Hiç abartısı yok, aşağıdaki hikaye birebir yaşanmıştır, hatta belki atladığım, unuttuğum bölümler bile olabilir. Buyrun:
“Kızım hadi uyan, hastaneye gidiyoruz.”
Hay allahım, bu da nerden çıktı, ben annemlerle yaşamıyorum ki, annem ne zaman beni uyandırmaya geldi?
“Ne anne? Ne hastanesi?”
“Haydi kalk bakayım, geç kaldık, baban sabırsızlanıyor.”
“Tamam, tamam geliyorum”
Kalkalım bakalım, annem gelmiş ha, ne zaman, nasıl? Neyse, anlarız şimdi…
Acele ile evi terk ettik, babam annem ben ve teyzem, hiç tanımadığım ama akrabam olduğu söylenen ikizleri ziyarete gidiyoruz. Hastane asansörü, 3. kat, 28 numaralı oda. İçerisi kalabalık, sözde hepsi akrabam, bizimkiler ayakta muhabbet ediyorlar, ben ise içeride tanıdık birini görme umuduyla odayı taradım, yok işte kimse, ben bunları tanımıyorum. Tam döndüm çıkacağım gözüme ikizler takıldı, 12-13 yaşlarındalar ve bana gülümsüyorlar, e şimdi dönüp gitmek olmaz.
“Geçmiş olsun ufak beyler, nasılsınız bakalım?”
Hay allahım bunların rahatsızlıkları ne ki?
İkizler yapışık ikiz gibi, yan yana doğruldular yatakta, gülümsüyorlar ama garip bir ifade var yüzlerinde… Korkutucu, hemen ortamı terk etmek gerek. Oh, annemler çağırdı, haydi gidiyoruz.
“Görüşürüz çocuklar, aman doktorunuzu dinleyin”
Başka ne diyebilirim ki, hastalıklarını bile bilmiyorum, hadi onu geçtim, kim olduklarına dair hiçbir fikrim yok. Asansöre bindik, zemin kata doğru, tam kapılar kapanıyor, dayım gülümseyerek asansöre doğru geliyor, ama benim dayım öldü… Ölmemiş demek ki.
“Durun! Dayım da binecek”
Teyzem derhal stopa basıyor, dayımı da alıyoruz, kucağımda Leyla. Leyla hep kucağımda mıydı? Sanırım öyleydi, demek bu hastaneye köpek alıyorlar. Dayım sarılıyor bana, özlemişim dayımı. 3… 2… 1… ve zemin. İniyoruz asansörden, ama dayım yok olmuş…
“Anne, dayım nereye kayboldu?”
“Hiç binmedi ki asansöre, dayın öldü kızım”
“Ama anne durdurduk ya asansörü, ben ona sarıldım, hissettim anne; mümkün değil! Kesinlikle buradaydı.”
“Doğrudur kızım, senin yanına gelmiştir, biz görmemişizdir. Bak baban da ölü ama yanımızda, o herkese görünüyor.”
“Anne babam ne zaman öldü? Ne diyorsun yaaa?”
Babam:
“Ooooo, kızımız ne zaman öldüğümü bile bilmiyor, aferin, aferin…”
“Ama baba, ölmedin sen ve hatta buradasın”
“Evet, buradayım, istersem kalırım ki”
“hmmm, peki”
“Offfff, her yerim ağrıyor”
“Neden baba?”
Teyzem lafa giriyor:
“Bu dünyada da, öbür dünyada da devamlı rakı içenlerin acısı bitmezmiş”
Annem:
“Oooo abla, adamı ölümünde bari rahat bırak”
Babama bak, öbür dünyada da içiyormuş, aynı herşey ya, ne garip!
Dayım da buralarda ama hep değil herhalde. Kız kardeşim nerde? Herhalde evde uyuyor yine, hep de bana kalır bu angaryalar, hastane ziyareti, fatura ödemesi; bizim hatun nasıl yırtıyorsa bunlardan. Bu ne yaaa? Sırtımda bir şey var, tüylü, boynumdan geçti şimdi kucağımda. Ben ne zaman yattım ki?
