Kediniz amansız hastalığın pençesinde,yumuşacık patilerinde derman kalmamış, sizden hayat dileniyor…Kedicik lösemi…Üzgünsünüz !…İnsanları da haberdar edip,acınıza ortak etmeye çalışıyorsunuz…
Ardından,klavyenin başına geçip, sermayesi tükenen yazarlar gibi , aşk fantezilerinizi anlatıyorsunuz!…Yav! İnsan ne kadar profesyonel olursa olsun “kedisi” ölüm döşeğindeyken aşkı,meşki düşünür mü?…Adam, Ankara’ya gelmiş;Bir güzel sevişmiş hatun,ama adam arada bir yerde başka bir hatunla evlenmiş,ikisini de sessiz sedasız götürüyormuş…
Kıymetli “yazarın” aşkı öyle yüce ki “ olsun, o beni öylesine iyi götürüyor ki, o karıya asla yar etmem keratayı , avucunu yalasın kaltak” gibisinden tehditler savuruyor…
“Bunda ne sakınca var “ diyenlerinizi duyar gibiyim…Daha optimist olanlarınız “ Daha iyi ya , kadın olayın çürük tarafını değil, parlayan ışıldayan yanını görüyor” diyebilir….Belki de haklısınız; Bende bu “şizoid” varlıktan malzeme çıkarmanın yolunu bulmalıyım!…Ne gezer! Biz ne yaptık; Kadının kedisi lösemi ya , eh bizim de kendimize göre bir kedimiz var, yarın spartaküs’ün de bu illete yakalanmyacağının garantisi yok…Kafamda ki proje; can dost, Bekir Coşkun’u ve duyarlı ahalimizi de yanımıza alıp, “lösemili kediler vakfını” hayata geçirmek…
Ressam sir Peter Lely, mümkün olduğu kadar kötü bir resme bakmamaya çalışırmış; Böyle bir resme bakacak olursa , fırçasının ondan mutlaka bir şeyler alacağını, belki de yapacağı resme bu bakışın yansıyacağını düşünürmüş….Bende, bu nevrozlu yazıları okumamaya özen gösteriyorum ama, yazarın “kedisini ve marjinal aşkını” peş peşe dile getiren yazılarına da ister istemez gözüm takıldı…
İyi de olmuş!…
Gerçekten de “marjinal aşklar” giderek çoğalıyor,değişim ağır ağır oluyor…Sonun da, elbette pas demiri yiyecektir…Çürüme bir reaksiyondur…Bakmayın ağır aksak gittiğine…Ama bu gemi hızle bir yerlere doğru gidiyor…Toplum en ağır darbeyi en çürük noktasından “ahlakından” yemeye hazırlanmalıdır…Nerden bilebiliriz ki; Belki de hayalimizden bile geçiremeyeceğimiz sonuçlar bizleri bekliyor…