bildirgec.org

anlamak hakkında tüm yazılar

‘kim, kimin rehberi denizim?’

astral | 11 January 2010 17:35

Kimin, ‘kimin rehberi’ olacağı belli olmaz. Seninle telefonda konuşurken bir ses duydum meleğimden bölmeyeyim dedim, sonra düşündüm duyduklarım üzerine.

Hani sen dolmuşta gelirken beni bana anlatmıştın ya, hatırladın mı; o an acayip şeyler söylediğini hatırlıyor musun? Fark ettim o an konuşanın sen olmadığını ama sustum dinledim. Kimin ne zaman rehberlik edeceği de belli olmaz. İçindeki ışık engin senin, çok engin.

Erdemlisin. Erdemli olmaya çalışmakla da olmayacak bir şey erdem, içte olmalı. Doğuştan gelir.

meditasyonyapalim.com
meditasyonyapalim.com

duyulmamanın kabulu

astral | 11 January 2010 13:58

Bilgisayarımda senin adına yazılmış şiirlerin olduğu bir klasör duruyor. Sözde sana yollayacaktım onları. Şimdi ben klasörün adını mı değiştirmeliyim? Adını ne yazarsam içimi acıtmaz, bulamıyorum.

Kendime anestezi yaptırmak istiyorum. Bitti değil mi? Şimdi kabul-lenme süreci. Kabul et desem kendime bin beş yüz kere, işe yarar mı acaba?

Bu nasıl aşk? Gururun öyle yüksek ki aşkına göre, ilgisizliğinin karşısında ezilmekten yoruldum. Kendimi o ilgisizlikten çekip almak istedim. Ben kendi buhranımı yaşarım ama bu biri benimle ilgilenmediğinden olmamalı. Nereye kadar? Bekliyorum, sabır gösteriyorum, seni olduğun gibi kabul ettim; ama nereye kadar?

YALAN

astral | 05 January 2010 09:38

Hiç yalan söylememişmiş.

– Sim kartımı değiştireceğim.
– Seni bırakmayacağım.
– Seni seviyorum ve aşığım.

Sim kartını zaten değiştirmedin, durum ortada. Mevzu yapmadım. Ama değiştireceğim dedin mi, dedin. Değiştirdin mi, hayır!

Beni zaten bir kez terk ettin. Bu da ikinci. Hani bırakmayacaktın? Yalan değil miymiş bu laf? ‘Seni bırakmayacağım.’

Seni seviyorum ve aşığım. Bu mudur sevginin ve aşkının kredisi? Aşk kavramın ve ‘seni seviyorum’un anlamı bu mu sende?

(Yazılar herhangi birine yazılmamış olup, hayal gücünün özgür uçuşlarıdır.)

‘Şimdi zaman bir kuru yalan…’

astral | 23 December 2009 09:45

Gabor Dvornik, Macaristan
Gabor Dvornik, Macaristan

Asılı, yükleniyor hayat girdaplarına.
Bir dönüyor, bir duruyor, baş aşağı dünyaya Leyla Leyla bakarken. Çoktan göz yaşları akmışken, kurumuşken; ruhu kurumuş bir okyanusken…

Hala onu bekliyor, istiyor, söylemiyor; söylemeyecek; kendine dahi. (!)
Son nefesini ruhundan evrene üflerken, ‘Şimdi zaman bir kuru yalan.’ diye tekrarlayıp duruyordu, terler içinde kalmışken; kendinden geçmişçesine, gözlerini bir noktaya dikmiş, burada değilmiş ve gördüğü başka bir evrenmiş gibi söylendi söylendi durdu, zaman tersine akarken…

anlıyorum üstelik

astral | 21 December 2009 15:44

Adiliğinin sebeplerini de gayet iyi anlıyorum üstelik…

Ben, onu baştan sona, tüm nedenleri ve aşamalarıyla anlıyorum. O benim onu anladığımı bilmiyor. Anlıyorum çünkü anlatamayacağım kadar çok adilik yaptım zamanında.

Beni terk etmesini de anlıyorum üstelik. Tamam, yalan da olmayabilir; o hisler. Ben yapmadım mı tüm bunları? Alasını yaptım. Sevdim, çıktım, gönül verdim, gönlünü çaldım ve ‘Olmuyor sıkıldım!’ deyip; ortalıktan kayboldum mu? Evet, ta kendisiyim. Yaptım. Bir kez de değil üstelik. Sonradan kendimi kınasam da o sıra bana o doğru geldi.

fırtınada sağ kalan ağır yaralıların ‘son sarılış’ı

astral | 21 December 2009 15:00

Dokunaklı bir ağıtta, tende son yazının adıydık. Derin dokunuşlarda, az sızılı bir öpücüktük; bir önce… Düştük.

İdrak’tan gizliliğe hatta gize varan; evvelinde sözü şartlayan yazgıydık. Sonrasızdık. Sonramızdık.

Gebermeden bir önce kendi mezarına çiçek diken arızalı iki ruhtuk. Bizdik. Anlaştık. Kaynaştık. Sırnaştık. Bakıştık. Ölmeyi unutup kavgaya tutuştuk. ‘En büyük salak biziz oyunu’nda, bütün kartları kapandık. Koptuk. Fırtınada sağ kalan ağır yaralıların son sarılışıydık.

