Evde uyanıyorum ve banyoya yüzümü yıkamaya gitmeye yelteniyorum. Tam o anda bir eksiklik hissediyorum. Kulağımda… Hemen müzikçalara yönleniyorum ve gözümde uykunun izleri olduğu halde evvela müziğin sabaha dolmasını sağlıyorum.

Yüzümü yıkayıp aynaya bakıyorum. Gözlerimde, şişliklerde, dudaklarımın renginde bir güzellik arıyorum. Aynadakine bakan ben değilmişim gibi, ayndaki bir heykelmiş de onu izleyen bir seyirciymişim gibi bakıyorum aynaya.Çok kısa bir müddet bakıyorum ama her sabah aklımdan bu geçiyor, eminim. Hani bazı şeylerin aklınızdan geçtiğini o anda kavrayamazsınız ya, sonradan öyle düşünmüş olduğunuzu anlarsınız.Evden çıkarken, o botlar bağlanırken aklıma evlerinden çıkan nice insan geliyor. Yolda, otobüste yazabileceğim hikayeleri, senaryoları düşünüyorum. Aynı anda önümden şehir geçmekte. Duman ve egzos kokusu içinde aklım sağlığını koruyor. Borç ve felaket içinde “var” olabilmemi kutlayabiliyorum.İş yerinde en çok “incelikli” şeylerle meşgul olmak hoşuma gidiyor. Bu yüzden istifa etmemiş miydim daha önce? Kabalaşmamak için kaba işleri bırakmadım mı?Cemal Süreya’nın hayatını okuyorum, Janis Joplin’in ya da başkalarının. Sanatın değiştirdiği ve devrimleştirdiği hayatlar…İnsan düşmanı değilim, yalnızlıktan boynum da bükülmedi hiç. Müziğe başlayışım (çok küçükken,ağlamamak için.), elimde kalemle sinir krizi geçirdiğim dakikalar (yazmak terapi midir?)… Demek benim de alacağım varmış almışım ondan, sanattan… ALACAĞIM BAŞKA KİMSE YOKTU ÇÜNKÜ.İnsanların söylediklerine kulak asmayabildiğim yüce zamanların, varlıklarını sanat aşkıma borçlu oldukları çok açık.Elbet bu yüzden koptum biraz hayat gayesinden. İnsanlara uzak ama onların içlerinde gibiydim.Her şeyin yerine “sanat” koymaya başladım; ama şu “parasal sanat” değildi benimki. Foucault’un söylediğine inanıyordum; herkesin yaşamının sanat eseri olabilme ihtimaline…Başka biri de şöyle diyordu hiç unutamam; GELECEĞİMİ DÜŞÜNDÜM VE PLANLAMAYA ÇALIŞTIM VE EN SONUNDA TAHAYYÜL EDEMEYECEĞİM KADAR MÜKEMMEL BİR ŞEY OLDUĞU -OLACAĞI- KARARINA VARDIM.İmdi buralardan pencerelerden kapılardan şehirlerden dışarı bakan binlerce gözden biriyim. Ama baktığım gözler biriciktir. Bakılanlar biricik. Kalkıp gitsem gittiğim yerlerde bakacaklarım olacaktır. Dursam burada kaldığım yerde göreceklerim olacaktır. Yaşama aşkımdan değil ama… Yaşamı anlamlı kılan “sanat aşkım” dan…Sanat belki de bir yalandır. Benim uydurduğum ve daha önce de başkalarının uydurduğu…Her aşk da yalan değil mi? Bu yüzden güzel.