Türk sinema tarihine adını altın harflerle yazdırmış olan bu film maalesef hak ettiği yeri bulamamıştır. Şahsi kanaatim filmin imdb’de değil ilk 250ye ilk 25e ivedilikle girmesi yönündedir. Bu kült yapımın ortaya çıkışı temelde 80li yıllardaki sex furyasında yer almayı reddeden jönlerimizin bir sinema şirketi kurarak 10 film çekmek üzere bir araya gelmesidir. Ancak film o denli büyük bir hayal kırıklığı getirmiştir ki bu şirket ilk yapımla batmıştır. İzzet Günay ‘sinema hayatımın hatırlamak istemediğim bir filmidir’ diyerek durumun vehametini ortaya koymuştur. Remzi Jöntürk’ün yönettiği filmde Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Ekrem Bora, İzzet Günay, Orhan Günşıray, Eşref Kolçak, Selma Güneri gibi isimler bir arada bulunuyor.Bu müstesna yapımda Türk sinemasının en şahane kral ve dahi aslan parçası jönlerinin her biri değişik hikayeleri olan kamyon şoförleri olarak çıkıyor karşımıza. Cüneyt Arkın kendi çocuğuna ötenazi yapmış eski bir doktor, Ekrem Bora son derece klas bir dolandırıcı, Fikret Hakan çocuklara tecavüz etmekten haz alan sapık bir vantrilok, İzzet Günay annesini doğramış gariban bir tip, Orhan Günşiray ise başı beladan kurtulmayan bir zamparadır. Filmin teması tarafımdan 4 defa izlenmesine rağmen tam olarak belirlenememekle birlikte temelde kamyon şoförlüğü yapmakta olan kahramanlarımızın uyuşturucu işine bulaşarak polisle başlarının belaya girmesi ve şebekenin başını bulabilmek için girdiği maceralardan mütevellitdir. Film İstanbul’dan Beyrut’a kadar uzanan bir coğrafyada geçer ki bu arada aklınıza gelemeyecek denli absürt konuşmalar ve aktiviteler gerçekleşir. Bu arada mola yerinde Türk bayrağını yere atan Amerikalı turist budaklı odunla dövülerek milliyetçilik mesajları verilir. Yine mola yerinde İtalyan baba artık acıkıp ağlayıp sızlayan çocuğuna kıyamayarak garsona şöyle seslenir;-ağlama bambino, nerde kaldı bizim makarino?Bir ara bir köye uğranır. Ölen bir kamyoncu arkadaşlarının muskasını boynuna takan İzzet Günay kör anneyi kandıracaktır. İzzet Günay’ı kayıp oğlu sanan yaşlı ve kör bir kadının evinde kalırlar bir süre. İzzet Günay annesini öldürmüştür ya kadının sıcak ilgisi bunu daraltır bayıltır. Burada kadının-neden konuşmuyorsun oğul?demesi üzerine Fiko sinema tarihine geçecek bir vantrilokluk sahnesi yapar. Burada bir de köy öğretmeni bulunur. Zira köy varsa mutlaka şehirden gelme bir öğretmende bulunur ki bu Selma Güneri’dir. İyiliksever öğretmenimiz oğlunun yokluğunda bu yaşlı kadınla da ilgilenmektedir. Ancak Cüneyt Arkın yani Fahrettin (filmde ne hikmetse gerçek isimlerini kullanmıştır herkes) yüksek çekim potansiyelli çehresi, ultrasonik ses tonu ve akıl almaz cazibesi ile öğretmeni kendine aşık eder. Sonra yanlış değilsen ağanın oğlu mu kendisi mi öğretmene aşıktır ortalığı velveleye verir ve süper Ekrem devreye girerek yalan dolan çeklerle adamları katakulliye getirir. Şimdi sıra ne alakası var bilinmez ama uyuşturucu çetesini çökertmektedir. Bu arada grup büyük ihtimalle narkotikten herhangi bir Kemal Komiser tarafından takip edildiğinden olsa gerek acilen sınırı