bildirgec.org

hapishane hakkında tüm yazılar

Suçlu Kadınlar ve Hüznün ve Tebbessümün Ortak Yüzü: MONA LISA

firatocal | 26 July 2010 12:20

Öyle bir kadın düşünün ki , hangi ruh halinde olursanız olun , o , sizi anlayan ve kalbinizin sesi olup , duygularınıza tercüman olan büyülü bir kadın olsun… Eşsiz güzelliği ile düşler sofranızın baş köşesine kıvrılıverdimi , masum ama bir o kadar büyüleyici etkisiyle , dertlerinizi ve acılarınızı silip atan , aşkın gücüne inananların azizesi , eşsiz ve benzersiz , Mona Lisa

Leonardo Da Vinci ‘ nin çağları aşan başyapıtı olmasının ötesinde , yüzündeki kaotik duyguların yegane anavatanı , kadın ruhunun da şifreli anahtarı o…

Yüzyıllardır çözülemeyen mütebessim ifadesi kimlere ilham kaynağı olmadı ki… Hangi aşıkları dile döküp , sevgilileri karşısında el pençe divan durdurmadı ki… Kadının gizemli ruhunun asla çözülemeyecek Tanrısal güçle saklanmış şifreleriydi , kah gülümseyen kah hüzünlü o eşsiz yüz ifadesi…

Ama bilimin soğuk eli bu metafizik sıır perdesini araladı aralayacak… Yapılan araştırmalar Da Vinci ‘ nin kullandığı onlarca boya katmanıyla bu sihirli etkiyi yakaldığını gösteriyor… Henüz incelemeler tam olarak bitmiş değil… Ama yine de anlıyoruz ki , sanatın gücüyle yarattığı onlarca maske , bizi o eşsiz yanılmanın lezzetine itiyor…

evlerden uzak yerler

nazokiraze | 15 January 2010 13:41

Thames Nehri kıyısında turistlerin ilgisini çeken Londra Kulesi (Beyaz Kule) pek çok esaret,idam ve işkenceye sahne olmuş tarihi bir yapıdır.

VI. Henry’in kapatılıp öldürüldüğü (Güller Savaşı),Anne Boleyn’den Birinci Elizabeth‘e,dokuz günlük kraliçe Leydi Jane Grey‘e pek çok tarihe mal olmuş kişiler bu kuleye kapatıldı, kimileri başını kaybetti kimileri kurtularak saltanatına devam etti. Efsanelere göre onbirinci yüzyılda yapılan kulenin harcına kanlar karışmıştır, kesik baş veya hayalet hikayeleri Londra Kulesi ile özdeşleşmiştir.İngiliz deyimi olan kuleye gödermek, hapise yollamak demek oluyor. Hükümdarlar ve soyluların idamı genellikle kule içinde yapılırdı, halktan kişiler kule dışına layık görülürdü.

suç ve ceza.

taha3045 | 16 April 2009 16:22

Biraz geçmişten bahsediyorum, nezarethanelerin henüz çok insani olmadığı, göz altı süresi, bedava baro avukatı, kamera sistemi gibi yeniliklerin uygulamaya geçtiği ama henüz her polis merkezinde uygulanmadıgı dönemlerden.

Oturulacak yer olmayan,buz gibi ama her saniye dolup taşan hiç boş kalmayan nezarethanelerden. Nezarethane ne kadar kötüyse içi o kadar dolu, yankesicisi,kapkaççısı, sarhoşu,hapçısı tıka basa dolu. Kadınlarla erkekler bir araya konmuyor, kadınlar Dolapdere’nin, Kasımpaşa’nın, Hacı Hüsrev’in yankesicileri, hapçıları onlar biraz daha iyi durumda yakınları battaniyelerine kadar getiriyor, gece sabaha kadar yiyip ,içip şarkılar söyleyerek yatıyorlar. Erkek gözaltındakiler sürekli ayakta, kimi öksürüyor kimi sigara istiyor …Alışamamıştım nezarethanelere, hapishane yine insanca ama burası dört duvar taş diyordum. Ama göza almışlar orada kalmayı, duvarlara yazılar kazınmış hala gözümün önünde, kimisi sevgilisinin adını, kimi kendi adını, kimisi kimbilir kaç kere gelmiş her gelişinde tarih atmış. Kemerlerine kadar alıyoruz bu duvarları neyle kazıyor bunlar şaşırıyor insan. Duvarlar da kanla bile yazılar var, bazısı komik bazısı kızdırıyor bazısı güldürüyor.