“Anne, baksana bu Sophie mi? (evin kedisi) Yoksa başka bir kedi mi geldi?”
“Ne bileyim kızım, kendin baksana”
“Göremiyorum anne”
“Gri bir kedi işte, tombul”
“haaa, tamam o zaman”
Eeee, bu Sophie ise, arkamdan bana dokunan bu ikinci kedi gibi şey ne? Neler oluyor yaaa! Bu rüya mı ne? Ama olamaz, çok gerçekçi. Kalkmayı deneyeyim.
Hoppalaaa, rüyaymış. Salona gideyim de anlatayım içeridekilere ne kadar garip bir rüya gördüğümü. Kimse de yok. Aaaa, Bülent uyanmış demek.
“Bülent manyak rüyalar gördüm.”
“Anlatsana, nasıl?”
“Hastaneye gidiyoruz, biliyorsun ya babam öldü benim ama onu biz hep görürüz”
“Evet, biliyorum”
Hoppalaaa, ne alaka ya, babam ölmedi ki, demek ölmüş.
“İşte neyse ben onlarla hastaneye gidiyorum (…)”
Allah Allah, kendimi asansörde buldum, iyi mi? Hikayeyi fazlaca gerçek anlatmışım.
“İşte Bülent tam dayımı gördüm stopa bastık, 3. kata geri çıktık, kapıyı açacağız”
Açılmıyor bu kapı, birileri arkadan ittiriyor sanki…
“Açar mısınız?!”
Hay allahım yaa, sesim de kısık çıkmıyor ki, Leyla havlasana kızım. Leyla hep kucağımda mıydı? Sanırım öyleydi. Neden bu kadar sessiz, onun da panik olması gerekmez mi? Bu ne böyle yaaa? Sırtımda bir şey var, boynumdan kucağıma geçti, heey, ben yatıyorum. Asansörde nasıl yatıyor olabilirim ki? Ulan bu da mı rüya? Nasıl bir rüyadır bu? Her şey üç boyutlu. Hissediyorum her şeyi, gariplik var bunda… Neyse uyanayım ben.
Hah bak yatağımdayım yine, hepsi rüyaymış. Kalkayım da hafife yazayım bu garip rüyalarımı. Salonda kim var? Aaaa, Özgür daha uyumamış.
“Özgür, garip rüyalar gördüm, bir hafife yazayım dedim.”
“İyi iyi, yaz da okurum ben sonra.”
“Tamam”
Yazı gireceğim, günlük, başlık… Başlık ne olsun?
ENTERESAN…
Bu üç nokta olmadı, nokta space nokta space nokta mı yapsam? Ne alaka yaaa, üç nokta yan yana yapayım işte. Hmmmm, Allah Allah yazıyorum bir şeyler ama yazdığım şey ne ben de bilmiyorum, sileyim ben bunları. Backspace. Yaaa, ben ne yaptım? Niye sildim? Ne yazmıştım acaba? Neler oluyor yine? Leyla da kucağımda hiç kıpırdamadan yatıyor, hep orada mıydı acaba? Hem bu sırtımdaki yumuşaklık ne, boynumdan göğsüme doğru geliyor, ben rüyadayım galiba yine, uyanmalıyım, bu rüya canımı sıkmaya başladı ama…
“Hey, You don’t go to work today?”
“No Wayne, I don’t feel good, I will stay at home”
Wayne uyandırdı allahtan, yoksa o salak rüya hiç bitmeyecekti sanırım. Biraz daha uyuyayım, işe gitmeyeceğim nasılsa. Ama önce bir şeyler mi yesem? Gideyim bakayım bir salona kimler uyanık. Aaaa, Cul ve Özgür yemek yiyor.
“Ben de tost istiyorum”
“Al masada var, acıktın mı?”
“Evet yaaa, çok da garip rüyalar gördüm, sabah anlatırım”
“Tamam”
“Hadi ben odama gidiyorum”
“iyi uykular”
Tostumu yerken bir iki kitap karıştırayım en iyisi. Allah Allah, Leyla kucağımda, yemek yerken huysuzlanırdı, çıtı çıkmıyor. Nesi var bu çocuğun, hem bu sırtımdaki yumuşaklık ne? Göğsüme doğru ilerliyor bir de. Ulan yine mi rüya bu? Uyanmalıyım! Bak yaaa, tostumu yemeden uyumuşum, tostum yanı başımda duruyor, ne derin uyurmuşum ben. Biri kıpırdanıyor arkamda, kim ki? Aaaa, Cul!
