“Bitti artık!” dedi.Saatlerdir tek bir kelime etmemeye yemin etmiş gibi oturup durmuştu o koltukta. Bir şeylerin yolunda gitmediği belliydi. Ama bitmesi… Bunu beklememişti hiçbiri.Hepsi biten şeyin ne olduğunu tahmin edecek kadar aşinaydılar duruma. O’nun kapıdan içeri dalıp da koltuğa yığılmasına yol açabilecek şeyi biliyorlardı. Zaten bildikleri için şimdi bu kadar şaşkın karşılamışlardı bu iki kelimeyi. O kız ve bu kelimeler aykırı kaçmıştı sanki birbirine.Genç adama bakıp da o kızı görmemek mümkün olmuyordu ne zamandır bu evde. Hep O’nunla doluydu. Gülüşünü hatırlıyordu durmadan. Boşluğa takılmış gözleri yumuşacık baktığında hemen anlıyorlardı artık, baktığı o noktada O’nun olduğunu.Şimdiyse bittiğini söylüyordu. Bu her şeyin de bitmesi demekti. Boşluğun hiçbir zaman dolmaması… Gözlerinin, baktığı her yerde o boşluğu görmesi…”Neden peki?!” dedi içlerinden biri. Abisiydi. O’na bunu sormaya tek cesaret edebilecek olanı…”Çünkü gözlerinde o ışık yoktu.”Alay mı ediyordu onlarla yoksa?! Abisi azarlar bir tonla “Siz buluşmayacak mıydınız bugün?” dedi. Boş ver edebiyat parçalamayı da anlat. Ailesi karşı mı yoksa evlenmenize?””Çay bahçesinde oturuyorduk.” dedi genç adam. “Evin ihtiyaçlarından söz ediyorduk. O, salonun duvarlarında hangi renkleri tercih ettiğini söylüyordu. Sesinde öyle bir coşku vardı ki, sanırsınız ki sözünü ettiği, dünyanın en önemli meselesi. Derken, o kızlar çıkageldi.”Sustu kaldı birden. O çay bahçesindeydi şimdi. O kızlar yaklaşıyordu masaya. Az sonra geçip gideceklerdi. Sevdiğinin gözlerinden ışığını çalarak…
“E, ne olmuş kızlar geldiyse?!” dedi annesi sabırsız bir ifadeyle. “Bütün dünya yıkılsa size ne! Siz kendi işinize niye bakmıyorsunuz? Bir yuva kuracaksınız. El alemin kızlarıyla ne ilginiz var?!””Öyle güzel giysileri vardı ki!” diye devam etti genç adam, annesini hiç duymamış gibi. “Dergilerden, filmlerden fırlamış gibiydiler. Saçları, kokuları, çantaları… her şeyleri çok başkaydı. En pahalısı, en göze çarpanı…””Masamıza doğru yaklaştıklarında, başta fark etmedi onları. Sırtı onlara dönüktü çünkü. Sesinde aynı cıvıltı, renkleri sıralıyordu. ‘Birini seç!’ diyordu. ‘Ama bu seçenekler dışında bir renk söyleme sakın. Unutma, yuvayı dişi kuş yapar. Seçimi yapan sensin. Ama ancak benim belirlediğim seçenekler arasından…’ “”Birden O da gördü onları. Narin bedenini saran o basit giysisi içinde ikisinden de çok daha güzel göründüğünü bilmeden, onların sahte kokularını derin derin içine çekerek bakakaldı arkalarından. Bakışları yeniden bana yöneldiğindeyse artık o ışık yoktu gözlerinde.””İlahi Ömer!” dedi ablası, gevrek bir kahkaha atarak. “Duyan da Zehra bu şehre yeni geldi sanır. Yıllardır tezgahtarlık yapıyor. Her gün öyle kızlardan onlarcası girip çıkıyor çalıştığı o yere. Eğer bir görmeyle bu kadar altüst olsaydı, o bahsettiğin ışık söner giderdi çoktan. Sen de her akşam durmadan O’nun ışıl ışıl parlayan zümrüt gözlerinden söz edip kafamızı ütülemezdin.””Aynı şey değil!” diye bağırdı Ömer. “Ben vardım yanında bu sefer. İki adım ötemizde de O’na hiçbir zaman sunamayacağım o hayat vardı. O da bunu görüyordu işte o iki kıza bakarken. Bu yüzden artık parlamıyordu gözleri. Tüm ışıklar sönmüştü çünkü. Tüm ümitler…”Odada çıt çıkmıyordu artık. Teselli kelimeleri takılıp kalıyordu dudaklarda. Hepsi Ömer’in gözlerinin dikildiği o noktaya bakıyordu şimdi. Hiçbir şey görmüyorlardı orada. Boşluk bir türlü dolmuyordu.Gerçekten bitmişti demek her şey! Zehra sonsuza dek gitmişti.
yorumlar
Nasıl bitti yazı anlamadım;bir solukta okudum.Çok etkiledi yazın beni mavilikler.
