bildirgec.org

ilk aşk hakkında tüm yazılar

YARIM KALAN HAYALLER YAŞINDAYIZ

il mare | 25 June 2010 09:44

“Ne bu şimdi…
Sol kolum neden sızlıyordu uyandığımda ve neden hala artarak devam ediyor? Ölüyor muyum? Yarına çıkmam mı? Bir uzun yola uğurlayacağım bugün kendimi zaten, şeridinden çıkacak bir makinenin habercisi mi bu karıncalanma? Karıncaları anımsayarak mı gelecekti sonum,en korktuğum varlıkları mı getirecektim gözümün önüne en son kez?

Ne bu şimdi…

Gözlerim niye karardı? Bu şarkıyı bana mı söylüyor bugün, bu adam? ‘ Kardeşim kadar eski bir sokakta, seni gördüm’
Kimseyi görmedim, görsem de bir şey hissetmem ben. Hissedince görürüm anca.

İlk Aşk (2006)

queennothing | 17 December 2009 09:47

Volkan Sümbül ve Emre Özdür‘ün senaryosunu yazdığı, Nihat Durak‘ın yönetmenliğini üstlendiği, Türk Sineması’nın değerli bir yapımı olan 2006 çıkışlı “İlk Aşk“, Çetin Tekindor, Tarık Pabuççuoğlu, Vahide Gördüm, Halit Ergenç, Dolunay Soysert, Erol Günaydın, Şenay Gürler, Ayşen Gruda, Okan Yalabık ve Rafaelle Cedolini gibi isimleri bünyesinde barındırıyor.

Azmi’nin babası Arif, Azmi’nin oğlu Kemal ve karısı Aysel ve onların küçük oğulları Ege, aynı evde yaşayan bir ailedir. Aile büyüğü Arif’in beklenmedik bir anda ölmesi üzerine cenaze töreni düzenleyen aile üyeleri ve mahalle sakinleri, cenazede beklenmedik bir ziyaretçiyle sarsılırlar.
Tam 40 sene önce denize açılan Asaf, babasının ölümünü haber alarak geri dönmüştür. Bu durumdan rahatsız olan Azmi ise, senelerdir Asaf’ın öldüğü yalanını ortaya attığı için kardeşini kabullenemez. 60 yaşındaki Azmi’nin Asaf’ı istememesindeki diğer sebep ise, oğlu Kemal’in annesi Nevin’dir.

İLK !

| 27 November 2008 16:43

İlk aşk, ilki simgeler yüreklerde.
İlk aşk, ilki tattırır gönüllere.
Oysa bilinmez ki
Gerçek ilk, son olan dünyada!

Üzerimize Düşen Ne Kadar?

