümse” albümüyle, “Herşeyi Yak” ile açtım. Bu kadının şarkıları farklıydı. Dokunuyordu. Zamanla içsel yolculuklarımın kraliçesi oldu, Aksu. Aşkı, acıyı, yaşamın nasıl hafifletilebileceğini onun şarkılarından öğrendim. Felsefesinden bir şeyler öğrenmeye devam ediyorum, edeceğim de. Ayrıca Serdar Ortaç veya Gülşen şarkılarıyla eğlenen bir gencin Aksu şarkılarındaki derinliği bulamayacağını düşünmek, kaba bir genelleme olabilir sadece. Kimse merak etmesin, Türk gençliği Sezen Aksu’nun her kelimesinin hatta her harfinin kıymetini çok iyi biliyor. Onno Tunçla, Aysel Gürelle, Uzay Heparıyla ortaya koydukları ürünlerin yerine yenilerinin bir daha hiçbir şekilde mevcut olamayacağını da…“Aşk nedir” sorusuna bir an bile düşünmeden “insan doğarken, yaşarken, ölürken yalnızdır. Aşk insanın bu yalnızlığını paylaşmasıdır” yanıtını yapıştıran çağdaş bir ozandır, o. Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Sezen Aksu Sezen Aksudur. Nokta.
mevsim normalleri
puli | 17 February 2007 13:05
mevsimin yağmurunu, rüzgarını al ve gel bana. dökülen yaprağını, bulutların arasındaki cılız güneşini al ve gel. sevdiğimiz denizin kıyısında koklayalım gün batımını. dalga sesine ver sen saçlarını, ben ardında dans edeyim alacakaranlık sema ışıklarının. yokoluşunun altıncı baharında gel tam da. ne ben sorayım nerelerdeydin diye, ne mevsim, ne gök, ne ay.
sen beni bilirsin.şiir de yazmam, çiçek te almam sana. kavgalarım sebepsiz, kıskançlıklarım tutarsız, sevmelerim sınırsız sana. sen beni bilirsin. yokoluşunun üzerinden geçen altı bahara rağmen değişemedim ben. hala tutarsız hala sebepsizim. sen yoksun ya onlar bile çekilmez oldular. kendine tutarsız kendine sebepsiz bir adamım bolukta salınan. baharlara böyle anlam yükler mi hiç insanoğlu yoksa? sen bilirsin beni teni yumuşacık, bebek kokulu sevgilim. ne çiçek aldım ne şiir yazdım sana. denedim ama kızma hemen. komik oldu güldün, sonra yazamadım işte bir daha. çiçeklerse, onu hiç sorma.