bildirgec.org

anı hakkında tüm yazılar

zaman

astral | 14 December 2009 13:22

Bir gece yarısı.

‘Çalmayan telefon ya da açılmayan telefon ne olurmuş?’

hissettiğin anlar… Zamanın durmadığı zamanlar. Zamanın seni kaile almadığı zamanlar…

Dünyanın sesinin seni kaile almamasından, yok olmaktan çok daha fazla korktuğun zamanlar… (ki, yok olmaktan korkmuyorum, içimde birçok şey yok olduğunda yok olma korkusu da kalmadı.)

Zaman akıyor, o deli zaman. Beni deli etmek için ve akıl sağlığım ne kadar bende kalırdiye beni test eden, test eden ve deli eden zaman…

Dünyanın üzerime geldiği bu zamanlarda, tüm dünyadan korkuyorum. Evet, ne olacağını bilmiyorum çünkü. ‘Ne olursa olsun banane’diyemiyorum.

zaman tüneline uçuran ses

admin | 03 December 2009 17:19

Yıllar geçer, çekip gidemediğiniz şarkılar vardır; çekip gidemediğiniz anılar vardır…

Yıllar geçer, bir ses içinizi yakar…Hani yıllar geçmişti. Yıllardır görmediğin hatta izini kaybettiğin, ortak arkdaşlarınla dahi bağların çoktan çoktan kopmuştur. Belki o seni hiç hatırlamıyordur. Adını hatırlamıyordur. Sen de büyülü olan şimdi onda mazi dahi değildir.

Değişmez, niye biliyor musun? Sen o şarkıyı dinlemeyi seversin. O şarkının içini yakmasını çok seversin. Kimse bilmese de, kimse hatırlamasa da kimse için bir anlamı olmasa da; yıllar geçmişken, bir şarkı çalar, bir yerlere giderim.

Nereye, niye giderim, kimse bilmez. Kimsenin bilmesi de gerekmez. Benim için güzeldi ve hatırlamayı seviyorum kimi zaman…

anı

astral | 18 November 2009 14:11

Bir sabah kalktım. Buz gibi bir dünyaya kalktım. Kendi soğukluğumda yüzümü yıkadım, sabahın ayazını içime soludum. Giydim papuçlarımı, olmayacak bir sabaha uyandım. Uyandım. İçimde sürdürdüğüm kelimelerimle kendime sıcak bir öykü yazdım. Yüksek bir yere çıktım, en yüksek, sakladığım öykümü aşağılara bıraktım, dileklerim kabul olsun diye. Tuttuğum nefesimi bırakmadan usulca, kimse görmeden ağladım. Çocukluğumdaki aynı kızın gözlerine baktım aynada. İnandım ona. Çoktan beri topladığım güllerimi aldım elime. Bir sıcak tebessümün içimde bıraktığı matemin yolunu tutmak üzere yola çıktım. Kendi çıktığım yolda kendimi unuttum. Çoktan unutmuş bir ben vardım artık. Unutunca her şey değişti. Soğuk değişti, bulutlar değişti. Dedim ki, dileğim oldu. Oysa olan bendim, dilek de buydu. Ağlayan kız gözlerini sildi. Matemini duvara astı. Sustuğu anılarını albümlerden çıkardı. Valizin içine koydu. Bir bilet aldım uzak, uzak bir şehre. Dönüşsüz bir bilet yalnızca. Valizimi otobüse yerleştirdim. O uzak şehre yakınlaşırken valizim benden bir o kadar uzaklaştı. İçim temizlendi. Bu şehir temizlendi. Kar beyazı anılarım bana kaldı. Anılarımın matemi o yeni şehre…

efkar

astral | 18 November 2009 11:58

# Ruhumun diyarlarında tarafsız efkar…
Her ıssızlığın ardından geri düşen zaman. Aralıklardan sızan vurdumduymazlık efkarımıza ortak olmazken şenlik paylaşımlarını pek iyi bilirler kendileri…

Elveda dediğim şehirlerden kaçarken, içimde son yırttığımız fotoğrafların izleri; sırlar mıydı kandığımız yoksa sadece ellerin miydi yıllarımı alan bebeğim?

