Evet yeter artık, silkinelim kendimize gelelim artık. Üzerimizdeki ölü toprağını atalım, geleceğimiz için, gelecekteki çocuklarımız torunlarımız için. Atatürk gençliği için.Şimdi burada UĞUR MUMCU‘nun 24 Kasım 1970 de yani 36 seneyi aşkın bir süre önce yazdığı bir yazıyı hep beraber okuyalım ve şapkamızı önümüze koyup düşünelim gençler. Gençler diyorum çünkü, şimdinin ve geleceğin Atatürkçü’leri sizlersiniz. Bu vatanın bekçileri sizlersiniz. Tabi biz büyükler de üzerimize düşen görevleri yaptık ve halen yapmaya da devam ediyoruz.
ER MEYDANI
Türkiye ilginç günler yaşıyor. Toplum her kesimi ile bir çöküntü içindedir. Cici demokrasinin faturaları artık iflas masasına konmuştur. Egemen sınıfların bütün kirleri ve suçları sergilenmektedir. Devlet örgütü, korku, kararsızlık ve şüphelerle kuşatılmıştır. Herkeste bir bıkkınlık görünmektedir.Yöneticiler, Türkiye’yi yönetemez duruma düşmüşler; işçiler, memurlar, öğrenciler, bakkallar, manavlar, şoförler, bu düzene karşı direnmeye geçmişlerdir. Daha birkaç yıl önce, öğrenci eylemlerine karşı olan memurlar, şoförler ve esnaf, kendi çıkarları söz konusu olunca eylemlere girişmişlerdir. Halkta bir uyanış, bir kıpırdanış vardır.Bu uyanışı, siyasal bilinçle örgütlemek devrimcilere düşen görevdir. Öğrenci eylemleri, elektrik dalgaları gibi, toplumun öteki kesimlerini etkilemiştir. Bir ülkede siyasal iktidarların, yurdu yönetemez duruma düşmeleri, iktidar boşluğu yaratır. Bu boşluk ise, ancak halkın desteğinde bir devrimci yönetimle doldurulabilir. Türkiye böylesine koşullara doğru ilerlemektedir.Artık bu gerçekleri görmek gerekir. Bütün devrimciler, bir devrimci halk yönetimi kurmak için örgütlenmelidirler. Bugün, 1970 yılının Kasım ayında ne yapacağını kestirememiş bir devrimcinin söyleyeceği her söz bir aldatmacadır. Biz kimiz? Kiminle işbirliği yaparız; düşmanımız, dostumuz kim; yarın ne yapacağız; hangi tehlikelerle karşı karşıyayız, sorularına kendi kendine cevap verememiş olanların, en keskin sözlerle devrimcilik yapmalarının da bir anlamı yoktur. Devrimcilik bilinç ister, devrimcilik karar ister, devrimcilik yürek ister.işte er meydanı! Kapalı kapılar ardında devrimcilik yapanlara, meyhane masalarında düzen değiştirenlere, özerklik paravanaları ardında bilgiçlik taslayanlara devrimci demiyoruz, solcu demiyoruz; sosyalist demiyoruz. Bunlar, bu düzenin ayakta kalmasına yarayan yeni bir tutuculuk türü yaratmışlardır.Türkiye’nin hangi noktaya sürüklendiği çok iyi biliniyor. En keskin hedef gösterip, olduğu yerde kalmak; ileri adım atanları kınamak, yeni teoriler keşfetmek, devrimci ey/em/eri yokuşa sürmek değil de nedir acaba?.. Devrimci örgütlenmeyi bir yana bırakıp, soyut kavramlarla, halk dalkavukluğu yapmanın popülizmden de yüzeysel ve geri bir sağcılık olduğuna inanıyoruz.Doktrin bulutlarını, hayal alemlerinde süsleyerek düzen değiştirmiş bir devrimciye tarih şimdiye dek rastlamamıştır. Devrimci, gerçekçidir. Bugün ne yapılacağını, yarın ne yapılacağını bilir. Yüreklidir; örgütçüdür; bilinçlidir.Bir düzen bütün kurumlarıyla bir bütündür. Ya bu düzen tümüyle değiştirilir, ya da bu düzenden yana olunur. Hem düzene karşı çıkmak, daha doğrusu çıkar görünmek, hem de, bu düzenin kurumlarına katolik bağnazlığı ile sımsıkı bağlanmak, açıkça sağcılık demektir, tutuculuk demektir, gericilik demektir. inanmayın güzel sözlere, inanmayın bilimsel sözlerle süslenmiş anlamsız gözleme, inanmayın cici demokrasinin kuş konmaz nezaketindeki ilericilerine! işte kavga, işte meydan. Bu düzenden yana olanlar; evlerinize, kürsülerinize. Babıali patronlarının sütunlarına, meyhanelere!Devrimciler, örgütlenelim, kenetlenelim. Bu kavga bizim. (Devrim, / Aralık /970)