“Ne zaman geldin yattın sen?”
“Az önce”
“Garip garip rüyalar görüyorum. Hem sen niye odanda yatmıyorsun?”
“Yatmam, yatmam sana ne?”
“Neyse, uyuyalım o zaman”
Enteresan cidden, allahım kıpır kıpır, uyutmuyor hatun, sağa sola dönüp duruyor.
“Cul, uyur musun artık. Beni de uyutmuyorsun.”
“Ne kadar kıymetli yatağın varmış!”
“Neyin var senin kızım, sabah işe gideceğim, uykum var ve hastayım, uyumayacaksan kalk git”
“Sabah işe geç gideceksin, bilmiyorum sanki. Al yatağını da başına çal!”
Delirmiş Cul, bir şeye kızmış kesin, sinirini benden çıkarıyor, neyse ben uyumaya devam edeyim, kalktı gitti zaten. Leyla hala kucağımda uyuyor, bu sırtımdan göğsüme doğru gelen yumuşaklık ne? Hayır yaaaa! Bu da mı rüya! Uyanmalıyım hemen!
Yanımda birisi oturuyor, kim bu? Göremiyorum ki karanlıktan.
“Kimsin?”
“Şşşşşşş”
“Sesini tanımıyorum ben senin, hemen kalkmalıyım, uyanmalıyım!”
“Nereye kalkıyorsun, şurada ne güzel kopmuşuz”
elimi sımsıkı tutuyor, eli de sıcak ve yumuşacık. Tanrım neler oluyor? Şimdi çok korktum işte.
“Cul! Cul!”
Ve yataktan fırladım, Bülent’in sesi geldi:
“Cul salonda”
Koşarak salona gittim, Cul ve Özgür uyanıklar, hemen yanıma çağırdım onları, işte yukarıda yazdıklarımı anlattım, tüm ev ahalisi benim odama doluştu, popomun açıkta kaldığı geyiğini yapmayı denesek de hepimiz tırstık; rüya içinde rüya ve en korkuncu hepsini tüm duyularımla yaşamış olmam. Neyse, sonra Özgür korkmayayım diye yanımda yattı, topu topu iki saat uyumuştum üstelik. Sonraki rüyamda ise ben, Özgür, Bülent ve Cul Osmanlı İmparatorluğunu kurduk, ne alaka ise. Kimseye bu tarz rüyalar görmesini önermem, üç buçuk atıyor insan.
yorumlar
gölgenin tekisinde kalmış gibisin. öyle geldi bana.
enteresan gerçekten.
sen iki kurşun döktür :))
Tuvalete kalmıştım. İçeriden ses geldi Cul diye. Salonda olduğunu söyledim. Münferit bir vaka diye uzandım yatağa. Sonra sesi tuhaf geliyordu Plum’un. Yanına gittim. Anlatırken sanki ben yaşıyormuşum gibi gerildim. En çok dayısının olduğu yerde ve hastanedeki ikizlerde tüylerim diken diken oldu. Uykusuzluk ve yorgunluk üzerine iyi gitmiyor böyle şeyler. Bir de birşey de söyleyemedim sakin ol, geçti gibi… Çok tuhaftı.
sordum ben bana anlatınca biraz… dedim Gölge’yi okuduktan önce mi, sonra mı diye, önceymiş, yanlış hatırlamıyorsam…
Gölge’yi henüz okumamıştım; bir de onu okumuş olsaydım neler görürdüm acaba diye düşündüm; hatta Pink’e bile söyledim, allahtan senin hikayeni henüz okumamıştım diye. 🙂
Bülent, dinledin ve oradaydın ya, o da yeter. 🙂
Stephen King romanı gibi… okurken ürktüm..