Kucağına döktüğü resimleri karıştırırken Rüya, rüya olmasını dilediği; mektuptan bozma küçük bir notla karşılaştığı… hala resimlerine baktığı sevgilisinin resimlerine bakarken…

ZİYNEBE

teacher07 | 09 September 2009 11:52

www.sadecebiz.net/kissadan-hisse-t9990p2.html
www.sadecebiz.net/kissadan-hisse-t9990p2.html

Çocuklar ona Ziynebe derlerdi. Bazı yörelerde nine, anneanne, babaanne yerine ebe derler. Kısaca söylenen bu isim aslında Zeynep Ebe’ydi. Giderek bütün köyün Ziynebe’si oldu Zeynep Ebe. Kendi yaşıtları, hatta birkaç yaş büyük olanlar bile Ziynebe derdi O’na. Komşuların değil tüm köyün sevgili Ziynebe’siydi. Boş zamanlarını değerlendirmek, eğlence ihtiyaçlarını gidermek isteyen onun kapısı önünde alırdı soluğu. Ellerinde örgüleri, akşama yapacakları yemek malzemeleri ile toplanan kadınların kahkahaları köyün alt başından duyulurdu. Alt başta duyanlar bilirlerdi ki Ziynebe’nin evinin önü yıkılıyor. Dedikodu olur muydu? Bilmem beklide olurdu, hangi toplantıda dedikodu yok ki…

O kadar tatlı, o kadar şirin, bir o kadar da sevecendi. Başörtüsünün üstüne, alnından dökülen saçlarını örtecek şekilde, renkli parlak kumaştan çeki dedikleri bir ipekli bağlardı. Tombalacık, sevimli yüzü ortaya çıkardı. İkiz doğmuştu, boyu on yaşlarındaki bir kız çocuğu boyundaydı. Nükteli konuşması, yaptığı şakalarla kırar geçirirdi ortalığı. Boyuyla dalga geçenlere bile güler yüzle davranır, verdiği yanıtlar espriyle karışık dokundurma olsa da kimse aldırmazdı o laflara. Çok zaman çocukların arasına karışır onlarla evcilik bile oynar, onların gönüllerini hoş etmekten zevk alırdı. Şakacıktan kavga bile ederdi çocuklarla. O bir deryadır, köyün gülüdür.

Benim Şansım Nerede?