Bir erkeğin çaresizliği en çok üzen şeydir beni. Burada çok iyi aktarmışsın.Tebrikler.
Seven her türlü sever, iyi dikilmiş bir çaput parçasının hiçbir önemi yok..Kutularca mücevher, en güzel spor araba, iyi bir ev, içinde çok mutlu olunur mu sanıyorsunuz..Hayır..Problem sadece ulaşamayacağını bilmenin verdiği üzüntü diyebilirim..
Sağol Witamin. Beğenmene çok sevindim.Pbk, herkes senin gibi düşünebilse keşke! Ama hiç yokluk çekmeyenin, çekenin halinden anlaması biraz güç bence. Belki o durumda da olsan yine aynı düşünecektin. Ama içinde olmadan bilemezsin. Bir genç kızın, hiçbir zaman sahip olamadığı şeylerin doya doya keyfini süren insanlarla dolu bir hayatın, yanıbaşından akıp gitmesine seyirci kalmakla yetinmesi çok da kolay olmasa gerek!
çok hoş bir yazı olmuş; fakat zehra’ya ne oldu? hafif bir boşluk var sanki…
daha ilk cümlede koptum nedense…
ben de bittim…çok güzel…
O zaman tam tersi de söz konusu..Şehirli fabrikatör kızın yerinde olmayan fakir bir işçi kızı da diğerinin hissettiklerini bilemez..
Metezade, Lavinya güzel sözleriniz için çok teşekkürler…Metezade, Zehra kaldığı yerden devam ediyor yaşamına. Ömer O’nu o kadar çok sevdi ki, Ona herşeyin en güzelini vermek istedi. Veremeyeceğini anlayınca da vazgeçti O’ndan. Çünkü canından çok sevdiği o kıza layık olduğu hayatı sunacak biri çıkabilir belki, diye düşündü. Sevdiği kızın mutluluğu için kendini feda etti kısacası.
Bu erkeğin kompleksi, kız bunu dile gelirmiş mi, ”Sen bana, istediklerimi veremeyeceksin” demiş mi..
Aslında zengin kesimin işi daha zor. Gözleri üzerlerine öyle bir çekiyorlar ki, onlara karşı sevecen duygular duymak zorlaşıyor maalesef. İnsan doğası işte… Kendinde olmayana fazlasıyla sahip olanlar karşısında iyiden iyiye ezik hissetmemek için; onları toptan yargılayıp, hepsini aynı kalıptan çıkma, maddi şeylerden öte hiçbirşeye önem vermeyen, ruhsuz yaratıklar olarak görmek çoğu insanın daha bir işine geliyor galiba.
Pbk, güzel bir nokta yakaladın. Zehra kesinlikle Ömer’e herhangi bir şikayette bulunmadı. Eğer evlenselerdi de aynı şekilde sürecekti bu. Belki çok yeterli olmayacaktı imkanları, ama Zehra kesinlikle bunu sevdiği adamın başına kakmayacak, eldeki imkanlar ölçüsünde idare ederek mutluluklarını böyle şeylerin bozmasına izin vermeyecekti. Çünkü O da Ömer’i seviyordu. Ömer de bunu biliyordu aslında. Ama sevgisi o kadar fazlaydı ki, Zehra’nın o kızların giysilerine bir anlık özlem dolu bir bakışı bile kahretmeye yetti O’nu. Kısacası ortadaki tek sorun, kahramanımızın sevgisinde aşırıya kaçması… Boşuna dememişler: “Azı karar, çoğu zarar.”
”Ruhsuz yaratık” falan, ne oluyor Mavilik, şimdi birşey söyleyeceğim, üzüleceksin yine..
Pbk, o tabiri onaylamıyorum ki ben! Dikkat edersen, böyle söyleyerek bazı insanların, zengin kesim karşısında hissettikleri ezikliğin acısını çıkardıklarını, yani kompleks yaptıklarını söylüyorum. Sen de bana benzemeye başladın. Buluttan nem kapıyor, herşeye alınıyorsun.
Yok kontrol ettim, bana karşı biraz da olsa hisserin değişti mi diye, değişmiş, çok memnun oldum..
