bildirgec.org

psycho-hafif

11 yıl önce üye olmuş, 35 yazı yazmış. 378 yorum yazmış.

Bir internet efsanesinin biyografisi

psycho-hafif | 30 December 2003 00:00

Eveet, hafif’in yeni kullanıcılarından çok sayıda mesaj almaktayım. Hepsi baby700’ün kim olduğunu, ve neden sopalanmaktan bu kadar çok hoşlandığını soruyorlar. Artık daha fazla bekletmeyeyim. Bu alemin en popüler, en çok merak edilen adamı olan, -hakkında ufacık bir bilgi alabilmek isteyen okul gazetelerinin magazin muhabirleri tarafından teklif edilen kantin mamulatı rüşvetleri dahi uğruna reddettiğim- baby700’ün bugüne kadar kıskançlıkla sakladığım biyografisini siz sevgili hafif ahalisinin bilgilerine karşılıksız ve bedavadan sunmaktan gurur duyuyorum: Önce Ansiklopedik Bilgi: baby700 1.a metabolically inert, infectious agent that replicates only within the cells of living hosts, mainly bacteria, plants, and animals: composed of an RNA or DNA core, a protein coat, and, in more complex types, a surrounding envelope, looks like an earth worm and mostly a used condom. 2.a disease caused by a virus. 3.a corrupting influence on morals or the intellect; poison. 4.beberuhi Kaynak: Oxford English Dictionary, 1st. edition, Oxford, 1884. Philological Society of London. BİYOGRAFİ: baby700, Çanakkale boğazının uluslararası sularında seyretmekte olan İngiliz bandıralı bir yük gemisinde dünyaya geldi. Babası gemi elektrikçisi Corç, annesi çarkçıbaşı Ramazan efendidir. Ramazan efendi, elektrikçi Corç ile yaşadıkları mutlu beraberliklerinden dünyaya gelen her bebeğine, onu lazımlıktan denize boca etmeden önce bir isim verme alışkanlığındaydı. Son bebeği baby699’u denize dökerken yüreği burulmuş ve bundan sonraki bebeğini dökmeyeceği ve onu yetiştireceği konusunda kendi kendine söz vermişti. İşte baby700 böyle sevecen ve mutlu bir aile ortamına gözlerini açtığında, gemi Çanakkale boğazı’ndan geçmiş, Ege’nin mavi sularına açılmak üzereydi. baby700’ün çocukluğu fırtınalı bir serüvendi. Gemide akranı olmadığı için hep kendinden büyüklerle arkadaşlık etmiş ve bu yüzden erkenden olgunlaşmış, gemici jargonunu çok iyi konuşur olmuştu. İlk edebiyat sohbetlerini mutfaktaki kafeste duran tavukla yaptı. Gemi aşçısı onun bu entelektüel çabalarını kavrayamaz ve çorba kepçesini sıksık kafasına indirerek onu mutfağından kovalardı. O günlerini bilen ve sayıları gittikçe azalan şahitler, baby700’ün ünlü dangalaklığına bu kepçe darbelerinin sebep olduğu konusunda fikirbirliği içindedirler. Babası Corç, onun eğitimine çok özen göstermiş ve onu, geminin en okumuş tayfası olan ve herkesin kendisine “pröföser” diye seslendiği, ilkokul 3ten terk Apo’nun gözetimine; eti senin, kemiği de senin diyerek vermişti. Cinsel gelişimi de pröföserin ve gemideki diğer abilerinin çabalarıyla normal seyrinde gerçekleşti. Onu abilerini gözetlerken yakalayan başka bir abi, ilk gerekli cinsel bilgileri vermişti. Böylece uzun ve yalnız bir gemi yolculuğunun psikolojik etkilerinden korunmayı, ihtiyaçları için abilerinden yardım istemeyi uygulamalı olarak öğrenmişti. (İlk cinsel bilgilerini aldığı abisinin kim olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, sürekli sayko, sayko diye sayıklayarak dolaşmasından dolayı bu isimde biri olabileceği ihtimali konuşulmaktadır. Profesörler ve diğer bilumum öğretim görevlilerine karşı beslediği nefretin de pröföser denilen Apo’dan kaynaklandığı söylenir.) Böylece sosyalleşen baby700, zamanla geminin gözbebeği oldu. Kamber misali her sohbette aranan, geyiğine doyulmayan popüler bir kişi oldu çıktı. Yalnız mutfaktaki tavukla yaptığı sohbetleri fazla kaçırdığından, başlarda çok iyi olan gemici jargonunu kaybetmeye, geyiğin tadını kaçırmaya başlamıştı. Bu konuda da abileri ona küfür edebiyatımızın kıymetli ustalarından verdikleri örneklerle yardımcı olmaya çalıştılar. Gerçek bir yetenek olan baby700 de kendini ilk o zaman gösterdi ve abilerinin bile dudaklarını ısırtacak küfürleri icra etmeye başladı. Artık tüm gemi personeli onunla gurur duyuyordu. Marjinal olmak uğruna arada kaptana da küfür edip dayak yemesi hariç, idare edip gidiyordu. Yine o günlerden kalan bir abi, kendisine baby700 sorulduğunda dolan gözlerini ufka dikmiş, bir süre sessiz kaldıktan sonra titreyen sesiyle ve gözlerinden yuvarlanan damlaları tutma gereği hissetmeden; o, erişilmez bir dangalak, yüce bir anguttu demiştir. En sevgili dostu ve aslında onu gerçekten anlayan tek arkadaşı olan tavuk, aşçı tarafından kesilip suyuna çorba yapıldığında, baby700 bu ruhsal travmayı kaldıramadı ve höngür höngür sarsıntılarla ağlayaraktan yatakhaneye koşup, dolaplardan birinin içine girdi. Onun böyle içten ve yürek sızlatıcı türden ağladığı yalnız bir kere daha görülmüştü, o da artık sesli gaz çıkartamadığını farkettiği gündü. Günlerini ve gecelerini dolapta geçirmeye başlayan baby700’ün bu hali abilerini çok üzüyordu. En popüler eğlenceleri kendini dolaba kapatmıştı ve onu çok özlüyorlardı. Gerçi arada sırada zorla da olsa onu çıkartıp eğleniyorlar ve “eğlendiriyorlar” ama sonunda yine dolaba koyuyorlardı. baby700’ün dolapta yaşamaya başlaması bazı abilerini endişelendirdi. Kimi dolabın uygun bir yerine uygun çapta bir delik açmayı önerdiyse de, daha aklı başında olanlar konuyu dağıtmadılar ve onu bir doktora göstermeye karar verdiler. Gemi doktorundan aldığı sevkle Sorbonne veterinerlik fakültesine götürülen baby700, burada yapılan tüm tetkiklere rağmen vücudunun hiç bir yerinde beyne rastlanmamasından dolayı, aynı üniversitenin ziraat fakültesinde inceleme altına alındı. Burada bahçıvanın köpeği foufou’dan Fransızca öğrendi. Fakat en son dikildiği saksının rengini beğenmeyen baby700, bahçıvana küfretti. Tam foufou tarafından sulanacakken, kaçarak çok sevdiği gemisine ve dolabına geri döndü. baby700, 18 yaşına kadar dolapta yaşadı. 