resolete123 | 26 August 2009 12:37

Evet arkadaşlar şansımı kaybettim. Bulan lütfen bana göndersin. Son iki senedir arıyorum keratayı, bulamadım daha. Şimdi ne olmuş? diye sorar gibisiniz. Uzaklardan duyuyorum. Anlatayım. Ben zamanında yani bundan iki sene önce, sizlerinde bildiği gibi, belediyelerin verdiği ücretsiz kursla vardır. Ben yengemin ısrarı üzerine Şişli Belediyesi’ne ait Bilgisayar kursuna gitmeye karar verdim. Kayıtların başlamasını dört gözle bekliyordum. Çünkü yengemin ısrarına birde ailem eklenince üzerimdeki baskıyı bir an önce atmak istiyordum. Her neyse kayıt zamanı geldi ve kayıt yaptıran 7. kişi olduğumu söylediler.(buraya dikkat kayıt yaptıran 7. kişiyim.) Kurs ne zaman başlayacak diye sorduğumda iki hafta sonra gel sor.(O zaman bende ev telefonu bağlı değil,cep telefonu vardı. Belediye cep telefonlarını aramıyorlarmış.) İki hafta geçti sordum, tekrar iki hafta sonra gel. Bu böyle beş, altı defa oldu kurs başlamadı. En son sormaya gittiğimde bana: seni aramadılarmı? ,kurs başlayalı iki hafta oldu. Gelde uyuz olma. Herneyse bir şekilde kursa başladık. Haftada bir gün kurs. Çalıştığım yerden o gün için izin aldım, bir ay boyunca. (Bu arada ben o zamanlar 19 yaşında ve hastanede çalışıyorum. Çalışma sistemimiz nöbet üzerine kurulu olduğu için pek bi sorun olmadı.) Pat iki hafta sonra kurs günleri değişti, haftada iki gün…. 🙂 …Neyse iş yerinde biraz sorun oldu ve iki hafta kursa gidemedim. İki hafta sonunda kursa gittim birde ne göreyim, öğretmen değişmiş, bana kimsin diyor. Onada anlattık durumu, kursa devam. İki hafta sonra belediye yetkilileri evrakları karıştırmışmı,kaybetmişmi tam anlamadım ama yeniden evrak istediler. İkinci evraklarıda gönderdim.(Bu arada iki sayısından baya uyuz oldum ne ikiymiş mübarek). Bundan sonra sorunsuz kursu bitirdim. (Bu serüven en az bi sekiz ay sürmüştür.)Geldik diplamaları almaya. Bir ay sonra gittim diplamayı sordum, dedilerki diplamayı Halk Eğitimden alacaksın. Tamam sorun yok oradan alırız.. 🙂 Bir müddet sonra Halk Eğitime gittim diplamamı sordum. Görevliler ile diplamamı arıyoruz, yok. Yok. Yok. Bana dedikleri senin kaydını yapmamışlar. Tabi bende bi haller oldu, gidip o kaydımı yapan sekreteri dövesim, Şişli belediyesini Mahkemeye veresim ve daha bir çok sey aklıma geldi. Sinirden nasıl oldum, bilemezsiniz. Zaten genelde sinirli birisiyim. Bu halde nasıl sinirli olmayayım. Yaklaşık sekiz ayım boşa gitmiş ve önceden hazırladığım bütün planlar suya düşmüştü. Bu yüzden önüme çıkan daha iyi bir işyerinde çalışamadım.Görüştüğüm birkaç işyeri kesinlikle diplama istedi ve kendi bünyesinde çalışan eski işçilerden bile diplama getirmelerini istemişler ve bazı diplamasız kişileri işten çıkarmışlar.(buna kendi çalıştığım yerin bilgi işlem bölümüde dahil.) Bu gibi bir çok işten mahrum kaldım. Şimdi sizi duyar gibiyim ne kadar uzun yazmışsın diye. Bende bundan sonrasını kısa yazmaya çalışacağım. Bu olaydan sonra YİNE (Yine sözcüğünü büyük yazdım dikkat çeksin diye) bir kız ile tanışıyorum. Konuşuyoruz, kahvaltıya davet ediyorum. bi beş gün sonra ayrılıyoruz.(Bu arada şunlarıda yazayım. Bu kızı çalıştığım iş yerinden tanıdım. bu yüzden o kızı iş arkadaşlarımda tanıyor bir not daha bu kız bizim yanımızda çalışmıyor dışarıdan.)Nedenini diğer arkadaşımdan duyuyorum, Benim o na yaklaşımımın farkına varmış yalnız ben kırılmayım diye bana söylememiş ayrıca beni küçük görmüş (halbuki aramızda 6 ay ya var ya yok) ıvır zıvır bir sürü laf. şimdi banane veya beceriksiz gibi birsürü şey söyleyeceksiniz. Zaten konu bu kız değil.Baştada dediğim gibi yine başka bir deneme ve başka bir hüsran iki seneden beri bi kız arkadaşım olmadı, ama denemekten vazgeçmeyeceğim.(Şimdi hiçmi olmadı diyenler olmuştur. iki sene önce vardı sevgilim. bu iki sene içerisinde bana iki tanede teklif gelmişti biridi akrabası yoluyla (Akrabası abimin nişanlısı bu yüzden olmadı. ikincisi lise arkadaşımın akrabası buda olmadı) son iki sendedir bir sevgilim olmadı. Arada birsürü şanssızlıklar oldu, talihsizlikler yasadım. Hiç bir işim rast gitmedi. Bunlarıda yazmaya kalksam sabahı bulurdum herhalde.Başlıktaki gibi şansımı kaybettim. Acaba duyan gören birileri varmı? Bu yüzden soruyorum ey değerli pilli okurları benim şansım nerede? Acaba tek benmi şansımı kaybettim yoksa benim gibi kaç kişi var?Buradanda ilan veriyorum şansımı bulan bana göndersin (yalnız ucunda ödül yoktur. O na göre. 🙂 __)

