İlkokulda bir klişe olarak hepimize ezberletilen, Türkiye’nin konumu itibariyle bir köprü görevi gördüğü tespiti, siyasi arenada içi boş bir böbürlenmenin, bakın bizsiz yapamazlar ha hezayanının çıkış noktası olmuştur ve tüm bu safsatalar Türkiye’yi gidemeyenlerin ülkesi konumundan pek kurtaramamıştır.Son on yıldır, belki de daha fazla, Türkiye köprü görevini ezber bozan bir şekilde devam ettirmekte sessiz sedasız. Her yıl pek çok insan Türkiye’ye kaçak giriş yapıyor ve bekleyişleri başlıyor. Şanslılarsa, bekleyiş uzun sürmez, paralarını kaptırmaz ve polise yakalanmazlarsa anlamında bir şans bu, çok geçmeden Yunanistan’a -yine gizlice- geçmeyi başarabiliyorlar. Pek okadar şanslı olmayanlar içinse hayat bir kamyon arkasında bitebilir ansızın veya istenmedikleri bir ülkede yaşam sürdürülmeye çalışılabilir veyahut hergün gitmeyi umut ederek, her yeni günün bir fırsat getirmesini bekleyerek küçücük odalara sığınılabilir.Ancak İngiltere başbakanının önderliğinde Avrupa liderleri, Türkiye’yi süslü demeçlerle bu işi sıkı tutmaya ve geçit vermemeye yüzsüzce davet ettikçe, umut bu insanlar için azalıyor. Avrupa daha hala hesabını vermediği ve kirli ellerini çekmediği kolonilerinden beslenerek zenginleştiğini unutmuş, fakir halkı istemiyor. Kimsenin aklına o fakir halkın nasıl fakir düştüğünü sormak gelmiyor. Zira konu onlar olunca geçmiş geçmişte kalıveriyor.