
Hakikat, ortada bir hakikat bulunmadığını gizlemeye çalıştığından – simülakrların hakikati gizleme şansı yoktur. Simülakrlar hakikat demektir. (ekleziast)Baudrillard ismini duyuran, yazarın Simülakrlar ve Simülasyon yapıtıdır.Bu kitabında simülasyon kavramının ayrıntılarına değinen Baudrillard, diğer kitaplarında ise simülasyonu diğer kavramların içinde incelemiştir. (Örnekler kaynaklarda vardır.)Simülasyon kavramından önce Baudrillard kimdir, buna bakalım. Ardından teorisine geçeceğim makalede, en sonda da, eleştirellerin savunularına değindim.JEAN BAUDRİLLARD KİMDİR?
1929′da, sıradan bir devlet memurunun çocuğu olarak Fransa’da, Reims’te doğdu.Kısa bir dönem tiyatro oyunlarını çeviren yazar kendini Sorbonne Üniversitesi’nde buldu ve Almanca okumayı seçen Jean, ailesinde üniversiteye gitmiş olan ilk kişiydi. Cezayir sorunu yaşamını etkiledi ve bu sosyolojiye yönelmesine neden olacaktı.

Mezun olmanın ardından eğitim kurumlarında Almanca öğretmiştir. 1950’de Almanca öğrettiği bu dönemde, doktora tezine de (sosyoloji üzerine) devam etti.1966’da doktora tezini bitirdi, tezinin başlığı ise “Thèse de troisième cycle: Le Système des objets” olarak seçti.1966ve Eylül ayında Université de Paris-X Nanterre’de (Nanterre Üniversitesi – Paris-X) akademik kariyerine başlamış oldu.Bu durum yıllar sonra kendi ismini taşıyan bir kürsünü inşa edecekti ve henüz bilmiyordu.1968’deki öğrenci eylemlerine yandaş oldu. Bunun üzerine Yapısal Marksizm ve medya teorileri ile ilgilendi.(Ne var ki, Baudrillar ’ın kaderinde ana akım medya taraftarı yazar damgası yemek yer alacaktı ve söylemlerini eleştirenler hemen bu yaftalamayı öne süreceklerdi. Günümüde de hala durum böyledir. Aşağıda değinilmektedir.)1972’de aynı üniversitede, profesör oldu, sosyoloji öğretmeyi tercih etti. Yalnız diğer proföserlerden farkı onun sosyolojiyi siyasetle, felsefeyle ve iletişim bilimleriyle harmanlamasıydı.İşte bu özelliği de Jean Baudrillard’ı herhangi bir profesör olmanın dışında marka yapacaktı.1987’dan 1990’a kadar Université de Paris-IX Dauphine’de (Dauphine Üniversitesi – Paris-X) kaldı.Jean Baudrillard 6 Mart 2006’da hayata veda etmiştir. Fransa’da kendine ait bir kürsü, ardında da birçok eser bırakmıştır. Bunlardan söyleşileradını taşıyan eseri ülkemizde bulunmamaktadır. Eserleri burada:BAUDRİLLARD ve SİMÜLASYON KURAMIGerçek simülasyona dönüştü. Buna yol açansa kültür endüstrisinin kendisidir. Yaşadığımız evren simülasyon evrenidir.Biz çoktan gerçek olanı kaybettik. Günümüzde simülasyon ‘Ben gerçeğim’ ideasında bulunarak, bize kendini gerçek olarak tanıtmaktadır.