18 yaşına geldiğinde abileri artık onun kadınlarla da tanışması gerektiğine karar verip, uygun bir limanda, “eğlendireceğiz” diye kandırıp dolaptan çıkardılar ve önceden ayarladıkları hayat kadınının evine götürüp bıraktılar. Ömründe ilk kez böyle bir yaratık gören baby700, kadının kendisine yapmak istediklerinden de bir anlam çıkaramayınca paniğe kapıldı ve kadını öldürdü. Olaydan telaşa kapılan abiler baby700’ü apar topar gemiye götürüp yine dolabına koydular. (Dolabına götürülürken bindiği taksideyken, öldürdüğü kadının bacaklarının hayaliyle, taksicinin ettiği laflardan bilinçaltında yaptığı salatayı, sonradan hayatının en zekice ve tilkice fikir çalışması olaraktan anlatacaktı.) Bu talihsiz tecrübe, baby700’ün haklı olarak kadınlardan nefret etmesine neden oldu. Ömrü boyunca başka kadın öldürmedi ama onlardan hep korktu ve nefret etti. Yıllar yılları kovaladı, baby700 eşşek kadar oldu. Sakalının kılı bile ağardı. İnternet icat oldu. baby700’ün dolabına internet de bağladılar. İnterneti kavrayabilmesi ikibuçuk yıl bile sürmedi. Eşsiz zekası ve anlama yeteneğiyle durumu hemmen kavradı. Eskiden gemideki abilerinin küfürlerini düzeltir, jargona uygun hale getirirdi, artık internet sayesinde başka gemilerden de küfürler geliyor, onları düzeltip tekrar sahiplerine yolluyordu. Böylece gemici milletinin büyük çoğunluğu onu tanıyor ve hepsi düzgün ve kurallara uygun bir şekilde küfür edebiliyordu. Ama baby700 öyle bir iki küfür düzeltmekle tatmin olacak karakterde biri değildi. O, tüm dünyaya hükmetmek, dünyadaki herkese küfür etmek istiyordu. Fakat bunun için inanılmaz derecede büyük bir arşiv gerekliydi ki, herkesi küfürleriyle etkileyebilsin, kendini tüm dünyaya kabul ettirebilsin. Bunun için kendine gelen küfürleri topladığı bir antoloji hazırlamıştı. Yıllarca idare edecek kadar çok küfürü biriktirip, bu antolojide topladı. Hepsi hatta hiçbiri kendine ait değildi ama olsun, bunu kim bilebilirdi ki? Her küfürü Google’da bir kez aratıp, daha önce internette edilip edilmediğini de kontrol ediyordu. Dünyaya açılan penceresi internetten, dünyada gemidekinden daha çok insan yaşadığını hayretle anlamış ve bu yüzden o tanımadığı bissürü insandan da nefret eder ve korkar olmuştu. İnternetin dünyaya açılan o geniş kanatlı kapısından geçip de, bula bula hafif’i bulan baby700, bilgisayarı başka kanal çekmediğinden buradan başka bir cehenneme gidememektedir. Her ne kadar şamaroğlanına dönmüş, ipliği pazara çıkmış olsa da, bunca geniş bir alemden o ufacık dolabına dönmek istememekte, hala kendisini arasıra “eğlendirmek” isteyen abilerinden bık geldiğinden de bir türlü buradan gidememektedir. Bazen; “gidecem, gelmiicem” falan demesine rağmen, onca yediği şamara razı olup, her türlü aşağılanmayı (bunu anladığından şüphe vardır) sineye çekip buralarda takılmakta(*) ve antolojisi tükendiğinden, başkalarında gördüğü ve asla kendisininkinin yerini tutamayacak antolojilerle değiştokuş (ing: çeynç) yapmaktadır. Baby700, değişiklikten hoşlanan bir kişilik sergilemek amacıyla yaptığını iddia ettiği bir huyuyla da tanınır. Hafif’e sık sık isim değiştirerek takılması ve ahkamlar girmesi kendisinin eskiden beri fark edilen bir özelliğidir ve defalarca yüzüne vurulmuştur. Psikologlar kendisini saklama isteğinin bir işareti olan bu davranışı, dolaba girme nedeniyle ilişkilendirmektedirler. Gemisinin olduğu kadar, hafif’in de neşe kaynağı ve şamaroğlanı olan sevgili baby700’ümüzü hepimiz çok sever ve gönlü hoş olsun diye elimizden gelen iteleme ve kakalamayı kendisinden esirgemeyiz. (*) canım yaa… Y.N.

