bildirgec.org

ağlamak hakkında tüm yazılar

kadınların erkekleri çıldırtan bir kaç özelliği

nazokiraze | 10 October 2008 18:03

  • Daima mutfakta oturup erkekleri çekiştirirler.
  • Alabildiğince kendini beğenmiştirler.
  • Alabildiğince mantıksızdırlar.
  • Sürekli dolap çevirme peşindedirler.
  • Alabildiğine talepkardırlar.
  • Her şey için erkekleri suçlarlar.
  • Hiçbir ipucu vermeden, kendilerinin neye kızdıklarını erkeklerin bilmesini beklerler.
  • Dırdırcılardır.
  • Sürekli telefonda konuşurlar.
  • Çantaları, epilasyon araçları.
  • Sürekli erkeklerin duyguları hakkında konuşmak istemeleri.
  • Ağlamaları.
  • Ruh halleri.
  • erkeklerin burçları hakkında takıntıları.

İyi düşün, hayatın iyi olsun.

srkncntrk | 27 August 2008 16:16

Yine bir gece vakti
Uzandım koltuğa düşündüm geçmişi
Daldım sonsuzluğa, anladım muhtacız yalnızlığa
Yalnız gelmiştik dünyaya
Nasıl da avaz avaz ağlamıştık
Neydi bu yakarış neden ağlamıştık
Dünya idi ağlatan bizi
Anne karnının huzur içindeki sessizliğinden
Bilmediğimiz gürültülü bir ortama çıkmıştık
Artık bir cenin değil, insandık
Sorumluluk başlamış
Hayata ağlayarak merhaba demiştik
Derken büyüdük, öğrendik gülmeyi
Kimi zaman unuttuk neden geldiğimizi
Böbürlendik, hiddetlendik, isyan ettik.
Oysa ne kadar yanlıştı.
Şükretmedik, aksine oflar çektik.
Her of deyiş birşeyler aldı bizden
Yaşamın güzelliğini farkedemedik
Ben, sen kavgasına girip biz olamadık
Bizlik duygusuydu huzura kavuşturan.
Egoist düşüncelerdi ruhumuzu bozan
Para, Mal, mülk sevdasına kapıldık
Kimde çoksa ona el, etek açtık.
Bize hayat vereni unutuverdik.
Ama o bizi hiçbir zaman unutmadı
Hatta devamlı bizi izlemekte
Bunu bile bile nasıl günah işliyoruz
Zaten ne kaldı ki ecele
İyiliği düşün, kötülüğü men et.
Aldığın her nefeste.

Bayan olmak ne zormuş ya!!!…

BAYEMRE | 10 August 2008 12:55

Geçenlerde otobüsle yolculuk ederken yaşadığım bir olay beni öyle etkiledi ki. Kaç gündür aklımdan çıkmıyor ve hatırladıkça da bayanlar için üzülüyorum.
Otobüste oturan hanım mı hanım kibar mı kibar bir genç kız vardı. Gözleri camdan dışarı bakıyordu ama düşüncesi daha da uzağı görüyor gibi dalgındı. Ne sıkıntısı var acaba diye düşünürken bir an onu süzdüğümü fark edip hemen kendimi toparladım. Kaçamak bakışlarla bakıyordum o hep uzağa dalmış otobüsün içindeki gürültülerle bile ilgilenmiyordu. Sıkıntısı var gibiydi bende o yüzden bakıyordum çünkü onun bu sıkıntılı halini hissetmiş ve üzülmüştüm.
İneceği durağa geldiğinde oturduğu tekli koltuktan kalktı. Çantasını omzuna taktı, ayağa kalkıp az önce oturduğu koltuğa baktı.
Birden ağlamaya başladı. Çantasından peçete arayıp çıkardı utanarak silmeye çalışıyordu. Peçetesini de gözyaşları ıslatıyordu. Koltuk kan içindeydi, kızın arka tarafı gibi…
Beklemediği bir anda “adet” görmüş olmanın tüm ezikliği ile ineceği durağı kaçırdı, koltuğu temizledi. Otobüsteki iki bayan ona peçete verip teselli etmeye çalıştı. Yaşlı bayanın şu sözleri aklıma takıldı;