Oysa gerçek, gerçek ideasında bulunmayandır.Gizlemek (dissimuler), sahip olunan şeye sahip değilmiş gibi yapmak; simüle etmek ise sahip olunmayan şeye sahipmiş gibi yapmaktır.Bir hastalığı simüle eden kişi kendinde bu hastalığa ait semptomlar görülen kişidir.Öyleyse ‘mış’ gibi yapmak (feindre) ya da gizlemek (dissimuler) gerçeklik ilkesine bir zarar vermez.Gerçekle gizlenmeye çalışılan arasında bir fark vardır. Oysa simülasyon ‘gerçekle’ ‘sahte’ arasındaki mesafeyi yok etmeyi çalışmaktadır.Tanrı dahi simüle edildikten yani Tanrıya olan inanç, göstergelerine indirgenebildikten sonra gerisini varın siz düşünün!- derin bir gerçekliğin yansıması olarak imge = olumlu imge. Ayin.- derin bir gerçekliği değiştiren ve gizleyen imge= olumsuz imge. Kötü büyü.- derin bir gerçekliğin yokluğunu gizleyen imge. İmge aracının yerini almaya çalışır. Büyüleme aracı olmaya çalışır.- gerçekliğin hiçbir çeşidiyle ilişkisi olmayan yani kendi kendinin saf simülakrı olan imge = simülasyon. İmge artık görüntü düzenine ait değildir.