Kötü kader, kem talih, bye hafif.

psycho-hafif | 23 December 2003 20:11

“İnsanın ters gitmeye görsün işi, muhallebi yerken kırılır dişi” diye bir laf vardır ve doğrudur. Son günlerde başıma gelenleri başka nasıl izah edebiliriz ki? Belki biraz da “alma mazlumun ahını çıkar aheste, aheste” deyişine kulak vermek gerekiyordur. Ne de olsa şu hafif dünyasına girdik gireli tadı kaçan, rahatına çomak batan, ağız dolusu küfür eden ve bir yandan defterden entel cümleler döktürürken bir yandan kadına kıza ayıca sarkıp, eziyor olduğu sanrısına kapılaraktan yukarda durmanın tadını çıkaran nice magandanın kendilerini mazlum hissetmesine neden olduk. Nitekim bu cinsin aklı az da olsa çalışma eğilimi gösterip de bir türlü boğuntudan kurtulup devrini bulamayan boxer tipi sekiz silindirli modelleri, son zamanlarda dramatik bir ilerleme göstermiş bulunmaktadırlar. Bunlar, muhatap oldukları insanları tacizden büyük ölçüde vaz geçmiş görünmektedirler. Düz yolda Allah ne verdiyse bastıran “tatlısu” şöförleri, yokuşu görünce vites küçültmek gereğini algılama becerisini göstermişlerdir. Hala beyin denen o önemsiz, küçük organlarını kullanma eğiliminde olanlarsa, büyük bir cinlik yapıp, takma isimlerini, başka takma isimler alıp gizleme yolunu bulmuşlardır ve ilk takma isimleriyle soytarılık, ikincisiyle de magandalık yapmaya devam etmektedirler. Tabi hiç kimse de bu iki ismin aynı maymuna ait olduğunu veya aynı maymunun iki isimle yazıyor olduğunu anlayamamaktadır(!).

Neşeli Günlük

psycho-hafif | 18 December 2003 16:13

Bugün çok neşeliyim. O kadar mutlu ve sevinçliyim ki; sitede ergenlikten kurtulamamış, ama bunalımlarından kurtulmaya çalışan ufak tefekle, ergenliğe, bunalıma dahi giremeyecek kadar kapasitesiz bir beyin ve hormon varlığıyla adım atmış olan ve ergenlikten çıkalı yıllar geçmesine rağmen hala bunalıma girmeye uğraşan az gelişmiş takımı dahi sinirlerimi bozamıyor.

Türkiye’nin entel züppelerinin gerçekten beş paralık birer halt olduklarını düşünen hayran karakterli potansiyeller, büyüdüklerinde onlar gibi olabilmek için, adlarının arkadaş çevrelerinde bile yeni duyulmaya başlandığı ne kadar yazar-şair adayı varsa, yazdığı saçmalıkları vizyona çıkmadan okumak için yarıştıklarında ve bu çabalarını her fırsatta açık etttiklerinde, midemde hissetmeye alıştığım o yukarı yönlü hareket dahi oluşmuyor.

Çok şükür

psycho-hafif | 11 December 2003 20:08

İş bankası reklamının kalktığını şimdi farkettim, oklar çıkmayınca bir hoş oldum…

Gösterim süresi bitmişse; ÇOK ŞÜKÜR

Gösterim bir şekilde hafif uyku tarafından bitirilmişse; TEŞEKKÜRLER.

Tekrarı olmasın lütfen.

Yu idiyıt satıcı seni

psycho-hafif | 05 December 2003 14:24

Öğle tatilinde çıktım, turlarken seyyar satıcının birinin tezgahına takıldım. Ivır zıvır, … püsür, seyrederken orta yaşlı bir adam geldi, lazer ışık veren el fenerlerini gösterip sordu: – Bu ne? Satıcı: – Lazar… – Ne? – Lazar, lazar! – Ne diyon ya? Müdahale etme ihtyacı duydum, adama “lazer ışıklar var ya, ondan diyo…” dedim. – Haa! Leyzır desene lan! Lazar lazar diyon… dedi. Satıcının bakışlarından aldığım tiyoyla, kalkacak yumruğu adamın gözüne doğru yol alışı sırasında atılıp havada bloke etmekle, bırak insin gözünün üstüne ikilemi arasında gidip gelirken, adam tezgahın başından uzaklaştı, ben de rahat bir nefes ve bir tane de bu günün anısına lazar -pardon leyzır- fener aldım.