galdor | 28 September 2008 10:50

Bir genç ki hayatı mazlum yaşayan, sevmeyi utanarak tanıyan bir genç. Ne olduysa hayata başlamış ve ilk sevgisini yaşamıştı. Acılarla tanıştıran “ilk aşk”… Sonra mutlulukla süslediği hayallerle dolu pembe bir dünya yaşadı. Bir gün biteceğini bir an bile düşünmeden, dere kenarında akan suyun şırıltısını kıskandıran bir huzurla yaşadı. Ama dedim ya hayaldi ve her hayal gibi bu da bitmişti.Ardından soluklu bir dönem ve güzel bir tesadüf. Evet ikinci kez aynı şaka, ya da hayal mi demeliyim bilemiyorum ama o zamanlar “gerçek güzellik”ti genç adam için. Tekrardan denemek istemişti ırmağın sesindeki huzuru yakalamayı. Mutlu geçen onca zamanın ardından tam oldu derken içe kapanan kapının gıcırtısı gelmişti yüreğine. Evet oldu derken kalpten gelen bir ses vardı. “Ne olmuştu?” Cevap yok; çünkü cevaplayacak bir dudak kalmamıştı yanında. Sıcaklık gitmiş, kalp buz tutmuştu. Hayaller gitmiş “günü yaşamak” kalmıştı. Kaybolan ırmakların sesinin yerini artık kor gibi yanan ateşlerin çıtırtısı almıştı. İçerden “yalanı ve yanlışı” fısıldıyordu. Yanan korun sebebi belliydi “her yaşanan” gibi; ancak sonucu belli değildi “her başlangıç” gibi…Neyin başlangıcıydı bu? Hayallerin sadece bir akşam için kurulduğu, kişiliğin kaybolduğu, ateş içinde geçen gecelerin hakim olduğu… En önemlisi hıçkırıklarla uyanılan sabahların başlangıcıydı bu. Pişmanlıktan doğacak “kalp delikleri”nin başlangıcıydı.Utanılan bir kişilikle nereye kadar giderdi bu genç? Kalbi karanlıkların esiri olmuşken yolunu nasıl bulabilecekti? Dostlarını bile üzmeye başlamışken kimden nasıl bir yardım bekleyecekti? Haklısınız zaten beklememeliydi. Ayıbını kimseyle örtemezdi. Uyarıldı bin kere binlerce. Nihayetine, kimse inanmak istemese de sonuç vermişti aslında genç için. Yarınlar artık var olmaya yeniden başlamıştı. Geri getirmeyi düşünmüştü her şeyi. “Yeni bir başlangıç” demişti genç adam..Demişti ama neyle başlangıç yapacaktı bilmiyordu çünkü kir tutan bir kalple nereye kadar gidebileceğini kendi bile kestiremiyordu. Şimdilik sadece “yarın”ı planlayan genç, kalpten temizliğe başlamıştı. Ardından usulca hayatın kulağına “ ırmakları istiyorum” demişti.İsteğini bir tek kendisi hissediyordu maalesef ama yetiyordu. Huzuru tekrardan bulmayı gerçekten istiyordu. Hayatın cilvelerine cevap vermeyerek sınavlardan geçiyordu. “Umutlu yarınlara tekrardan hoş geldin genç adam!! Hak ettiklerin seni bekliyor gel al.”Bir kez daha “hadi” demişti hayat. Bu senin, aradığın burada demişti. Heyecan eskisi gibi değildi belki; ama artık hak ettiğini sandığı hayatı bulduğuna çok inanıyordu. Ancak.. Ancak yine aynı hüsran..Genç adam bir şeyi unutmuştu çünkü. Hesaplamadığı bir sınav daha vardı ve bu sınav her zamanki gibi bildiği yerlerden değildi. Neydi bu? Anlaması zor olmadı bu gerçeği.“Hayat her zaman doğruyu oynamaz.”Artık öğrendiği bir şey daha vardı. Beklemek… Beklemeyi bilmeliydi genç adam. Bu beklemek; ne geceleri geçen saati, ne gözlerden akan yaşların dinmesini, ne de kalbinin sızısının geçmesini beklemeye benzemiyordu. Sadece gerçeği beklemekti.Yaradan neylerse güzel eyler diyerek O’na inanmak, her durumu önce yaşamak sonra O’nun iradesinde şekillenmesini beklemek. Sır buradaydı! Belki yeniden yanılacaktı ancak yanılacak da olsa O’na inanıyordu artık. Verdiği kararı biliyor ve kendine güveniyordu.“Her zaman planla, uygula ve bekle! Kontrolü O yapar!”İnsan -neye, neden- karar verdiğini bilmeli. Bilmeli ki ağlamamalı şuan ki gibi. Gecenin ilerleyen saatlerini saymamalı. Hıçkırıklarla nefesini düğümlememeli. Kalbindeki heyecanı yüzüne yansıtmadan, gözlerden akan yaşları durdurmalı.Kaybetmemek ve “al onu ver bana geri” dememek üzere…

Sen Benim Şarkılarımsın..