Bir şeyleri gizleyen göstergeler aşamasından gösterilecek bir şey kalmadığını gizleyen göstergeler aşamasına geçiş bir dönüm noktasıdır.BAUDRİLLARD’IN FELSEFESİBugünün siyasi ve ideolojik yapısını açıkladığı kadar da kültür endüstrisinin getirdiği saydam ve homojen dünyayı bir yandan yok saymıştır.Bu söylemi simülasyon olarak literatüregeçerken, onu ünlü yapan etkenlerden olmuştur. Post yapısal söylemleri yeni bir bakış açısı kazandırırken dünya hakkında düşünme biçimlerine farklı bakış açısı kazandırmış; bu nedenle bir çok bölümde BAUDRİLLARD makaleleri analiz edilmiştir.Günümüzdeki tüketim bilincinin de bilinçten daha çok bilinçsizlik olduğunu aktaran yazar, söylemlerinde özgürlüğün olmadığını dile getirir.Özgürlük sandıklarımızın ise bize sunulanlar arasında tercih yapmak olduğunu vurgulamış; bu kısır döngüye de özgürlük ve yaşam dediğimizi ve bu süreçte düşünmeyi hepten red eder şekilde yetiştirildiğimizi ileterek asıl eleştirel söylemlerini tarihe yazmıştır.BAUDRİLLARD: ‘SİMÜLASYON ÇOK TEHLİKELİDİR’Yasalara karşı gelmek ya da şiddete başvurmak pek önemli bir şey değildir, çünkü onlar yalnız gerçeğin bölüşülme biçimiyle ilgilenmektedir.Oysa simülasyon çok daha tehlikeli bir şeydir çünkü hep nesnenin ötesine geçmeye ve düzenle yasanın aslında simülasyondan başka bir şey olamayacaklarını anlatmaya çalışmaktadır.Simülasyon sürecinin yaratılmasınıimkansızlaştıran şey, ortalıkta gerçekten başka bir şey göremeyen; başka bir şey düşünemeyen düzenin varlığıdır.BAUDRİLLARD: ‘GERÇEĞİN TEPKİSİZLEŞTİĞİ YERDE SİMÜLASYON VARDIR.’Simülasyon her zaman gerçeğe saldırmaktan yanadır.Bu giderek içinden çıkılmaz bir duruma dönüşmektedir, çünkü simülasyon yalıtılması giderek güçleşen hatta imkansızlaşan bir olguya dönüşmektedir.Bunu başarmasını sağlayan şey ise gerçeğin tepkisizliğidir.Çağımızdaki temel hastalığın adı: Gerçeğin üretimi ve yeniden üretimi denilen şeydir. Bu yüzden ‘maddi’ üretimin bizzat kendisi hipergerçek bir şeye dönüşmüştür.Medium gerçeğin içine yayılmış ve dağılmış olduğundan algılanması imkansızlaşmıştır.Davranışlarımızın en önemsizi dahi nötralize edilerek, anlamsız birbirinden hiçbir farkı olmayan eşdeğerli göstergeler tarafından belirlenmektedir.BAUDRİLLARD’IN KİTAPLARINDAN YARARLANILARAK, BAUDRİLLARD’IN KİMİ KAVRAMLARI YORUMLAMA ŞEKLİNE ÖRNEKLER
SAVAŞLAR ve SİMÜLASYONMedya ve kitle iletişim araçlarına dair eleştirileri de diğer düşünceleri kadar çarpıcıdır.Birinci Körfez Savaşı’nı tanımladığı ve tarif ettiği konuşmalar tüm dünyada yankı uyandırmış olan BAUDRİLLARD, savaşı da sanal bir savaş olarak betimlemiş ve şöyle açıklamıştır:’Savaş kan ve dehşet görüntülerinin olmadığı bir reyting oyunu haline dönüşmüştür.Öyle ki, akşam işten evlerimize geldiğimizde yemeklerimizi yedikten sonra bacaklarımızı sehpaya uzatıp çaylarımızı yudumlarken, dizinin devamını seyreder gibi sakin ve o rehavetle bugün savaşta ne oldu bakalım bir dediğimiz bir duruma dönüşmüştür.Acıları duyumsamadığımız, empatiden yoksun kaldığımız, iliştirilmiş (sözde) gazetecilikle gerçekleşen haberlerde haber niteliği taşıyan bir şey yoktur. Artık haberler de savaşlar da sadece simülasyondur.Parlayan ışıkları savaş diye seyreden bizler, savaşın çok uzağındaymış gibi gece kameralarıyla çekim yapan yeşil ekranda; koşan askerleri görürüz sadece.Bu sahnelerde ölen siviller yoktur, çocuğunu kaybeden babanın ağlamasını haberci çekemez. İşte bu yüzden savaşlarda gerçekliğini yitirmiş durumdadır. Sadece simülasyona dönüşen ‘bu savaş’ diye izlettirilen ve izlediğimiz savaşlar söz konusudur.Bizler bu simülasyona gerçek diyoruz. Bizim gerçeğimiz simülasyonla yer değiştirmiş durumdadır. Gerçek çoktan yerini simülasyon alanına devretmiştir.’Nükleer ve SimülasyonTruva’da nasıl bir savaş olmadıysa günümüzde de bir atom savaşı olmayacaktır. Atomik silahların giderek karmaşıklaşan yapısıyla birlikte nükleer bir toza dönüşme ihtimalimiz de giderek bir bahaneye dönüşmektedir.– Çünkü giderek karmaşıklaştırma işi, konulmuş tüm hedefleri daha şimdiden aşıp geçmiş olduğundan artık olmasıyla olmaması arasında bir fark kalmayan bir semptoma dönüşmüş gibidir. –Nükleer bir tehlikenin yarattığı tehlikeden çok nükleer bir felaket simülasyonunun içine yayılarak, gelişmektedir. Simülasyon her zaman gerçekten daha çok tehlikelidir.İnsanları hayrete düşüren bir adamın uzayda yürümesi değil; teknik programlamayla, manipülasyonun düzeyidir.Bu akış düzeninin içkinleşmiş büyüleyiciliğidir. İnsanların olasılıklara hakimiyeti ve kusursuz bir norm düzeni karşısında büyülenmedir.Bu korku içtepiden yoksun ölüme benzeyen modelin yarattığı kaygıdır. Karşı gelmeden kaynaklanan bir cazibeye sahip düzen hala ahlaksız bir düşsel üretmeye çabalarken; norm büyüleyerek, şaşırtarak ve dondurarak her türlü düşsele karşı çıkmaktadır.Tarih, yitirdiğimiz gönderenler sistemidir.Sinema ve SimülasyonSunduğu güncel ürünlere bakılacak olursa sinemanın teknik açıdan giderek mutlak gerçeğe yaklaştığı yani gerçeği tüm sıradanlığı, hakikati tüm çıplaklığı ve can sıkıcılıyla verdiği hatta tekniğin sağlandığı kendine güven duygusuyla gerçeğin kendisi, hemen şu anda burada olanın ta kendisi yani anlamsız birşeye dönüşerek görülmemiş bir çılgınlık modeline dönüşmüş olduğu görülmektedir.Sinemanın gücü Pentagon’la , hükümetlerin gücüne eşit hatta onlardan daha büyüktür. ‘Kültürel üretim’ anestezisi dahi her türlü kültürün anestezisidir.Yitirilmiş nesne ( yani biz) nasıl anlamını yitirmekte olan gönderen sistemi tarafından büyülenmişse(k), sinema da yitirilmiş bir nesne olarak kendi kendisi tarafından büyülenmiştir.Geçmişin gerçekliğine, geçmiş ya da günümüzden bir sahneye negatif anlamda sadık kalma; geçmiş y da günümüze ait mutlak bir simülakrın kusursuz ve yeniden sunumu tüm değerlerin yerini almıştır- bizler de bunun suç ortaklarıyız ve durumun tersine çevrilmesi olanaksızdır.Çünkü sinema tarihin ortadan kaybolmasına ve arşivin egemenliği eline geçirmesine bizzat katkıda bulunmuştur.Hipermarketler ve SimülasyonSeçip alma merkezleri olan hipermarketler toplumsallık biçiminin gelişmekte olduğu hiper alanlara doğru yönlendirmektedir.Özgürlük adı altında dünyamızın ve dünyamızı genişletme potansiyelimizin satın alma gücümüz kadar olduğu metin altında verilir ve ‘Daha fazla satın alırsan o kadar özgürsün bu hayatta’ iletisi; metnin altında, bilince sunulur.

KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI (KİA) ve SimülasyonHer geçen gün daha çok haber bilgiye karşın giderek daha az anlamın üretildiği bir evrende yaşıyoruz.Haberin anlam ürettiğini sandığımız sırada aslında tersi olmaktadır. Haberi içeriği ve toplumsalı yok etmektedir. İki nedeni vardır:
1- İletişim kurmak yerine sahneye koyduğu iletişim oyunu içinde kaynayıp gitmektedir.2- Haber araçları ve haber bombardımanının toplumsal yapıyı bozmaları engellemektedir.İletişim araçlığı konumunun kazandıran şey mesajdır.Bu içeriklerin için için kaynaması, anlamın emilmesi, iletişim aracın giderek anlamsızlaşması, iletişim diyalektiğinin tamamıyla modelin tamamıyla kısır döngüleşmiş biçimi içinde eriyip gitmesi, toplumsalın kitleler içinde yokoluşu insanda bir felaket duygusu yaratarak, umutsuzluğa kapılmasına neden olabilir.Hepimiz kudurmuş anlam ve iletişim idealizminin yani anlama dayalı idealist bir iletişim peşinden gittiğimiz için doğal olarak bu perspektif doğrultusunda ölümümüz de anlamın elinden olacaktır.Kitleleri büyüleyen şey iletişim araçları mıdır yoksa kitleler mi iletişim araçlarını bir gösteri aracı olmaya zorlamaktadırlar?Cinsellik ve SimülasyonCinsellikbir vücudu vücut yapan şeydir. Vücut kendine ait tüm parçalarla, bu parçalarla işlevlerinin ötesine geçen şeydir.Cinsellik ve cinsellik söylemi de diğer kavramlar gibi doğalın/ gerçeğin dışına çıkmış ve olmayan bir durumu doğal diye somutlaştırmaya çalışmaktadır.Kitaplarda cinsellik geçen cümleler buna örnektir. Gerçeklikten uzak olmasına rağmen tüm doğallığıyla gerçekmiş gibi sunulandır.

