bildirgec.org

ankara hakkında tüm yazılar

ARILAR NEREYE KAYBOLDU

biliktu | 02 April 2007 21:45

2006 kasım ayında iki kovan arı aldım bahçeye koydum.Ocak ayının sonlarına doğru kovanın birinde arılar tamamen kayboldu.heralde benim acemiliğimdendir dedim umursamadım.Diğer kovandaki arılar düne kadar gayet iyiydi,dün kontrol ettim, arılar azalmıştı! kovanın önünde bir tane ölü arı görünce biraz yerlere otların arasına baktım ve bi sürü arı ölmüştü, normal bişeydir heralde dedim pek umursamadım.Bir amatör olunca normal olmadığının farkına varmadım.Taaki bugün kanal d’deki arılarla ilgili haberi dinleyinceye kadar.Habere göre Hatay ilimizde arıların 3/2 si ölmüş, Ankara da nerdeyse yarısı yok olmuş, Amerikada ise 600 bin kovan arı ortalıktan kaybolmuş. Uzmanlar bunu küresel ısınmaya bağlıyorlar. daha da kötüsü “einstain’ın söylediğine göre arılar yok olduğunda insanların en fazla dört yıl yaşayabileceği” acaba sonumuz geliyormu?

ŞEHİRLERİN RUHU VARDIR

| 12 March 2007 11:00

Kendimi bildim bileli yeni bir eve ya da yeni bir şehre taşınıyorum..
Babam bir bankada çalışıyordu ve biz sürekli bir yerlere tayin olmak ve toparlanıp gitmek zorunda kalıyorduk. Çocukluğumun hüzünlü anlarıydı onlar. Nefret ediyordum arkadaşlarımdan ayrılmaktan. Gittiğim yeni okulda ve mahallede ilk başlarda mutlaka sinir bir tip oluyordu, hatta bazen birkaç tane. Neyse ki erkek gibi kavga ederdim de bir süre sonra herşey yoluna girerdi. Ee, naparsın, çocukken işler böyle yürüyor. Kibar olmayı, empatiyi, sempatiyi vb işleri büyüyünce öğreniyorsun, mecburen.
Genç kızlığımın ilk yıllarında daha da zordu. Aşık oluyordum kendi çapımda ve sonra hooop başka bir yere taşınıyorduk. Anneciğimi hatırlıyorum…Her seferinde, “Neyse ki, koli biriktirmiştim” diye başlardı toparlanmaya:)
Bir süre sonra kendi özgür irademle dolaşmaya başladım şehir şehir. Zamanla anladım ki her şehrin bir ruhu var. Ankara’da, o gri şehirde hep bir hüzün vardır mesela. Ama çok da vakurdur. Kolay kolay yıkılmayacağını hissettirir sana.
İzmir apayrı bir olay…Capcanlı, kıpır kıpır, yaramaz bir çocuk ruhu vardır İzmir’in…Akşamları sarhoş olmak istersin körfezine dalıp şarkılar söyleyerek.
İstanbul…İstanbul için onca yazılan çizilen şeyden sonra benim haddim değil ama, bana “zor sevgili” İstanbul…Canıma okuyor, yoruyor, ağlatıyor, delirtiyor bazen, ama sonra bir gece bir bakıyorum tüm çıplaklığıyla önüme sermiş ışıl ışıl güzelliğini..affediyorum dayanamayıp…
Bu aşka daha ne kadar dayanacağım bilemesem de, şimdilik kavga dövüş sürdürüyoruz İstanbul’la ilişkimizi:)
Bilmem bu “Kalk gidelim” aklımla seneye nerelerde bulurum kendimi…Gitmeli mi kalmalı mı? Sevmeli mi İstanbul’u, yoksa,”yerim böyle aşkın ızdırabını!” deyip çekip gitmeli mi???

vuslat

sktyd | 13 January 2007 02:49

Demek sonunda, taaa ocakta, güzel yüzünü bize göstermeye karar verdin öyle mi? İyi etmişsin, hoş geldin, sefalar getirdin. Yine gelecek misin? Sen! Bu gece ne kadar da güzeldin. Sen! Bizi deli divane edip, çocukluğumuzu bize geri bahşederek geceleyin sokaklarda kahkahalarla debelendirensin. Sen ne hülyalı şeysin, pamuk şekerli kristaldensin.