Dejavuu88 | 02 July 2008 11:59

Yıllardır orada öylece duran büfeye, sonra da balkondan görünen beton yığınının arasındaki mavi güzelliğe dalmıştı. Ne güzeldi deniz. Krem rengi tüller rüzgarla havalanıyor daha sonra yavaşça eski haline geliyordu. Her defasında kornişte yana doğru kayıyor, perdeden uzaklaşıyordu ve belki de hayatının en zor anlarını betimleyen tek manzaraydı.. Evde birileri vardı, yıllardır. Her şey güzeldi ama içinde tam da şu an büyük bir kasırga başlamıştı yıllar evveline ait bir heyecanın anısıyla ve şimdiki zamanı yutuyordu. En kestirme yoldan geriye dönmek istiyordu geçmişe. Nereden çıkmıştı, nereden gelmişti aklına şimdi..İşte “o”nu farklı yapan buydu, lanet olası.. Yıllardır var olan her şeyden onu tarifsiz bir zaman birimiyle hızla koparabiliyordu.Televizyon açıktı, güya izliyordu. Mutfakta ve diğer odada birileri vardı. Meyve tabağını ağır adımlarla önündeki sehpaya koydu. Boğazı kilitlenmişti, çok yavaş nefes alıyordu üstünde yıllar evvelinin ağırlığı vardı..Dışarıdan sakin ve huzurlu bir adam gibi görünsede içinde tüm damarlarını sıkan ve her tarafını uyuşturan bir canavar vardı adeta. Gözleri doldu, seneler önceki acıyı akıl almaz bir biçimde aynı şiddetiyle hissediyor ve birebir yaşıyordu. Sanki hiç zamana kürek çekmemiş, hiç aldatılmamış gibi.. Adam sakin tavırlarla ayağa kalktı balkona, gün batımında pembenin maviye aktığı çizgiye doğru hızlı adımlar attı. Gözleri ve yüreği bulanıyordu kusmalıydı; kaçmak ve saklanmak istiyordu. Güçlü ve sert mizacını vestiyere bıraktığı şu anlarına kimse şahit olsun istemiyordu.

İSTEDİĞİM SADECE AŞK ÇOK ŞEY Mİ İSTEDİM?

WATERFAIRY | 01 July 2008 11:11

Çocuktu bedenimiz,ama yüreklerimiz adam olmuş kocaman bir sevdaya bürünebilmişti,aşk bu işte dedirten bazen çılgın mıydık diye düşündüren anların mimarıydık biz.Bu kadar çok sevilebilir mi bir insan diye kızardım tenhada kendime,yatağımla bedenimi buluşturduğumda saten gibi kayardı ruhumda gün boyu seninle yaşadıklarım,başlardım tek tek mercek altına almaya.Bana şurada güldü(çok yakışıklıydı),şurada profilden baktı(çok etkilendim),burada “saçının tek teli için ölürüm” dedi (ona sarılmayı çok istedim ama utandım yapamadım),bende ona şöyle dedim,böyle dedim diye düşünmekten sabahı zor ederdim seni görmek seninle olmak ve anılarıma yeni sermayeler eklemekti isteğim.
Kaç gece ağladım senin için gözlerimin rengi dönecek sana çirkin görüneceğim diye korkarak hem de, çocukluk işte,bu uyduruğa inandım.
Doğum gününde sana aldığım hediyeyi beğenmedin saklama benden bunu çok iyi anladım ,insan aşkına hediye alırken aklına danışmalı benim gibi hatıra defteri almamalı.Yine tesellim oldun “sen bana en büyük hediyesin” dediğinde yüreğim bir başka bağlandı.
Aşkımız kulak memesi kıvamında sürerken ortada bıraktın yüreğimi,buruk bir hazandayım şimdi.Yapraklarımı savuran savurana…
Senden sonra sevemedim kimseyi seni sevdiğim gibi,kimse de beni sevmedi senin bebeğini sevdiğin gibi…
Denemedim sanma çok denedim yeniden sevmeyi,çok kırıldım,incindim ama vazgeçmedim kendimden.Dene kızım bir gün gerçek aşkı yakalayacaksın dedim kendime.Bazen inanırım bu yalanıma bazen gerçeklerin tokadı iner yüreğime nasıl da sızlatır bir bilsen.
Neler yaşadım nelere ağladım senden sonra belki hala yokluğuna alışamadım.Duygularıma bir ölçek fazladan katılmış kimin hakkı bu bilmem ama kimin duygusundan bir ölçek eksikse hep onları tanıdım haklarını almaya gelmiş gibi kırıp,saçıp üzdüler beni.

İstediğim sadece aşk çok şey mi istedim?

