Akşam’dan, Hüsnü Mahalli’nin köşesini okurken içim karardı;İran-ABD-Irak-Suriye…Topunun canı cehenneme, kimin eli kimin cebinde belli değil !…Gözüm bir ara hafif’te yayımlanan “Ayrılalım ama arkadaş kalalım” başlıklı yazıya takıldı…
Hüsnü Mahalli biraz beklesin bakalım, ben de bu ayrılık şarkıları üzerine biraz ahkam keseyim…Aşk-ı bir bütünlük, bir vuslat kabul edersek, ayrılığı da, o bütünün parçalarının savruluşu, kopuşu gibi algılamak gerekir…Aşk-vuslat bitiveriyor anlaşılan…
Bu ayrılık, yaşanmışlıkları ve yaşanacakları da beraberinde götürüyor…Yani biraz ondan, biraz senden , biraz gelecekten !…Bu manzara “aşk’ın” şartlarının bir hayli ağır ve acımasız olduğunu gösteriyor bizlere…
Aşk’ın bir terapi bir adalet durağı olmadığı kesin!…
Sen beni anlamadın!Sen beni sevmedin !Bağışlayıcı olamadın !Ayrılık ; kendisine sorulmadan, alınan kararın incittiği onur…Tasavvuf ilminde iki şeyden bahsedilir,
Hareket ve sessizlik,Hareket ve sessizlik kavramlarının deviniminden söz edilir…
Hareketi, yoğun aşk ve muhabbet günleri olarak düşünürsek, sessizlik,tam onun karşıtı ;Ayrılık, bekleyiş, umut, bağışlanma gibi öğeleri içinde barındırır…Öyleyse,Sessizlikle sonuçlanan bir aşk ya da sevgi masalı dostluğa, arkadaşlığa dönüşür mü?…Artık dün için ağlamıyorsanız,Geçmişi bağışlayabiliyorsanız,Zamanınızı “dün” için harcamıyorsanız,Yarınların çok güzel bir “düş” olduğuna inanıyorsanız,Acımasız olmanın, güçsüzlük olduğunu düşünüyorsanız,Ve de bana, senin aşkından çok “sen” lazımsın diyebiliyorsanız,Acaba,Rahat mı?Huzurlu mu?Sağlıklı mı?Sorularını kendinize sorabiliyorsanız, elbette dost ve arkadaş kalabilirsiniz…Terk edilmişlik duygusu bu soruları sormanıza olanak vermiyorsa , size çok iyimser sorular gibi geliyorsa,dost kalınabileceğine inanmıyorum…Sürgünde bir aşk yaşamaya devam etmekten başka çareniz yoktur…