‘GİT!’

astral | 17 December 2009 10:01

Ben çoktan vazgeçendim. Sen sırdın. Düştün. Uyandım. Sırra kadem basandım. Yaşlandım. Pas oldum. Üstüm başım is oldu. Yas oldum. Yoktun. Uyandım. Yorgana sarıldım. Sarmadı. Yüzde yüz güvenmedi. ‘GİT!’ diyendin. Kalbimi bir çırpıda ekmek arası yiyendin. Güzdüm. ‘Üzülsem ne fayda?’ diyendim. Düştüm. Kâğıda, sana…

Sarılamayandım/ mayacak olandım. Acıydım, karaydım, istim, aşktan koca bir lekeydim. Lekeyi def edendim. Küstüm. Uyandım, yanımda olmayandın. ‘Yeni yaraların başka bir versiyonu’ diyemeyendim. Bildim. Çoktum. Öldüm. Ruhtum. Koştum. Tüm gün. Koştum. Tüm gün dinsin diye. Dinsin diye, ıslanmış bir cumartesinde; üç kez değişmiş çarşaftın. Anıydın. Sırdın. Bittim. Rüya. Kapandı pencere.

PEMBE PANTER

astral | 16 December 2009 17:31

Her hiçe dedi ki, ‘Sen de kalabilir miyim?’
– Neden?
– Hiçe karışmak için.
– Peki, sen ne istiyorsun?
– Yarat, sadece sev.
– Bu kadar mı?
– Evet, bu kadar, sev.
– Tamam.

Her Hiç’in karşınında durup sakince gözlerine baktı. Gözlerinde onu gördü, yüzde yüz güven vardı, bir şey demenin gerekmediği zamandı.

Sessizce ‘Tamam’ dedi, içlerindeki ses dışa karışmadan… İçteki sesle, sakince, el ele tutuşan iki insan gördü insanlar. Ama bilmiyorlardı ki, birbirine yüzde yüz güvenen iki insan yürüyordu yeryüzünde ve onlar görmüyordu.

Anlamadınız mı?

Dolce Magico | 15 December 2009 09:29

Hiç tanımadığınız biriyle yaşadınız mı? Yüreğinizin sınırlarından geçemeyen kelimelerin-kendiliğinden yürüyüp gittiği oldu mu bir başkasına? Erkek miydi güçlü olan? Kadın mıydı paylaşan? Unuttuğunuz oldu mu bir akşamda? Uçsuz bucaksız dediğinizin gözlerinizden başka bir şey olmadığını anlamadınız mı daha? Ve sol gözünüzü sağ gözüyle değiştirip baktınız mı dünyaya? Sizi ağrıtan ne varsa uyuttunuz mu kucağında? Anlamak mıydı? Anlatmak mıydı? güç olan! Aldırmadan konuştunuz mu ay ışığında? İzlere takıldınız mı kumsalda/ arkanızdan bir bir silinirken/ Silinmemesi için tekrar bastınız mı kumlara?/ Yakamoz ışığında seviştiniz mi aşkın en saf haliyle? Yangınla, tutkuyla, çocukça, kah korkakça kah cesurca.. Bütün terk edilmişliğinizi bırakıp dalgalara gitmeyecek umudunu taşıdınız mı? İntiharları balıklarla değiştirdiniz mi acı çekmediklerini bildiğinizden? Dinlediniz mi? fısıldayan böceğin/ Mor menekşeden size ne söylediğini?/ Ya da siyah lale gibi asil ve tek oldunuz mu hiç?/ Olamazsınız! acıtan tırnaklarınıza bakın. Kirli ve kibirli. Hain tırnaklarınız defalarca kanatmadı mı sevdiğinizi ? Af dileyin artık kurtarın zindandan kendinizi..Sevmek ilkelmiş onunla öğrendiğinizi söyleyin..Ona yakın olan her şeyi yok etmek istediğinizi, başta kendinizi..Kurtarın artık. Koşun, acıyan kanayan yaralarınıza rağmen/ Düşünün, ama fırlatın artık yüreğinizi ait olduğu yere/ Yapamazsınız!! hala içinizde saklı kahpe izbe/ Anlamadınız mı? İzbe ama GÜÇLÜ.

Anlamazdın…

hypatia | 06 February 2009 18:18

Anlamazdın,

Anlamazdın, anlamazdın diye ne güzel söylemiş rahmetli Ayla Dikmen. Nur içinde yatsın.

Anlamazdın gerçekten ne istediğimi, belki de anlamak istemezdin. Belki de sen kendi dünyana bağımlılığının esiriydin. Kısaca sen buydun, senden hep bir el bekleyen ise ben. Belki belki diyerek. Hani derler ya sevgi verirsen sevgi bulursun diye, anladım bende ne kadar boş olduğunu.

Anlamazdın kalbimde seni koyduğum yeri, görmek istemezdin,
Anlamazdın içimde seninle olan huzurumu, paylaşmak istemezdin,
Anlamazdın hayalimde seninle olan mutluluğumu, boş boş bakardın sadece,
Anlamazdın başımın omuzuna ne kadar ihtiyacı olduğunu, yük olurdu hep sana,
Anlamazdın kelimeleri değil, sıcak bir bakışını istediğimi, ne var diye sorgulardı bakışların,
Anlamazdın eline, tenine dokunmanın bana verdiği gücü, anlasaydın ne var demezdin,
Anlamazdın karşılıksız kalmanın yorgunluğunu, fark etmezdin bile tükenmişliğimi,
Anlamazdın gözlerimdeki cansız bakışlarımın sebebini, hiç anlamak için bakmadın ki,
Anlamazdın mutsuz kadınların bakışlarının donuk olduğunu,
Anlamazdın kalbimin kırgınlığını,
Anlamazdın sana duyduğum sevginin hatırına herşeye razı olduğumu,
Anlamazdın hala hayalimde seninle yaşadığımı,
Anlamazdın o senin nasıl hüzün verdiğini,
Anlamazdın hayallerime başkasını sokmamak için savaşımı,
Anlamazdın hırçınlığımı,
Anlamazdın gözyaşlarımı,