8 yaşındaki 1 çocuğun ilk aşk acısı

asiti kacmis kola | 21 March 2008 11:32

ilk aşk
ilk aşk

aşka 1 parça da olsun inananlar için ilk aşk, ilkokul ilk yıllarına denk düşer. belki bilindik aşk tanımlarına ve kriterlerine uymaz o çocukluk aşkı ama “ayağının yerden kesilmesi”, “karnında kelebeklerin uçuşması”, “yemeden içmeden kesilme”, “karşılık bulamadığında hissedilen bol kalp kırıklığı ve girilen mini depresyon” ile bal gibi de aşktır o.
o yılların üzerinden çok uzun yıllar geçtiği için ilk aşk konusunda en fazla bunları söyleyebilirim ben.
şimdi sözü 8 yaşında ilk aşkı tatmış, bununla da kalmayıp ilk aşk acısını da yaşamış 1 erkek çocuğuna (ki kardeşim olur kendisi) bırakıyorum. (şiirin tek bir harfine bile dokunulmamıştır)

Hangimizinki gerçek aşk?

brokenlady | 06 December 2007 12:23

Geçenlerde “İlk Aşk” isimli filmi seyredince bir kez daha aklıma takıldı… Filmde konu şu: bir kadını seven iki erkek var ve bu iki erkek, kardeş. Kadının adı Nevin. (Adı nevin / Hüzün kokar ve korkardı geceleyin /’Kendini martılarla bir tutma’ derdim ‘senin kanatların yok. düşersin, yorulursun, beni koyup koyup gitme ne olursun! ‘) -diyerek Yılmaz Odabaşı’nın o güzel şiirini de hatırlayıverelim bu arada – Nevin ile Asaf birbirine aşık. Bütün kasaba (bu arada film Foça’da çekilmiş. Foça’yı seyretmek de ayrı bir keyf) da bu aşktan haberdar. Tam evlenecekler derken, Asaf Kore savaşına gider. Savaşta esir düşüp bir daha haber alınamayınca aile tarafından ölü kabul edilir. Kardeşinin nişanlısı Nevin’i seven Asaf bundan faydalanıp Nevin’le evlenir. Bir süre sonra Asaf’ın ölmediği ortaya çıkar fakat gelişen olaylar yüzünden kasabaya bir daha dönmez. Asaf’ın ölmediğini Azmi bilmektedir ama bunu Nevin’e söylemez, Asaf’ın Nevin’e gönderdiği mektupları da saklar. 40 Yıl sonra babasının ölümü üzerine Asaf’ın dönmesiyle; Asaf, Azmi, Nevin arasında büyük bir hesaplaşma yaşanır. Nevin kendisini her iki erkek tarafından da kandırılmış hisseder. Asaf kendisine ihanet edilmiş olduğunu düşünür. Azmi ise foyası ortaya çıktığı için agresif ve mahcuptur. Neyse efenim fazla da uzatmadan sadede geleyim ben… Azmi yalanlarının ve yaptıklarının bahanesi olarak Nevin’e duyduğu büyük aşkı gösterir.
Benzer konular “Gönderilmemiş Mektuplar “ isimli filmde ve “Eşkıya”da da ele alınmıştı. İzleyenler hatırlar. Bu üç filmde de sevenlerin arasına her türlü dalavere, üçkağıtçılık, vs çevirerek giren erkek, esas kızla evlenmeyi başarır. Aslında normalde hiç de kötü olmayan bu üçüncü şahıs, aşkı uğruna her tür alçaklığı yapmayı göze alır ve mutlaka yaşanan hesaplaşma sahnesinde de esas oğlana (aslında biz izleyicilere) sorar; “Ben aşkım için yaptım ne yaptımsa. Aşkım uğruna arkadaşımı satmayı, bir alçak, bir namussuz olmayı, bu vicdan azabıyla bir ömür yaşamayı göze aldım. Peki sen bunları yapabilir miydin? –hayır. O zaman söyle bana hangimizin aşkı daha büyük? “
Bu soru karşısında esas oğlan da dahil, hepimiz sus pus oluruz önce. Sonra bazılarımız uzun uzun düşünür, benim yaptığım gibi…
Ben aşkım için neyi, ne kadarını göze alabilirim? Değerlerimden vazgeçebilecek kadar gözü kara davranabilir miyim örneğin? Arkadaşımı satabilir miyim? Arkadaşımın aşkını elinden alabilmek için her tür alçaklığı yapar mıyım? Gerçek aşk bunu gerektirir mi? Aşkımın büyüklüğü yaptığımı affettirir mi? Benim bulduğum cevap şu oldu:
‘Aşk, aşık olduğun kişinin mutluluğu için gerektiğinde ondan vazgeçebilmektir…’