Yaklaş! Kulağına bişey söyleyeceğim; Kar! Ankaranın en güzel kızı sensin

MARJİNASTRAL!

koza 68 | 09 January 2007 13:08

Kediniz amansız hastalığın pençesinde,yumuşacık patilerinde derman kalmamış, sizden hayat dileniyor…
Kedicik lösemi…
Üzgünsünüz !…İnsanları da haberdar edip,acınıza ortak etmeye çalışıyorsunuz…

Ardından,klavyenin başına geçip, sermayesi tükenen yazarlar gibi , aşk fantezilerinizi anlatıyorsunuz!…
Yav! İnsan ne kadar profesyonel olursa olsun “kedisi” ölüm döşeğindeyken aşkı,meşki düşünür mü?…
Adam, Ankara’ya gelmiş;Bir güzel sevişmiş hatun,ama adam arada bir yerde başka bir hatunla evlenmiş,ikisini de sessiz sedasız götürüyormuş…

Kıymetli “yazarın” aşkı öyle yüce ki “ olsun, o beni öylesine iyi götürüyor ki, o karıya asla yar etmem keratayı , avucunu yalasın kaltak” gibisinden tehditler savuruyor…

Ankara ‘ m ve ben

sbaskentli | 08 January 2007 14:52

Ankara lı olmak , Ankara yı sevmek ancak Ankara da yaşayamamak.

Hepimizin değişik takıntıları olmuştur zaman zaman.

Bazen batıl olaylar ile ilişkilendirmiş bazen gülüp geçmiş kimi zaman ise muskalara büyülere yormuşuzdur.

Benim içnde sevgili Ankara m böyle bir kabus halini almaya başladı. Şehir dışında bir kaç ya kalıyorsun. Hiç uğramıyorsun memlekete ve seni oraya çağran özlemlerin bir sonucu olark kaçınılmz ziyareti gerçkleştirdiğin anda bir felaketler zinciri işlemeye başlıyor.

Üst üste yaşanan aksilikleri terslikleri bırakın buraya sığdırmayı , yazsam bile inandırıcı gelmeyeceği için gülüp geçiyorum.

ATATÜRK’ÜN ANKARA’YA GELİŞİ

sinemasever | 27 December 2006 12:58

27 Aralık 1919 tarihi Atatürk’ün Ankara’ya geliş tarihidir. O gün bugün çeşitli etkinliklerle kutlamalar yapılır durur. İster istemez bu anlamlı gün, bende canlı kalmasına etken olmuştur.

Yıl 1964 sanırım. O tarihlerde Ankara Halkevlerine bağlı Çankaya halkevi’nde tiyatro yapıyoruz. Bir sene önce kurslara katılmış 6 aylık bir kurs bitiminden sonra mezun olmuş yetişmiş birer tiyatro oyuncusuyuz. Bize ders veren hocalarımız da Ankara Devlet Konservatuarı’nın sayılı hocalarından, Nusret Şenbay, Suat Taşer, Mahir Canova, Haldun Marlalı ve daha ismini hatırlayamadığım birkaç isim.

İspanyol Filmleri Haftası

nihilanth | 01 December 2006 13:01

30 Kasım – 3 Aralık 2006 tarihleri arasında ankara tüze ankapol sineması‘nda son dönem ispanyol filmlerini izlemek mümkün.

İspanyol Büyükelçiliği ve Ankara Sinema Kültürü Derneği (ASKD) tarafından, Tüze Grup ve Radyo ODTÜ’nün desteğiyle Ankara’da İspanyol Filmleri Haftası gerçekleştiriliyor..

program

30 KASIM PERŞEMBE
19.30 Açılış ve Kokteyl
20.30 TAPAS (Yönetmenin katılımıyla) / José Corbacho, Juan Cruz

1 ARALIK CUMA
19.30 İBERYA / Carlos Saura

ANKARA’DAN KALKMAZ ADA VAPURU

semazem | 01 November 2006 16:34

geçer zaman benden sana. selam olur kanadında martının. düşer hicranımdan damlalar bir şeyler karaladığın kara kağıda. defterin bir dürümü hicrandır, bir dürümü adın. senin tadından yaşlanır durur içimde düşlerimdeki kadın.

ziyadesiyle uzun gecelerdir semalarına çıktığım düşlerin. ak göğsü pırıl martılara okurum bir şiir, şiir dediğin, özne sensen, tek iştir. özne şiirse ölüm de gelir bir yanıma ilişir. söyle bana; bu vakit içilmezse söyle ne vakit içilir.

yedi gunden yedi gece doğar, yedi sensiz geceden bir ölüm. bir ölümün lafı olmaz aramızda bilirim.
sen gözlerinin içinde beni öldüren kadın; yazılamaz, yazılsaydı da okunmazdı adın.