Ağlayamazsın…

plakton | 05 April 2008 00:10

Birinin zamanladığı periyot dilimlerinde gidip gelen, sıyırdığı su sesiyle berraklaştırdığı ve tekrarında bulanmaya mahkum araba camının ardından…

Çalışmayan yâda olmayan kalorifer sistemi yüzünden buz kesmiş ellerinle, saatlerinin geçmesine rağmen ısıtamadığın o plastik içerikli direksiyonun başında…

Bir şemsiyenin altında, tanımadığın bir sokak lambasının ışığında, “Sen” olduğun için ıssızlaşmış bir yolun kaldırımında…

Titrek parmaklarının ters yüzüyle, dudaklarını kapatırken, dirseklerini dayadığın bir pervaz kenarından ve sadece karşı binanın sarı boyalı, çatlamış, nem kapmış duvar manzarasına bakarak…

SİLME GÖZYAŞLARINI

teacher07 | 21 March 2008 14:55

İnsanca bir duygu ağlamak. Doğuştan gelen bir özellik. Gözlerde buğu, rahatlatıcı bir gözyaşı seli ve hıçkırık… Bebek ihtiyaçlarını gidermek için kullanıyor ağlamayı. Uzmanlara göre; anne bebeğin ağlama sesini tanımlayarak süt üretimine geçiyor. Ya da bebek başka ağlamalarla yeni bir kardeş gelmesini engelliyor. Annede yeni yumurta üretimi engellenebiliyor. İnsanlar yaşam boyunca yaklaşık 10 kova gözyaşı döküyor. Kadınlar yaklaşık 5 dk boyunca 50 damla gözyaşı akıtıyor. Erkekler buğulu gözlerle olayı tutmaya çalışıyor. Hayvanlardan fillerin, acı çektiklerinde ya da sevindiklerinde gözyaşı döktükleri görülmüş. Timsah gözyaşları ayrı bir olay. Avını yutmak için çenesini aşırı açan timsahın gözleri baskı altında kalıyor, gözyaşları dışarı çıkıyor. Yetişkin insanları ağlamaya iten ne acaba? Yakınların ölümü, aşk acısı, ayrılık, kopma, dışlanma vb. acılar. Evlenme, ödül, mutluluklar, duygusal film ve müzik vb olaylar ağlama da nedenleri… Biriken gözyaşlarının boşaltılıp yenilenmesinin bir temizlik olduğu, beyni rahatlattığı düşünülüyor. Fransız filozof R. Decartes’e göre; ağlamayı bilen insan sevme ve merhamet etme becerisine sahip oluyor. Ağlamayan insanda ise artan bir durumda korku ve nefret duygusu oluşyor. Romalı şair Ovidius ” Ağlamak öfkeyi siler” demiş. Ağlamak istedim bugün. İsteyince olmuyor tabi… İhtiyacım vardı… Ağladım da…. Umarım insanlar hep mutluluktan, ödülden, iyiliklerden ağlarlar. Olumsuzluklara hıçkırmazlar…

göz yaşartmayan soğan

| 02 February 2008 14:55

haberde çok detyalı olmasa da artık soğan doğrarken gözlerin yaşarmayacağına dair bilgiler veriyor. soğanın içinde gözyaşına sebep olan bir gen olduğunun tespitinin ardından çalışmalar devam etmiş. yeni zelanda ve japon bilim insanları bunun bir enzim tarafından meydana getirlidiğini saptamışlar. soğana yapılacak gen aktarımı sayesinde gözyaşına sebep olan enzim aktivitesini kaybediyor. böylelikle doğranan soğanlar gözleri yaşartmıyor. yeni tip soğanlar 10 yıl içinde piyasaya çıkacakmış.

