“Ne bu şimdi…Sol kolum neden sızlıyordu uyandığımda ve neden hala artarak devam ediyor? Ölüyor muyum? Yarına çıkmam mı? Bir uzun yola uğurlayacağım bugün kendimi zaten, şeridinden çıkacak bir makinenin habercisi mi bu karıncalanma? Karıncaları anımsayarak mı gelecekti sonum,en korktuğum varlıkları mı getirecektim gözümün önüne en son kez?Ne bu şimdi…Gözlerim niye karardı? Bu şarkıyı bana mı söylüyor bugün, bu adam? ‘ Kardeşim kadar eski bir sokakta, seni gördüm’Kimseyi görmedim, görsem de bir şey hissetmem ben. Hissedince görürüm anca.‘Senimi gördüm, çözüldüm geçmiş gibi, bir karanfil açmış gibi yakamda, kokladım yalnızlığımı acıdım kendime sonra, zamanın hüzünleri hep şarap olmuş…İlk aşkım deli aşkım bana çare bul,kendine çare bul,bağlandı elim kolum,neyleyim?’Duygusallık insanın kendinden nefret sebebidir de aynı zamanda, kendine hayranlık vesilesi dışında. Duygusallık, her gördüğün rüyayla gerçeği küçümsemektir, öylesine deli gibi hissetmektir. Ve duygusallık, bu deli gibi hissedişleri, gözlerini açtığında, yani fani dilinde… ”
Burada bitiyor yazı.Zamanın birinde yazıyorken,kimbilir ne girmiş araya da bırakmışım. Ya odama giren davetsiz bir misafir tüm modumu söküp almış,sonrasında pişkince kapıyı üstüme kapamıştır ; ya yazarken,benliğimin çevresine ördüğüm kalın duvarın tuğlaları, gergin vaziyetteki karnımın kendini her serbest bırakış hamlesinde birbir yıkılmıştır ve ben ,yazı yazmanın beni içine aldığı o bambaşka dünyadan sıyrılıvermişimdir,ve bu sıyrılmanın hemen ardından göz attığım döşenmiş cümlelerimin her biri hiçbirşey ifade etmiyordur ki en kötüsü de budur; ya da lap top umun pili falan bitmiştir herhalde. Şu ana kadar bu üç ihtimalin dışında herhangi biriyle karşılaşmamış olmanın rahatlığıyla sınırlıyorum ihtimallerimin sayısını.Ama kötü,yarım bırakılmak zorunda kalınmış bir yazı.Çokça bir zamandan sonra,dönüp yarım kalan bir şeyleri okuduğunda, sanki aniden yarımlaşırsın,her ne kadar o gün tam olsan da.Geçmişin tamamlanmamışlığı,bugünün kendinden eminliğinden intikam alır sanki.Göğsünü kabarta kabarta diğer yarılarının ellerinden tutarak ortalarda dolanan birdolu his, kendilerine güven vermeyen gevşek avuçlar,zoraki heyecanlar içinde bulurlar kendilerini. Hayalkırıklığına uğrarlar,bir müddet sonra yıkılırlar; yarım kalmış yazılar gibi yarım kalırlar. En kötüsü de, yarım bırakılmış olma gerekçelerinden hiçbiri,yarım kalmamak için bir bahane olamaz;ne kapıdan ansızın içeri dalan o davetsiz, ne biten bir pil, ne de kasılı karnının huzura ermesi.Herşeyin bir sebebi vardır muhakkak;Hiçbir pil,bitmemesi gerektiği bir anda bitmez,Hiçbir davetsiz,ona gerek duyulmadığı müddetçe habersizce içeriye girmez,Ve ruhun milyonlarda hücrelerinden birine bile sarılmamış hiçbir fiziksel reaksiyon yoktur.Tanrı yarım kalan şeyler tamamlansın diye,her yarında bir yarım doğurur.