bildirgec.org

ayrılık hakkında tüm yazılar

Buz Mavisi

bahard17 | 11 November 2007 02:18

çıkarken sessizce çek kapıyı
ama sımsıkı kapanmış olsun
o kadar ki kokun bile dışarıda kalsın
çok acı verir oldu artık
yüzüne bakıp konuşamamak
o kadar kin doluyum ki sana
ister istemez öldürmekten korkar oldum
nefretim içimde sevgimde
okadar ince ki aralarındaki çizgi
her an birine düşebilirim
açık söylemek gerekirse
ben bu aralar
nefret tarafına eğilir oldum
hataydı belki sevgim
bu kadar saf ve temiz düşünmem
her geçen gün daha fazla uzaklaşırken sen benden ben senden
hala susuyorum ben
içimde çığlıklar dinmek bilmiyor
küçükkende ağlardım ama bu kadar acı vermezdi
bilir misin gözyaşlarım kurusun diye gündüz dua ederim ben içime aksınlar hiç kimse bilmesin diye
onca gözyaşım oldu şimdi hala akıyorlar gözlerimden
bana inat duama inat
çok isterdim ölmeyi hepinizden kurtulup gitmeyi
siz ağlardınız ozaman belki sen derdin kurusun gözyaşlarım
ama gitmiyorum içimde yanan ormanlar
bir sürü gözyaşımın seline kapılmış ağaçlar var
bir gün anlatacağım sana kendimi birgün
en acımasız haliyle göreceksin çektiğim acının rengini
ve yok olup gideceksin buz rengi mavilikte
kaybedeceksin beni
beni ve sana hala ısrarla pırıl pırıl bakan mavi gözlerimi

Erkekler de ağlar çocuk…

| 29 October 2007 14:11

-1-
Mutluluk… Çok mu uzak şimdi?

Ah o çocukluk yılları…

Küçücük şeylerden bile mutlu olunan o unutulmaz, çabucak, her güzel şey gibi ivedice bitiveren yıllar…

-2-
Henüz keder nedir bilmiyorsun. Yalnızlığı duymamışsın henüz. Ayrılığı yaşamamışsın hakkıyla. Ölümse aklında hiç. Bir tek acıyı biliyorsun. Azıcık o da. Plastik topun arkasından heyecanla koşuşturduğun toprak yolda iri bir taş yere çalıyor seni acımasızca. Palas pandıras öpüyorsun toprağı. Ama usulünce düşüyorsun.

-3-
Düşmeyi en iyi çocuklar bilir. Yıllar geçtikçe unutulur düşmenin adabı.

harç bitti,yapı paydosss

kelebeklerozgurdur | 18 October 2007 13:08

Kadın boşanmak istiyorum dedi yavaşça…Sesi öylesine olağan bir şey söyler gibi çıktı ki,arkası dönük adam su içtiği bardağı masaya koyarken, omuzlarını kaldırarak olur dedi ve diğer odaya geçti sakince…Kadın şaşırdı bu sakinliğe….Mutfakta yemek yapmakta idi o iki cümle dudaklarından döküldüğünde…Hem soğanları kavuruyor hem de şaşırsın mı üzülsün mü bilemiyordu adamın bu tavrına.
Yarım saat sonra, masayı hazırlamak için diğer odaya geçti….Adam tv izliyordu, bir Kemal Sunal filminin bilmem kaçıncı tekrarını…Kadın masayı hazırladı ve hadi dedi adama..adam kumandayı koltuğa fırlatırcasına atarak oturdu masaya..Göz göze gelmemeye çalışarak yediler yemeklerini sessizlik içinde..Kadın hissediyordu,fırtına öncesi sessizliği idi bu aslında…Adamın bu sakin kabullenişi hayra alamet değildi çünkü…..

Biten Aşklara..

EfgaN | 23 September 2007 00:59

Yalnızlık mı? Bunu da yaşamak zorunda mı insan.. silemez mi bu duyguyu damarlardan.. unutamaz mı bu hissi.. mecburiyet midir bu yaşanması gereken. Ayrılığın acısı aşılanırken iliklere, elden bir şey gelemez mi.. Bu acının tedavisi, aspirini yok mudur.. pahalı mıdır? Bu illetin dertlisi çok iken, devası yok mudur.. uzakta mıdır? Sevmek nedendir yetmez bu acıyı hafifletmeye.. bitirmeye . Tek kelime kadar kısa mıdır sevmek..
ya aşk? Görmek için bakmak, hissetmek için dokunmak mı gerekir..

Dilin kemiği olmadığından mıdır bu kadar kolay bi”tir”mek.
Ölüm de var ama.. ölünce sevememek te var ama.. hâlâ bir şans var iken, nefreti püskürtmek bu şansın üzerine.. Niye ?..
Yoksa bize de mi ayrılık şarkıları.. Bize de mi yitiklik.. biz de mi yitirdik yürektekini.. hayallerimizde mi yakılan gemilerin içinde idi.. Dökülen gözyaşları söndüremez mi gemileri.. ya da boğamaz mıyız gözyaşları ile ayrılık denen illeti..
Bilmiyorum ?.
Unutmak istemiyorum..