Hiç sorma Pbk. Ben de günlerdir aynı korkuyu yaşıyorum. Ama yazıma yorum göndermen bile korkumun yersiz olduğunu göstermeye yetti. Ben de çok sevindim olumsuz duyguların ortadan kalkmasına. Ama böyle bir süreç de yaşamamız gerekiyordu bence. Sağlam dostluklar için böyle zorlamalardan geçilmesi gerekir çünkü.
Evet bu sürecin herkesle yaşanması ilginç, direk severek yorum yapacağım bir yazar olmayacak mı benim..
Pbk, aslında seninkine çok benzer bir soruyu ben de sık sık sorarım kendime. “Direk seveceğim bir insan çıkmayacak mı karşıma?” diye. Bence çoğu insan da sorar bunu. Ben şöyle bir cevap bulabildim. Çünkü kimse bir diğerinin aynısı değil! Eğer karşındakiyle aynı olursan kendin olmaktan çıkmış olursun. Yani, eğer birbirimizi sevmekte zorlanıyorsak, farklılıklarımızın çatışması yüzündendir. Zaten böyle çatışmalar olmasa, gerçek bir dostluk kurulmaz bence. Çatışma yoksa, ortada gerçek insanlar değil maskeler var demektir. Tanıdığım kadarıyla sen maskelerden, sahtelikten nefret eden bir insansın. Daha ne istiyorsun? Hep maskesiz insanlar çıkmış karşına. Yoksa sevmekte bu kadar zorlanmazdın.
ama pbk ben ben???beni sevmedin mi senoysa ben seni ilk görüşte sevmiştim:)
Kızmamış mıydım sana, ”ne geldin” dememiş miydim..Sonra için çıktı, ”ben Koza değilim, tanımam, etmem” dedin ya, pankart açtın..
:))) ooo o daha ilk başıydı. sonra yazımı okuyup beğenmedin ya.süprizli hikayeler yaz dedin. falan filan yaniama ben ben seni hep sevdim pbk:))
Sağ ol, çok tatlısın canım..:)
Mavilikler, yorumları okumadım, arkadaşların ne yazdığını bilmiyorum ama, bir insan nasıl bu kadar korkak, nasıl bu kadar zavalli olabilir! Ömür boyu fakir kalmayı nasıl kabullenebilir? Nasıl “O’na hiçbir zaman sunamayacağım o hayat vardı.” diyebilir. Nasıl yanındaki kızı karamsar bırakabilir? Kusura bakma ben olsam bu karakteri bir güzel döverdim.Biz erkekler paramızı aslanlar gibi söke söke kazanmalıyız. Hem de fazla fazla kazanmalıyız. Yazıdaki bu karakter hiç bana göre değil, benim hayat tarzıma uygun değil. Hayattan bu kadar korkan bir insanın evlenmemesi çok daha iyi olur zaten, otursun anasının dizinin dibinde.
Suiza, senden de böyle bir yorum bekliyordum zaten. Hayata iyimser gözlerle bakan, moralini kolay kolay yitirmeyen hiçbir insanın yazıdaki kahramandan hoşlanması mümkün değil zaten. Ama yazılarımızda ille de onayladığımız karakterlerin bulunması gerekmiyor, biliyorsun. Bence önemli olan, onaylayalım ya da karşı duralım, o karakterin hayatın ta içinden olduğu duygusunu verebilmek. Ben de yazılarımda bir nebze de olsa bunu başarabilmeye çabalıyorum sadece. Belki de beceremiyorum bunu. Ama yine de çabalamaya değer bence. Samimi yorumun için teşekkürler…
Fakir ama gururlu genci kimse sevmez ki zati.
tuttum bunu
Belesh sevilmek ısteyen önce belini doğrultsun sonra kadın kiz işlerine baksın.mavilikler, yazindaki ana karaktere bu kadar sinir olduğuma göre gerçekten iyi anlatmişsin, iyi canlandirmişsin, bu bakimdan tutacağim:)maalesef özellikle gençler arasinda bu tip karakterler çok…
Parası olduğu zaman insanı severler yani. Ne kadar köfte o kadar soğan hesabı. Annadım. Sevilmek istiyosan çok çalış, çok kazan, sona karı kız peşinde koş. Notlarımı aldım. Yazılarını daha sık takip ediciim.
Belesh bu yolların tozunu çok almışsındir sen, bu işlerin böyle olduğunu benden iyi bilmen lazım:)
Ben yazıdaki oğlan karakterini beğendim ne yalan söyliyim; Aferin delikanlıya. Tersi olsaydı da bu tatminsiz kızı mutlu edeceğim diye saçma sapan işlere bulaşsaydı, geceleri kabuslar görseydi, giderek etrafındaki çember daralsaydı hapislere grseydi, anacığının gözleri kan çanağına dönseydi,insan içine çıkamaz duruma gelseydi daha mı iyi olurdu?Ya safça ve ahmakça bir mutluluğu kovalarsın böyleleri ile ya da hırs canınıza okur..Üşenmeseydim buraya bir link ekleyecektim…Kıraç’ın bir şarkısı ” Annemden kalan bu yüzüğe razıysan gel benimle ” diyor adam..Lamı-cimi var mı?