ARTIK SİZİ DUYMUYORUM!!

zeyynep | 08 October 2007 09:58

Hayatımın geri kalan kısmını başkalarının mutluluğu için çabalamakla geçirmek istemiyorum. Sırf birileri mutlu olsun, üzülmesin, gönül koymasın diye kendi mutsuzluğuma sebep olmamalıyım. Artık gönlümün dilediği gibi yaşamak istiyorum ben. Hesapsız, sorgusuz, sualsiz… Yaptığım hatalar için hayıflanmayı bırakın artık olmaz mı? Bazı şeyleri öğrenmem için hata yapmam gerekiyorsa bırakın yapayım…
Hayatımdaki yerleri “dış kapının mandalı” konumunda olan insanlar bile her şeye burunlarını sokmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar. Bundan böyle kulaklarımı kapattım ve sizi duymuyorum.
Neden her zaman mutlu olmak ya da mutlu etmek zorunda olayım ki? İçimden nasıl davranmak geliyorsa öyle davranacağım. Ağlamaksa ağlamak, gülmekse gülmek, neyse ne iştee…
Biraz olsun kendinize gösterilmesini istediğiniz saygıyı başkalarına da gösterin…
Bundan sonra benimle ilgili verebileceğiniz tek karar hayatınızda bana yer olup olmadığıdır. Gerisi boşş gerisi yalan…

KaK-oS

| 01 October 2007 09:58

vizörümden.....
vizörümden…..

Kaç bahar, kaç kış geçti üstünden, bilmiyorum……….. bana demiştin ki: biliyor musun yavrum, insan ölürken bir en sevdiğinin yüzünü, iki anasının yüzünü, üç en sevdigi şehrin yüzünü görürmüş, onların içinden çıkarmış sanki ruhu. Gidiyorum buradan, sizi gittiğim yerde bekleyeceğim….dermiş….. Doğru mu bilmem!! Niye böyle denmiştir, onu da bilmem!… Sevgiliden ve yaşamdan ayrılmak zor sanılıyor, belki ondan ya da insan gözüyle yaşama aynı şekilde bakamayacak olmaktan duyulan korkunun aldatıcı kandırması mı desem… Teselli işte.

Karanlık Odadan Mektuplar 7

kadirgunay | 23 September 2007 03:17

bazen kırarız istemeden “herkesi” ama bilmeyiz aslında “herkes” dediklerimiz değerleri ile sıyrılmıştır diğerlerinden… tutmayız sözlerimizi ve bize uzatılan elleri. görmeyiz aslında sevgileri ve adımıza yapılan sayısız gerçeği.
giderken üzülür hep “herkes”, birilerini kaybederken ve dilimize gelir sözler ama söyleyemeyiz. bilmeden yaşarız aslında “herkes” kimdir ve nedir? anlatmak isterler ya da göstermek bazen sevgi ile bazen değer ile bazen de… susarız içimize atarız ve ekleriz “kurtar beni…” gösterilmez aslında değerler ve gösterilirse de anlamı kalmaz aslında kime ve neye. zamanı geri almak için aslında “herkes” gibi çabalarız ama nafile.
zaten “herkes” de zamanı geri almak için çabalamaz bunu anlayamayız. “herkes” içinden çıkıp bambaşka bir şekilde olduğumuz söylenir ama söylediklerimiz gülüp geçerler “herkes” gibi yine ve yine… şimdilerde eksik kalan yanlarımızı anlatırız ve yine ekleriz “birisine güvendim, kendimi teslim ettim ve yine “herkes” gibi yanlış zaman yanlış insan”.
sarılmayız aslında uzaklar da bile olsa, önemini bilinmez değersiz taş gibi davranız “herkes” e… yaşamak isteriz sonra, atamadığımız adımları atmak ve bu sefer biz uzatmak isteriz elimizi “herkes” dediğimiz kişiye, bir bakarız ki “herkes” gibi o da gitmiş bilinmezlere ve arkası dönük uzak yerlere… koşmak isteriz “herkes” gibi tükeniriz yarı yolda çünkü “herkes” dediğimiz yaklaşırken attığı adımları hep çoğaltarak gider uzaklaşırken bizden ve bu sefer o ekler “herkes gibi olmaktansa hiç yaşanmamış ve başlamamış bu değerler kavramının kaçan kahramanı olmak…”

bazen biz de ağlarız ama akmaz gözyaşlarımız “herkes” gibi…