Biraz geçmişten bahsediyorum, nezarethanelerin henüz çok insani olmadığı, göz altı süresi, bedava baro avukatı, kamera sistemi gibi yeniliklerin uygulamaya geçtiği ama henüz her polis merkezinde uygulanmadıgı dönemlerden.Oturulacak yer olmayan,buz gibi ama her saniye dolup taşan hiç boş kalmayan nezarethanelerden. Nezarethane ne kadar kötüyse içi o kadar dolu, yankesicisi,kapkaççısı, sarhoşu,hapçısı tıka basa dolu. Kadınlarla erkekler bir araya konmuyor, kadınlar Dolapdere’nin, Kasımpaşa’nın, Hacı Hüsrev’in yankesicileri, hapçıları onlar biraz daha iyi durumda yakınları battaniyelerine kadar getiriyor, gece sabaha kadar yiyip ,içip şarkılar söyleyerek yatıyorlar. Erkek gözaltındakiler sürekli ayakta, kimi öksürüyor kimi sigara istiyor …Alışamamıştım nezarethanelere, hapishane yine insanca ama burası dört duvar taş diyordum. Ama göza almışlar orada kalmayı, duvarlara yazılar kazınmış hala gözümün önünde, kimisi sevgilisinin adını, kimi kendi adını, kimisi kimbilir kaç kere gelmiş her gelişinde tarih atmış. Kemerlerine kadar alıyoruz bu duvarları neyle kazıyor bunlar şaşırıyor insan. Duvarlar da kanla bile yazılar var, bazısı komik bazısı kızdırıyor bazısı güldürüyor.Elli elli yüzbiz DolapdereliyizCeketimizi atarızyol üstünde yatarız.karakol meyhanemizhapishane evimizkelepçe kol saatimizpolis bekçi köpeğimiz…Gibisinden genellikle küçük yaştakilere ait anlı şanlı cümleler, nezarethanelerde bizim bile dikkatimizi çekerdi. Yıllar geçti artık nezarethaneler Avrupa standartlarında, kameralarla izleniyor, her an denetim altında, zanlıların hakları uygulanıyor ,temiz,sıcak,oturacak yeri olan yerler. Suçlu da olsa, suçu ispat edilene kadar masum da olsa aynı haklardan faydalanıyorlar. Aklımda hep eski sakinleri var taş duvarların, o yazıları yazanlar şimdi ne yapmakta.Bunun cevabı biraz bizde saklı, seneler sonra bile ne yaptıklarını merak ettigim kişilerin çoğu 18 yaşın altındaydı(çocuk suçlular)Yıllar ne kadar geçse de suç oranı değişmiyor, artıyor, çocuklar hep suçun içinde ,yaşlarından dolayı hapse atılmadıgı için yankesicilik yaptırılan çocuklar devlet tarafından sosyal hizmetlere ait yuvalarda alıda konulsa bir şekilde yolunu bulup kaçıp,tekrar kendilerini kullanan ailelerine gidiyorlar.(bunun için ciddi yaptırımlar yapılıyor) Bunun en iyi yolu evlatlarını sürekli suç makinesi olarak kullanan aileleri, kendileri olay mahallinde olmasalar bile , alınıp caydırıcı cezalara maruz bırakmaktır. Devlet tarafından alıkonulan çocuklar zorla da olsa okutularak topluma kazandırılmalı, tabi burada çocukları topluma kazandırmakla görevli yetkililerin sabrı, vicdanı agır basıyor. Ülkemiz bu yolda ilerlemeye başladı inşallah sonuca ulaşır. Bu arada sadece git şunu bunu çal demekle de olmuyor, aileleri tarafından suç işletilmese de gördükleri baskı sonucu evden kaçan, sokaklara düşen yaşamak için çalan, tiner koklayan gerekirse kan döken çocuklarımızın sayısı azımsanamaz. Aman biz çocuklarımıza suç işletmiyoruz, biz Hacı Hüsrevli degiliz demekle olmuyor, çocuklarımız üzerinde ki baskı oranımızı, ilgi ,sevgi seviyemizi sorgulayalım, yeterli miyiz, eksik miyiz karar verelim. Bunları bilmek için ana-baba olmaya bile gerek yok, nerede fazlayız, nerede eksigiz bilirsek ,çocuklarımızı daha iyi koruruz. Suçtan korumak sadece onları hırsızlıktan, kötü arkadaşlardan korumakla da olmuyor.