requem- dua

astral | 24 August 2009 16:19

Requem- filozofumdu. ‘Var mı böyle biri, gerçek mi acaba?’ dediğimdi…

Sebep benim, kalmasına da gitmesine de.

Tanıdığım ilk gün -deli etkilendik.- O etki büyü gibiydi. Gitti, aradan iki yıl geçti. Etkisi azaldı, bitti hatta desem; yalan! Yok öyle birşey.

Sanki kopmadık. Sanki parçalanmadı, evrende atomlarımız farklı kıtalara dağılıp, birbirimizi unutup, yaşama öyle ediyor olduğumuz, yalan!

Ankara. O şehir ki, her gün sokaklarını arşınladığın, bir ton gereksiz adamla karşılaştığın şehrin… ‘Her küçük adım, uzak diyarların sebebi değil mi?’ Görülmez mi o kalp- o ruh- o yürek/ o tutku tekrar?

Yazmamışlar kaderimi kimseyle…

astral | 23 August 2009 19:08

Ruh durur bazen. Zaman da akmaz. O anlar da yalnız bir parça müzik vardır, bir parça matem… -Neye olduğu belli olmayan-

An durur ya, bir gece yarısı, gökte yıldızlar varken, gök lacivertten; yüreğin laciverde yakınken; Özlem Tekin bağırır bir yandan: ‘Yazmamışlar kaderimi kimseyle…’

‘Bu şarkı bana yazılmış olmalı ya da bu kadın beni hissetti, yazdı.’ dersin.

Bir iç geçirirsin, bir sigara yakıp üfler gibi içli hissedersin kendini. Oysa hiç sigara içmemişsindir. Uzaklardan bir kadın sesi duyarsın, bir şarap kadehi yere düşer, tuz buz olur; kadının gözünden bir damla yaş süzülür, duyacağını hiç ummadığı söz kulaklarında çınlar; bilmiyordur ki, bir yüzyıl çınlayacaktır o laf, o an…

ey günlük

nazokiraze | 05 August 2009 13:49

Bu yaz taşınma,yerleşme telaşından dolayı hiçbir yere gidemedim, herkes gitti kızım bile tatile gitti geldi ben gidemedim.( Bu arada Hafif üyelerinden Gülsey İzmir’de tatilde bebek ve tatil yüzünden iyice ayrı kaldı buradan)

Bende 15 yaşından beri tuttuğum günlükleri okumaya başladım bu bir kaç günümü alacak dün üç tanesini okudum , sıralamalı olarak değilde rastgele okudugum için daha eğlenceli oluyor.

1996 ağustosunda yani tam 13 yıl önce yazdıgım sayfalardı dün denk gelen, 9 gün sonra 13 yaşını dolduracak kızım için” kapkara saçlı bir kızım oldu, çok tatlı” yazmışım hatta adını şöyle ,böyle koymayı düşünüyorum bile yazıyor, neden onlardan birini koymadıgımı ise hatırlamıyorum.

Günlük tutmak çok güzel bir şey, çocuklarımızı bu yönce teşvik edelim yıllar sonra onların değerini anlıyor insan bazen aman nasılmışım diye şükrederken bazen de yaşlanmışız diye hüzünleniyor insan. Hayatta olmayanları anıyor, göremediği sevdiklerini özlüyor, yıllar öncesinin hallerine bakıp gülüyor. (İnsan Neden Günlük Tutmak İster Ki ?)