Yeşil Yol / The Green Mile…

| 05 March 2009 15:26

YEŞİL YOL / THE GREEN MİLE
Yönetmen: Frank Darabont
Senaryo: Frank Darabont, Senaryo (Kitap): Stephen King
Oyuncular: Tom Hanks, David Morse, Bonnie Hunt, Michael Clarke Duncan, James Cromwell, Sam Rockwell,Barry Pepper
Görüntü Yönetmeni: David Tattersall
Müzik: Thomas Newman

foto: www.forumojen.com

Film, 1930 yıllarının Amerika’sında bir cezaevindeki yeşil yolu anlatır.
“Yeşil Yol”; mahkûmların idama gitmeden önceki yolları, yani elektrikli sandalyeye bağlanmadan önceki geçtikleri yol, hissettikleri son duygular, son iç çekişler ve son yaşanmışlıklar. Film, eski başgardiyan Paul’un yaşlılar evinde ki bayan arkadaşına unutamadığı bir mahkûmu, iri yarı, zenci John Coffey’in öyküsünü anlatır. Bu mahkûm, iki küçük kız kardeşe tecavüz ederek öldürmekle suçlanmış ve bu sebeple yeşil yola girmiştir. Aynı zamanda bu mahkûmun inanılmaz bir yeteneği vardır. Bu yeteneği; her tür hastalığı dokunuşları ile iyi edebilmektedir. Bu sayede, Paul’un idrar yolu rahatsızlığı ve hapishane müdürünün kanserden ölmek üzere olan eşinin hastalığı son bulur.

felon – suç çıkmazı

nazokiraze | 12 January 2009 10:58

Bu yıl en beğendiğim filmlerden biri Felon. Ülkemizde Mahkum veya Suç Çıkmazı olarak izlenen film, izleyicilerden iyi not alan yapımlardan biri.

Kız arkadaşı ve oğlu ile mutlu yaşayan bir adamın bir şanssızlık sonucu hapishaneye düşmesi ve oranın acımasız şartlarına göre yaşamasını anlatan filmde; hapishane dövüşleri, terör estiren gardiyanlar, en kanlı katillerin iç dünyası ve hapishanenin dışardan görünmeyen yüzü anlatılıyor.

YILMAZ GÜNEY: “Vatanından Çok Uzakta, Sürgünde Ölen Sinemacı”

| 05 December 2008 11:17

Akdeniz’in şirin bir köyünde (Yenice/Adana) Pütün soyadı ile dünyaya gelen Yılmaz Güney (1937-1984), sefalet içinde büyüdü. Köy hayatından kurtulup üniversitede iktisat fakültesinde okumayı başardı. Genç yaşta devlet yönetimi ile çekişmelere katıldı. Güney, 1958 yılında “Üç Bilinmeyenlerin Eşitsizlik Sistemleri” adlı öyküsü yüzünden komünizm propagandası yapmakla suçlandı ve 1961 yılında yargılanarak, 18 ay hapis ve 6 ay sürgün cezasına çarptırıldı. Bu hüküm ile yönetmen yardımcılığı, senaryo yazarlığı ve başrol oyunculuğuna kadar geldiği sinema kariyeri yarım kaldı.

Yılmaz Güney, yüzden fazla macera filminde oynadı. “Türk Sinemasının Çirkin Kralı” lakabı ile sevildi.
1966 yılında senaryosunu yazıp aynı zamanda oynadığı, Lütfi Akad’ın yönetiminde çekilen “Hudutların Kanunu” adlı filmi, Güney’in sinema kariyerinde dönüm noktası oldu. Film, büyük beğeni topladı.