Hani şu sürekli sırtında dolaşan gri kedi… Korkutma beni de…
tombul kısmı doğru değil. Ben değilmişim 🙂 oh! Birinin kabusu olmak hoş değil. Bir erli alçıda olsa ben derdim…
zaten ani ahkamlarınızla beni korkutuyorsunuz, sanırım tanınmamak için hafif tombullaşıp rüyalarıma girmişsiniz. Tamam, Pinhan Beye lafım yok; insaf, böyle de intikam alınmaz ki, kalbim gümbürdedi.
o kadar uzun zamandır görmüyorum ki rüya; kabusa bile razıyım.
belki de derin bir rüyadayım ve birgün yataktan düşüp uyanacağım…
arkamda saçımı biri okşuyor zannettim.
Ne yoksa bu da mı rüya?
…eş zamanlı olarak bir uykudan uyanma, bir yakeza hali görüyorum. Yoksa oyunun sonu mu geliyor?
Şimdi önce uykun geldi, gittin yattın, uykuya daldın. Sonra uyurken bir rüya görmeye başladın. Rüyanda, acaip uykun geliyordu, sen de gidip yatıyordun ve uyuyunca rüyanda uykunun geldiğini görüyordun ve uyuyordun. Uyuyunca tabi, rüya görmeye başlıyordun ve rüyanda uykun geldiği için yatıp uyuyordun.
Böylece her uykunda gördüğün rüya, bir öncekinin üzerine kurulup gelişti, dallanıp budaklanınca da saçmalamaya başladı ve sonunda, sondan başa doğru uyanmaya başladın.
İşte bütün mesele bu! Budur yani… Korkacak bir şey yok. :))
İlahi psycho! grikedi’nin ahkamını okuyunca dedim ki, işte hayat da bir rüyaymış, uyanacağız sanırım; yolun sonu görünüyor diye mırıldandım hatta; sonra senin ahkamını okudum, matruşka bebekleri var ya, (öyle mi yazılıyor emin değilim) onlar aklıma geldi ve koptum. Dalışımı değil de, uyanışımı hatırlıyorum doğal olarak, haklısın.
Ne diye oyunun sonu gelsin? grikedi hala beni korkutmaya çalışıyor, yok yok, belki de oyunun sonu geliyor… Göreceğiz efenim akını karasını. 😉
müthiş açıklama. Cidden. +10
film senaryosu gibi olmus, hani kendi ustune kapanan filmler oluyor ya (memento, being john malkovich gibi) onlar gibi olmus.
yalniz nasil bu kadar detay hatirliyorsunuz bilemedim, 3.kat 28 nolu oda felan. acaba ben sazan miyim diye de dusundum aslinda ama dogrudur diye dusunuyorum.
Wayne kim fantastik bir karakter mi ? Ruyada ingilizce konusmak olur mu ya bilemedim yine.
rüyamın beni inanılmaz etkilemesinin sebeplerinden biri, hemen hemen her detayı hatırlıyor olmam, dediğim gibi ev ahalisi de şahit, uykudan uyanır uyanmaz böyle senaryolar sallayabiliyor olsaydım, hiç durmaz daha iyilerini uydurabilmek için çırpınırdım. Wayne, Amerikalı ev arkadaşım, gerçek yani, ben bazı rüyalarımı ingilizce görürüm, adamın dili İngilizce, Rusça konuşulmaz ya? 🙂 -e zaten ben de Rusça bilmiyorum.-
Daha detaylıydı da, yerlerini karıştırdım, kafama göre de serpiştirmek istemedim. Gördüm, hissettim, gerçek sandım; hatta uyanınca herkese sordum: “şu bu oldu mu?” diye, hepsi rüyaymış; korktum, ürktüm, sarsıldım…
ben söylemeyeyim ama,
olur elbet, hani plum’da gördüğümden değil, epey bir örneği var bende…
olur öyle.
