Bir gün için konuşmak yasak olsa… Diğer her şey tıpatıp aynı kalsa ama. Sabah yataktan çalar saatin sesiyle kalksan yine, hemen banyoya geçsen. Güzelce bir duş alıp gelsen kendine.Kendinle başbaşa geçirdiğin bu süreçte konuşmamak hiç zorlamasa da seni, ‘diğerleri’ görünmeye başladığında boğazın isyan etmeye başlasa hemen… kendisi yoluyla dışarı çıkmaya uğraşan bir şeyi serbest bırakmasına izin vermen için sürekli zorlasa seni. Ama sen ısrarla kararlılığını sürdürerek o şeyi geri göndermesini söylesen ona. Hatta bir aracıya gerek duymadan direkt o şeye söylesen: “Kes sesini!” diye…
Herkes senin kadar kararlı olsa bu yasağa uymaya… İnsanlar bir günlüğüne sussa. Evden çıkıldığında komşuya rastlansa ve alışkanlıkla söylenen kuru bir ‘günaydın’ olmadan, sadece gözlerle günaydınlaşılsa. Gözler işin içine girince, gerçek bir dilek olarak ulaşsa bu ‘günaydın’ o komşuya. O da aynı dileği gönderse gözleriyle. İlk kez iki komşu güne bir diğerine iyi dileklerde bulunmakla başlamış olsalar böylece. İlk kez gerçekten gözgöze gelseler.Sonra dışarı adım attığında, motor sesleri duyulsa. Kuşlar cıvıldasa. Yapraklar hışırdasa rüzgarda. Bir pencere açılsa gıcırdayarak. Biri öksürse. Ayak sesleri yaklaşsa, sonra geçse yanından. Sadece bu sesleri duysan. Bir de içindeki sesi… konuşma yasağı olsa da konuşan ama sadece senin duyabildiğin.Bu ses hiç susmasa diğer seslerin arasında. Küçük bir çocukken, annen seni bir yere götürürken olduğu gibi “Hadi bakalım!..” dese sıcacık sana. “Şimdi karşıya geçelim.” Yaptığın her harekette eşlik etmeye devam etse. Dünyayı, annesinin yanındaki o çocuğun gözlerinden gösterse sana.Otobüse binsen. Sonsuz bir dinginlikle gülümseyen yüzlerin tümü birden sana çevrilse hemen. Kimse birbiriyle konuşmadığından, her yeni durum en önemli şey haline gelse otobüste. Önünde ilerleyen yaşlıca kadını herkes görse mesela… Kimse kaçırmasa gözlerini. Herkes yarışsa birbiriyle yerini vermek, O’nu bir saniye daha fazla orada bekletmemek için.
Kaldırımda bir çocuk görülse. Konuşma yasağına uyarak, hiçbir şey söylemeden elini uzatsa bir kadına. Kadın çocuğun elindeki mendil paketlerine baksa. Otobüsteki herkes de O’nunla birlikte… Kuşlar cıvıldasa. Motor sesleri duyulsa. Ve bir de o ses, herkesin içindeki…Kadın sesi dinleyerek elini hemen çantasına götürse. Sonra birden vazgeçse bundan, hemen geri çekse elini. Ve bu kez çocuğun başına doğru götürse. Saçlarını okşasa uzun uzun. Sonra yine o eliyle, çocuğun mendillerin bulunmadığı, boşta kalan elini kavrasa sıkı sıkı. Sürüklese O’nu peşinden.Otobüstekiler neler olup bittiğine bir anlam veremeden şaşkın şaşkın baksalar onlara. Birkaç saniye içinde çözülse bu muamma: Kadınla çocuk oralardaki bir pastaneden içeri girseler. Otobüstekiler rahat bir nefes alsalar bunu görünce… Hemen ardından büyük bir alkış koparsalar. Konuşma yasağı yüzünden söyleyemedikleri, içlerinden dolup taşan tüm kelimeleri böyle ifade edebilseler ancak.
yorumlar
sırf konuşmuş olmak için yapılan gereksiz konuşmalar, ya da mesela insanların kimse sormadan etmeden kendilerini övmeye başlamarı falan, sadece bir günlüğüne değil de her zaman yasak olsa.
Doğru konuşsa herkes keşke, yasaklamaya karşıyız..
Konuşmak hiçbir zaman yasak olmasın tabii ki. İnsanı yalnızlığından kurtaran en başta gelen şey çünkü. Ama her şeyin olduğu gibi konuşmanın da aşırısı zarar. Bazen kelimeler, bir saldırı aracına dönüşebiliyor. Yazımda da bunu anlatmak istedim: Konuşma olmayınca insanların birilerine saldırmak ya da o saldırılara kaşı kendilerini korumak gibi bir durumları olamayacağını, bunun da onlara bambaşka bir bakış açısı getireceğini, kendilerini herhangi bir tehdit altında hissetmedikleri için çevrelerine daha duyarlı gözlerle bakabileceklerini ifade etmeye çalıştım. Tabii, bu duyarlılığı gösterebilmek için ille de konuşmayı kendimize men etmemiz gerekmiyor. Yeter ki, kelimeleri bir silah haline getirmeyelim ve çevremize gören gözlerle bakmaktan vazgeçmeyelim asla.
Bazen, konuşmama iradesini kullanabilmek (etrafta insanlar varken ve konuşabileceğin çok şey de varken)insana büyük kendine güven kazandırıyor. Susabilmek zordur ama çok da değerlidir.
Haklısın Suiza. Yeri geldiğinde susmak; söyleyecek sözü olan tek kişinin biz olmadığını, başkalarına da söz hakkı vermemiz gerektiğini hatırlayabilmektir. Bu, insanlara duyduğumuz saygının bir gereğidir.
Bu arada yazımı tuttuğun için teşekkürler. Dünden beri tutan olmadı mı diye bakmaktan gözlerim yoruldu. Beğenilmemek çok kötü bir duygu.
tutulmak bu kadar önemli.beğenilmemek neden çok kötü bir duygu
Aslında beğenilmemek çok da önemli değil. Ama bu yazıya çok güvenmiştim. Hak ettiği tepkiyi almadığını düşünüyorum sadece. Yani bir çeşit ‘haksızlığa uğramışlık’ duygusu diyebiliriz buna.
gerçekten haksızlığa uğradığını düşünüyor musunnedendüşünüyorsan ben de tutayım yazıyı.üzülme.
Gerçekten beğeniyorsan tut. Belki de haksızlığa uğramamışımdır, kendi yazım olduğu için bana mükemmel görünüyordur.
Suskunluğumu bozmak istiyorum herşeye ama herşeye rağmen.