Tozunu değil(de) notumu aldım şindi. Cahilim valla. Bu işlerin öyle olduğunu bilmiyordum, çok şükür. Sizin gibi ustaların deneyimlerinden okuyup örenicez kısmetse.
Suiza, Theeye, ikinize de teşekkürler.Suiza, keşke herşey senin dediğin kadar kolay olsa! Sadece istemek, azmetmek yetse kaderini değiştirmeye. Bu sınırsız iyimserliğine bakınca anaşılıyor ki, şimdiye kadar hayat sana istediklerini çoğunlukla hep vermiş. Çirkin yüzünü pek göstermemiş sana, dostça davranmış. Ama inan herkes senin kadar şanslı değil Suiza. Yoksulluk denen illet kimi zaman bir seçim değil kaderin ta kendisi oluyor maalesef. Senin herkesin güçlü olmasını; zengin, refah içinde bir yaşam sürmesini yürekten arzuladığını biliyorum. Bu yüzden böyle karamsar tablolar karşısında öfke duyuyorsun. Umarım hep böyle iyimser kalırsın, hayat hep aynı şekilde gülümsemeye devam eder sana.
Yok canım daha neler,Aşk yatağa düşerse neyin ne olacağını kimse kestiremez bu yüzden notlar-motlar haybeden işler…
Ivandenisoviç, yazının ruhunu en iyi aktaracak şarkıyı seçmem istense, düşünmeden Kıraç’ın o şarkısını gösteririm. Yazıdaki kız, hernekadar bir şikayette bulunmuyorsa da, erkek kahraman O’nun dillendiremediği özlemlerini hissedebiliyor çünkü. Eğer evlenselerdi ve erkek, sevdiği kıza özlemini çektiği o şeyleri ille de vereceğim hırsına kapılsaydı, başını olmadık belalara sokabilirdi. Çünkü her zaman da şans yüze gülmeyebiliyor ne yazık ki! Yazıyı beğendiğin için teşekkürler.
Dedim ya oğlanın verilmiş sadakası varmış.Neyse geçmiş olsun diyelim. Yazınızı tabiki beğendim.
Ah mavilikler ah, yoksulluğu kimse bana öğretmesin, neler yaşadiğimi kimse bilemez, hayatla öyle dişe diş bir mücadele icine girdim ki, ya ölecektim ya kazanacaktim, yani kisaca yoksulluğu da dibine kadar yaşamış bulunuyorum.Ivan yazidaki kiz da salağın teki tabi, tatminsiz, görgüsüz bir tip ama genel olarak erkegin önce parasini pulunu kazanmayi öğrenip ondan sonra bu işlere kalkişmasi lazim, en azindan erkegin kendine güvenmesi lazim, taşı sıksam suyunu çikaririm demesi lazim
suıza baba duygularıyla seslenmişsin resmen.ama maviliklerin de belirttiği gibi bazen şartlar inadına zorlaşıyor ve şartlar ne kadar zor olursa olsun gönül de işine devam ediyor.Dediğinde haklısın ama senin benden iyi bildiğin gibi hayat da pek zor.
ve mavilikler şunu da soylemek isterim ki; evet sadece istemek ve azmetmek yeter kaderini degiştirmek için, çünkü ben öyle yaptim.imzamda da benzer bir şey yaziyor zaten benim karakterimi simgeliyor. “inanirsan herşey mümkündür”
Neyse yazıdaki kızı da incitmeyelim;İtibar,kazanç,diploma istemek onun da hakkı..ya da,Gösterişe itibar etmeden mekansız bir kurt hayatı..
wıtamin hayatın üstüne üstüne gitmek lazım korktukça hayat zorlaşır
Suiza, öyleyse seni kutlamaktan başka ne diyebilirim ki! Söylediklerin insana umut veriyor. Bir romanda okusam, yazarın hayalgücü çok geniş diye düşünürdüm. Ama bunları gerçekten yaşayan biri olarak sen söylediğinde durum değişiyor tabii. Söylenenler hayal olmaktan çıkıyor, içimize su serpen , hayatı güzelleştiren umut dolu kelimelere dönüşüyor. Bu zorlu mücadeleden böylesine güçlü ve iyimser çıkabildiğin için tekrar tebrik ederim seni.
Gerçekten etkileyiciydi.
Bence kaç, peşinde..