Hayatımı Değiştiren Filmler – 2 Alkatraz Kuşçusu

izlandadakar | 04 October 2008 11:38

Alkatraz Kuşçusu filminde Burt Lancaster
Alkatraz Kuşçusu filminde Burt Lancaster

Orjinal adı “Birdman of Alkatraz” olan Alcatraz Kuşçusu, 1962 yılında John Frankenheimer ‘ in yönetmenliğinde çevrilen, 147 dakikalık siyah-beyaz görüntüleriyle kült haline gelmiş, adeta ” gölgelerin şiiri ” nitelemesini hakkeden benzersiz ve insanın yüreğine dokunan bir filmdir. Film sonradan renklendirilmiş olsa da, siyah-beyaz görüntüleri değerini asla kaybetmemiş, aksine filmin büyüsünün nereden kaynaklandığını bizlere hatırlatmak istemiştir.

Film gerçek bir öyküden yola çıkmış olup, mahkum Robert Stroud rolünde Burt Lancaster’ i keyifle izlememize neden olurken, Elmer Bernstein’ in Alkatraz koridorlarında yankılanan müzikleriyle de, bizleri mahkum hücrelerinde düşsel bir yolculuğa davet ediyor.

Geceyarısı Ekspresi

emrextreme | 04 October 2008 09:37

Geceyarısı Ekspresi

Yönetmen : Alan Parker

Oyuncular : Brad Davis, Irene Miracle, Bo Hopkins, Paolo Bonacelli, Paul L. Smith

-Özet-

Film Billy Hayes‘in uyuşturucu madde kaçırırken havaalanınında yakalanmasıyla başlıyor. Mahkeme sadece taşıma suçundan yargılayıp 4 sene hapis cezası veriyor. Daha sonra bu hapis cezası 4 sene sonunda, çıkmasına 53 gün kala 30 yıla çevriliyor. Billy’de bunun üzerine ağzına geleni söyleyip hapse geri dönüyor. Daha sonra çaycının üzerinde uyuşturucu buluyorlar. Çaycı suçu Billy’nin arkadaşına atıyor. Bunun üzerine Billy galeyana gelip çaycının dilini ısırarak koparıyor. Billy’yi delilerin tutulduğu ayrı bir bölüme alıyorlar. Daha sonra Billy’nin kız arkadaşı Billy’e fotoğraf albümü içinde saklı bir miktar para getiriyor. Billy bunu rüşvet olarak kaçmak için kullanıyor. Gardiyan parayı alıyor fakat kaçmasına izin vermiyor. Bir odaya götürüp dövmeye başlıyor. İtişme sonucu gardiyanın kafasına askılık girip ölüyor. Billy de hapishaneden kaçıyor.

Konu olarak aslında klişe gibi dursa da anlatım tekniği olarak çok etkileyici bir film. Olayları dramatize etme biçimi çok başarılı. Adama gerçekten acıyorsunuz. Ben filmi çok başarılı buldum. Peki bu kadar güzel bir filmde ki yanlışlıklar neler?

– Birincisi başta gerçek bir hikayeye dayalı demesi fakat kitabı okuduktan sonra filmin %80’inin kurgu olduğunun anlaşılması.
– Filmin en başındaki Kıbrıs kuşatmasıyla ilgili diyalog (henüz film başlamadan geçen)
– Türkçe konuşulması gereken bazı yerlerin Maltaca konuşulması
– Çoğu yerdeki Türkçe konuşmaların anlaşılmaz olması
– Mahkum olan Türklerin canavar gibi gösterilmesi
– Hapishanede mahkumlar birbirini arkadan bıçaklayıp kaçıyorlar. Bunun adı da Türk intikamıymış.
– Meşhur mahkeme sahnesinin tamamı (muhtemelen yapımcıların özel isteği gibi geldi bana)
– Deli koğuşunun zombi mahzeni gibi olması
– Kaçma sahnesinin çok basit olması