Bir arkadaşımızın tamlama ile ilgili yazısı geç de olsa (bende hep öyle oluyor, herhalde geçakıllı olduğumdan) aklıma bir eski misali getirdi.Efendim geçmiş zamanın birinde; epeydir barış içinde yaşayan bir ülkenin hükümdarı sıkıntıdan neredeyse patlamak üzere imiş. Ne yapsa nafile, sıkıntısı azalacağına artmaktaymış habire.Vezirlerinden birinin önerisi üzerine, ülkede ne kadar yetenekli varsa saraya toplamasını buyurmuş. Gelenler arasından en iyi yeteneği seçmek ve biraz da cansıkıntısını atmakmış amacı.Neyse efendim lafı fazla uzatmayalım, Çeşit çeşit hokkabazlar, atlayıcılar, zıplayıcılar gelmiş huzura. Hükümdar şart koşmuş ama, yeteneğini gösteremeyenin kafası gidecekmiş. Bu da gelenlerin bazılarının kafalarını sarayda bırakması ile sonuçlanmış.Gelenlerden biri, becerisinin şimdiye kadar olanları geride birakacağını iddia etmiş. Demişki;”Bir ipliği, beş metreden dikiş iğnesine geçiririm.”Huzurda bulunanlar bunun yapılamayacağını, imkansız olduğunu söylemişler. Adamı vazgeçirmek istemişler. Hükümdar gösterisini yapmasını, yapmazsa ya da başaramazsa kafasının diğerlerinin yanına konacağını buyurmuş.Adam kendinden gayet emin bir şekilde almış eline dikiş ipliğini, şöyle bir-iki ileri-geri sallandıktan sonra; fırlatıvermiş. Görenler gözlerine inanamamışlar, iplik, iğnenin deliğinden süzülerek geçmiş.Adam, nasıl ama der gibilerinden hükümdara bakmış. Yeteneği ile çok övündüğü belliymiş.Hükümdar, vezirine dönerek;”Şu adama yüz altın verin, sonra da yüz değnek vurun.” demiş.Adam sararmış, kızarmış, bozarmış. Ama neden olduğunu da sormadan edememiş.Hükümdarın cevabı ise aynen şöyle imiş;”Böyle bir yeteneğin olduğu için sana yüz altın verilmesini, ama yeteneğini bu kadar değersiz birşeye harcaığın için de yüz değnek vurulmasını emrettim.” demiş.Şimdi ben de yargıyı sizlere bırakıyorum. Kendinize iyi davranın efendim.