geçmek telaşındadır. Ancak bulundukları yer doğu ve güneydoğudan ziyade tam anlamıyla iç Anadolu taraflarındadır ki bu kostümlerden ve konuşmalardan açıkça sezilmektedir. Neyse bunlar köy evinde tatlı tatlı ağa ve adamları ile boğuşurken Fikret Hakan küçük bir gezintiye çıkar. O esnada okuldan dönen küçük Ayşecik -sanırım uçurumdan atlayarak intahar ediyordu- dereye düşer. Neyse ki Cüneyt Arkın’dan öğrendiği suni teneffüs yöntemiyle sahil güvenlikten cankurtaran lisansı almış olan Fikret Hakan o sırada oradadır ve küçük kıza hayat öpücüğü vermek üzere harekete geçer. Bu sırada köyde kızın kaybolduğu hikayesi hızla yayılmaktadır ve filmin en zekisi olan Cüneyt Arkın -ki kendisi bir zamanlar sağlık ordusunun neferliğini yapmak üzere tıbbiyeyi bitirmiştir- hemen olayı kavrar ve dere kenarına doğru koşarak gider. Fikret Hakanı suni teneffüs yaparken görür ancak o kıvrak zekası ile kıza saldırdığını düşünür. Vahşi köy halkı da bu sırada adamların peşine düşmüştür. Fikret Hakan namı diğer Fiko -kendisi sübyancı vantrilok ve dahi epilepsi hastasıdır- bu sırada şiddetli bir krize tutulur zira kendisi köpürmektedir. Cüneyt Arkın onu öldürmeye geldiği halde aniden fikrini değiştirip sırtladığı gibi linçci köylüden kaçırır. Ancak Fiko ilginç bir rol seansı ile korkudan ölür. İşte o an Fahrettin insanın midesini bulandıran sosyal mesaj içerikli bir konuşma yapar. Şöyle de bir şey der;-linç bu linç liiiiiinnnçççççççSınırdan geçerken Orhan Günşiray mayına basar. Bir paket bisküvi, su ve porno dergiyi yanlarında taşımakta olan grup ona bırakıp yollarına devam eder. Uyuşturucu kaçakçılarının ininde Orhan Günşiray tekrar karşımıza çıkar ve garip mizah anlayışının manasını analiz etmek için FBI, KGB, MOSSAD yardımına rağmen başarısız olduğumuz şu replikler çıkar ortaya ;-Bisküviyi yedim, suyu içtim, ama bu (porno dergi) işe yaramadıAllahtan orada Orhan Günşiray’ın eski sevgilisine rastlanır ve o da ekibin kurtulmasına yardımcı olur. Şebeke çökertilir. İşte asıl ilginçlik bundan sonra yaşanır. Ekip dönüşte nedendir bilinmez mayın tarlasına girer. Oysa o tarladan daha önce sağ salim geçmişlerdir. Tek tek bilerek yürürler ve ölürler. Selma Güneri tarlaya doğru ilerlediğinde Cüneyt arkın bağırarak (ciğerlerini parçalarcasına bir bağırmaktan söz ediyorum burada)-‘Sen öğretmensin. En son öleceksin. Yeni nesiller yetiştireceksin der.’İşte akılda kalan bazı garip replikler;-emekliler emekleyerek yürür, davran be deli gönül. (eşref kolçak)-ekrem bora: “ben herşeyimi güvenden kaybettim,erkek adam kadına güvenmez”-cüneyt arkın: “o senin anlayışın”-ekrem bora: “benim anlayışım seni öldürmektir”Not1; Orhan Günşirayın porno dergi ile ilgili esprisi an itibarı ile çözülmüştür. Kendisi sevgilisini pavyondan almak için uğraşırken erkekliğini yitirmiştir. Bu sahneye alttaki linkten ulaşılabilirNot2; Helikopterli polis gücünden kaçmak isteyen ekip bir sahnede kumların içine gömülerek çölde onlardan kurtulur bu sahnede bize Akira Kurosawa kulakların çınlasın dedirtir.http://www.imdb.com/title/tt0460043/http://www.cuneytarkin.com.tr/FilmDetails.aspx?Fil=223