Açıklama güzel olmuş psycho. Ama kimseyi korkutmak istemedim zaten. Ayrıca yakaza meselesi de gayet hoştur. Uykunun sana oynadığı bir oyun…
Göreceğiz efenim akını karasını. 😉diyorsunuz plumprune. Hemmen hatırlatıyorum. Sadece akı karası yok; grisi de var hayatın.
size takıldım ben, cin gibiyimdir; gri belki de en güzelidir. Teşekkür ederim. 🙂
ates topundaki herif, hafifuyku olmus, bize misafirlie gelmis. salonda uzanmis, ben yanindan gecerken de cekmis kolumdan, opmus beni ve gozleri de sasiymis! iiyk!
| mesaj
19:21:10, 24 Nisan 2003, Perşembe
(n’oldu anlamadim. hafifuyku’yu gorursen ruyanda boole olur diolar! bi’ daa submit.)
yok yok inaniyorum, benim de cocuklugumda dizi sekilde gordugum bir ruyam olmustu. dedektiflik hikayesi gibi birseydi, tam hatirlayamiyorum. sizinki cok daha kompleks. hastane, olum temalari, gulumseyen ikizlerin sessizligi, kimseyi taniyamama isleri, uyanamama isleri buyuklere yonelik seyler. yazarken bile gerildim…
cayinizin markasini degistirin bence, ada cayi, ihlamur felan yapin hatta kek yiyin 🙂
Çocukluğumdaki rüyalara girersek bir daha çıkamayız; jenerikli, süper kahramanlı, dizi dizi rüyalarım vardı benim, devamını ertesi gün görürdüm; hayali kahramanım da mevcuttu üstelik. 🙂
Dün kek de yaptık, yiyemedik, iğrençti. Ada çayı fena fikir değil, belki kumsallı rüyalar görürüm. 😉
Bana sık sık oluyor bu rüyadayken rüyada olduğunu farketme hadisesi. Bazen seviyorum, bazen nefret ediyorum. İlk başlarda hep uçmayı deniyordum, uçuyordum da. Sonra salak mıyım ben dedim ya, ne olacak uçunca, in aşağıya. Başkalarını uçurmaya başladım, birini sağa, birini sola. Şimdi rüyada olduğumu anlayınca geziyorum sadece, rüya insanlarını süzüyorum çaktırmadan.
Kek konusunda ahım tutmuş, hoh hoh 😉
bi’ parca aldik, o da ne? tuzlu bisii olmus ama tuz muz atmadiydik ki. keske gelseydin! 😛
“Fantastik.”
New York Times
“Etkileyici.”
Daily News
“Okurken en azindan bir kere yataginiz altini kontrol etmek isteyeceksiniz!”
Readers’ Digest
“Kapitalist Propaganda!”
Cumhuriyet
ne diyeyim ki,.
hâla gülüyorum efendim.
Kahkahayla 😀
sordu, ben msg attım ona.. çünkü ben gölge’leri okuduktan sonra çok uykum geldi, yattım ve sadece 15dk uyumuşum.. ama inanılmaz derecede çok uyuyup uyandım.. ve hepsinde rüya görmeye devam ettim.. ve inanılmaz etkilendiğim rüyalardı.. hikayelerle bütünleşmiş feci olaylar.. böyle tam uykuya dalıyorum, ohh uyudum neyse yine diyorum, sonra oha hem uyuyorum hem konuşuyorum diyorum, korkup kendimi uyandırıyorum.. sonra hikayeden birkaç şey görüyorum.. arada 4’teki tuvalet sahnesini de gördüm.. ve kendimdim.. ve gerçekten hissederek gördüm.. amanın çok korktum ben..
…oldu vallahi 😛
ben sana uyanınca hemen uyku sersemi dehşetle msg atmadım mı böle böle diye..
…ben de şaşkınlıkla okudum hatta yazdıklarını… etkilediğime sevindim… aslında sevinmesem mi.. ya bu şeye benzedi, dün bi belgesel seyrettim, bilim adamları İzmit depremini önceden tahmin ettikleri için bir yandan sevindik, ama bu depremin sonucuna üzüldük gibi bir şey söylemişlerdi.. yani depremin olmasını hem istediler, hem istemediler….
şey geldi.. o deprem zamanlarında biri babama telefon açmıştı, kaymakam mı ne bişeysi.. bu gece deprem olacak diye.. 4ümüz beraber yatmıştık.. biz ablamla ohh anne-baba yanı diye huzurlu huzurlu uyumuş, onlar da sabaha kadar beklemişti.. tabi bütün gece acaba şuna, buna haber versek mi demiştik.. milleti de tetikleyip o ona-o ona olmasın, milletin huzuru kaçmasın diye de.. amannn.. sonra deprem olmamıştı zaten..