İçimizdeki Şehir

cemicumle | 10 September 2007 12:39

Uzaklar bizim içimizdedir…Dünyanın en ulaşılmaz noktası içimizdeki yıkık şehirdir. İnemeyiz içimizdeki şehre. Caddelerinde gezindikçe bir masalın parçası olduğumuza inandıran şehri saadet artık gittikçe genişleyen bir düşler mezarlığıdır. O sisli mezarlıkta göreceğimiz her kıpırtı, işiteceğimiz her ses ürkütür bizi.Hiçbir açıklama aydınlatamaz, şahit olacaklarımızı. Mantığımızda küçük bir gedik açılır. Bir boşluk doğar, etrafındaki yıkıntıları yutarak büyür.Hiçbir şey o boşluğa direnemez.O boşluğa giren hiçbir şeyde girdiği gibi çıkamaz.O boşluk ki arkadaşları, tanıdıkları, gökte dilek tuttuğumuz yıldızları, tüm yaşamı ve umudu içine doğru çeken bir kara delik gibi, korkutucu bir uğultuyla uğuldar göğsümüzün içinde.Boşluktan yuvarlana yuvarlana derinlere düşer yıkık şehir. Yedi kat derine, kızgın korlardan, lav havuzlarından bambaşka bir aleme geçer: Orası cehennemimizdir!Hikayesini arayan içten bir cümleye rastlamaktan, bedenine kavuşmak isteyen acemi bir hayaletle karşılaşacakmışız gibi ölesiye korkarız!Yerle bir olmuş mütevazı bir ev hayalinin penceresinde bekleyen bir yüzün canımızı yakmasından, bir köşeden yolumuza çıkacak küçük anı parçalarından, çocukluk alışkanlıklarımızı hatırlatan birinden uzaklaşır gibi utançla uzaklaşırız…İnemeyiz içimizdeki şehre. Yakalanmaktan, elleri kelepçelenecek bir suçlu gibi alıkonulmaktan ve bir daha oradan çıkamamaktan korkarız…Sırtımızı döner gideriz, ta en baştan. Denize karışan ihtiyar bir geminin güvertesinde, kendi kendimizden sürgüne gönderiliriz…Yeni bir şehir kuracak gücü kendimizde bulana kadar savrulur dururuz yabancı sularda.Acının güçlü kolları bir zaman sonra bırakır kendini.Sıcağa alışır gibi alışırız acıya, sürgüne alışır gibi alışırız kendi kalbimizden kaçmaya.Bir zaman olur, milyarlarca an bir araya gelir de bir saniyeyi tüketmez. Ama bir an olur ve işte o anda geçiveririz eşiği. İşte o an, tevekkülle kabul ederiz yenilgiyi. Bir bakışıyla bin bir anlama bürünen o yüzler, o düşler siliniver ömrümüzden.İşte o bizim kırılma anımızdır.Hiç bu kadar cesur olmamışızdır. Hiç bu kadar çaresiz.
Hiç bu kadar yabancı ve hiç bu kadar hissiz.Kimilerimiz ise kaçamaz içindeki harabelerden. Kaçmaz. O yıkık şehir cennetidir. Kopamaz. Çam kokan bir kartpostal tepesinin eteklerine oturmuş, uzakları hatırlatan o resme bakarken aslında oradadır.Bütün dünyanın beyaza kestiği karlı kış gecelerinde gittikçe eksilen insan kalabalığının arasında ilerlerken, önünde uzayıp giden kaldırımlarda değil, içindeki şehrin sokaklarında yürür.İhtiyarlar acıklı acıklı gülümserken, hikayesini bilen aşina gözler bir çeşit küçümsemeyle bakışlarını üzerine dikerken, onlardan kaçar ve vahşi yaratıklarla dolu bir ormandan medeniyete kavuşmuş gibi minnetle sığınır içindeki şehrin harabelerine…Yağmurlu bir akşam vakti dudaklarından dökülen içten bir cümlenin boynuna kollarını dolar, iki kişilik dinlediği şarkıların ateşten notalarıyla dans eder onunla.Ve ışıl ışıl canlanır yıkık şehir…

Eşiniz sizi aldatırsa ne yaparsınız?

bibildigimvar | 10 September 2007 11:58

Dünya çapında kadın erkek ilişkilerini inceleyen bilim adamları tüm ülke kadınlarına soruyorlarmış. Eşiniz sizi aldatırsa ne yaparsınız?

İngiliz kadın “Bana bu acıyı yaşatan kocamı öldürürüm.”

Alman kadın “Kocamın aklını çelen o şıllığı öldürürüm.”

İtalyan kadın “İkisinin de gözünün yaşına bakmam öldürürüm.”

İranlı kadın “Bu acıya dayanamam kendimi öldürürüm.”

Yunan kadın “Bu aşk üçgenine son veririm. Önce kocamı, sonra kadını en son kendimi öldürürüm.”

yıkıntı

| 08 September 2007 11:32

..
bir rüya silsilesi daha atlattım bu sabah. tam yatagımda huzurla uyanmayı dilerken, bogulmaktan daha da öte bir dirilis zihnimde.. yasadıgımı vurgularcasına, bedenimi ele geciren sessizlik..

vurmak isteyip, defalarca yumruk sallayıp, kendine bir turlu zarar verememek, hissedememek hiddetini, agzını acıp haykıramamak.. anlayamamak neden orada oldugunu.. neden orada oylece durdugunu, kacmak isteyip kacamadıgını.. oysa cok degil bir hafta once oradaydım hemde her adımını isteyerek gitmistim. sonrası zaten o kadar sessiz o kadar saklı ki, hem neden bu ıslaklık, ve iste o en gitmek istemedigim anda, sanki nefes gibi sönen rüya..
bitmesin diye uyanmamaya edilen yeminler.. bir dakika daha, sanki parlaklasıp, sükuta cıkacak o anki fırtına, ama …