…araba geçiyor zannediyorum ben de.. halbuki bizim ev, araba falan geçince sallanmıyor.. acep diyorum çocukluktan kalma bi anı mı. teyzemin evi sallanırdı hafiften.. ama ne alaka? neredeeen nereye… ayrıca son iki depremde oldu bu.. ondan önce neden olmadı ki?
ben rekor kırmıştım. “giyinip, çanayı kapıp, kapıyı kilitleyip, sarsıntı bitmeden evden çıkma rekoru”
çantada dolu bir pet şişe ve bir kazakta mevcuttu. zaten oradamıydılar? anımsamıyorum şimdi…
“renkli, sinemaskop rüyalar…” diye. 🙂 bu da o hesap olmuş.
“Is all that we see or seem
but a dream within a dream…”
“Gördüğümüz, ya da gördüğümüzü sandıklarımız, rüya içindeki rüyalardır…”
Cuk oturdu.
Bir Poe hayranı olarak, rüyamın kenarından köşesinden onun sözlerine dokunmuş olması hoşuma gitti; gerçek olduğunu varsaydığımız hayat kadar gerçekti rüyam; bilinçliydim bir de, bu gece yine görmek istedim, tek tırnak gibi uçmayı deneyecektim, olmadı. Oysa çocukken istediğim rüyayı görürdüm.
Uyandığımızda bu hayatımıza dair yarım yamalak bir şeyler kalırsa aklımızda; biz, bizliğimizden bir şey yitirmeyiz değil mi? Yine ölümsüzlük arzum depreşti. 🙂
…çok rüya görmüyorum ben… uzun zamandır hiç.. ama gördüm mü de tam rüya görüyorum.. aynı prune’un rüyaları gibi oluyor.. bir süre etkisinden kurtulamıyorum. mesela benim ablam, istisnasız her gün, maksimum iki günde bir rüya görür.. her sabah uyandığında, evde olduğu zamanlarda, ilk işi bana rüyasını anlatmak oluyor.. o kadar garip rüyalar ki.. dedim ona, sabah uyandığında rüyalarını hemen yaz, kitap çıkartırsın dedim.. o da bana “zaten üni.deyken yazıyordum” demişti.. rüyalar garip ya.. ufakken gördüğüm ilginç rüyalar vardı.. bu siteye yazdım mı hatırlamıyorum.. araştırırsam, bulamazsam, yazarım bir ahkâm daha..
One day I dreamt that I was a butterfly, fluttering here and there, enjoying myself to the fullest. I had no doubt I was a butterfly, not realizing that I was really Chuang Tzu. Then I woke up from my dream, and I had no doubt that I was Chuang Tzu. Now I am not sure whether I was a man dreaming myself to be a butterfly, or I am a butterfly dreaming myself to be a man.
ama biliyor musunuz, bu sitedekileri kitap yapsak (itiraf.com hesabı),
emin olun bestseller olur..
yaw, millet okuyup okuyup ürküyor bea!
:))
çok seçim yapmak lazım. Ama hoş olabilir. Bir de telif hakkını teslim edecek miyiz bakalım :P. Yine de uçmayalım. Tat kaçırır.
…
az önce de sn pagan’a laf etmiştim, o da Poe hayranıymış. Muhtemelen yanlış anladım sizi; öyledir umarım, değil mi? Yok yok, Poe seven kişi akıllı olur, kesin yanlış anladım.
diye bir oyun var… Sürekli oynadığım tek oyun olup, tam bir rüya merkezli ilerler konu… Saçmalığın daniskası olup, züper eğlenceli bir şeydir… Tavsiye edilir… Tabi bulabilirmisiniz bilmem… 2 sene öncesinin oyunu… Fakat şunu söyleyim oyunu 8 kere falan kapattım (3 kere hileli, gerisi düz) ama şu an hala save edilmiş halde oynanmayı bekliyor… O kabus da denilebilecek rüya ortamının tadını size anlatmam mümkün değil…