Reklam ve Simülasyon
Reklam ve propaganda Ekim Devrimi ve 1929 Ekonomik Bunalımı’yla birlikte önem kazanmışlardır.Reklam, kamusal anlama sahip her şeye karşı duyarsız kalındığını gösteren bir ayna, paradoksal bir aşağılama aynasıdır. Reklam da simülasyon evreninin en baş oyuncusudur. Dünyayı öğrenme ve kabul etme araçlarımız reklamla başlar. Reklam simülasyonun askeridir.

Katliam ve Simülasyon
Bir katliamı unutmak da katliam türünden bir şeydir. Televizyon her türlü tarihsel olaya son verebilen gerçek çözümdür.Televizyonun işlevi bu noktada şaheser yaratır ve anlamı yeniden üretir. BAUDRİLLARD bu anlamı katliam olarak yorumlamaktadır.

BAUDRİLLARD’IN KURAMSAL YANDAŞLARI (ETKİLENMELERİ)
BAUDRİLLARD 21.Yüzyılın post yapısal felsefecilerinden sayılır, kuramsal etkilendiği düşünülen isimler arasında da Marks, Hegel ve Frankfurt Okulu (bak)hocalarından öncü, Thedor Adorno bulunduğu söylenir. (bak2)Dünyada yankı uyandıran bir isim olan Baudrillard’ı benimseyenler kadar karşı çıkanlar da yok değildir. Bunlar ise genel olarak Chomsky söylemcileri adı altında dillendirilir.

ORTODOKS CHOMSKY SÖYLEMCİLERİ: ‘BAUDRİLLARD ANA AKIM YANDAŞIDIR’Lakin en ilginç tarafı şu olacaktır ki, ortodoks Chomsky söylemcileri Baudrillard’ın söylemlerini anlamamakta ve onu daima eleştirel akımdan atmakta ısrarcı olacaklardır.En büyük ideaları ise, simülasyon kuramı içinde gerçekleşir.Chomsky söylemcileri, ‘Gerçeğin olmadığı bir dünyada yaşadığımızı dile getirmek bizi asıl gerçeklikten koparmak olur ve bu bize iyilik değil kötülüktür. Gerçek bu dünyadadır.Gerçeğin içinde yol alan insan oğluna yapılacak en büyük kötülük ayağının altındaki zemini çekmek ve gerçek yok demektir.İşte bu kapitalizmin yeni oyunu ve kumpasıdır.’ der.Baudrillard’ın sistemi yok sayarak yine ana akımın ekmeğine yağ sürdüğünü ileri süren Chomsky’ciler, varolan sistemin simülasyon olduğunu söylemek yine ana akımın kendi oyunudur.Kapitalizm daima kendini eleştiriyormuş gibi görünenleri de içine alır.Böylece asıl eleştireller göze görülmediği gibi kapitalizmi balon sayarsak, havası balonun patlaması önlenmiş ve ömrüne ömür katılmış olur.

Notlar: 1- Bu makalenin her cümlesi bana aittir. Hiçbir yerde kopyala yapıştır yoktur. Analizler ve çıkarımlar yıllarca Baudrillard’ın tüm yapıtlarınıtekrar tekrar okumakla edinilmiştir. Kavram tanımlamalarında kitaplarında alıntılar vardır. 2- İletişim bilimlerinde Ortodoks kelimesi tutucu bakış açısına sahip ve tek taraflı düşünen kişi anlamına gelir.3- Verilen linkler bu yazının yazılmasında kullanılmamıştır. Bu linkler okuyucuların ayrıntılı bilgi alması adına eklenmiştir. Baudrillard’ı anlamak için etrafındaki kavramları da anlamak şarttır. Ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler aşağıdaki linklerden yardım alabilir.4- Yazarın kimi eserleri: 1bu, 2 bu, 3bu, 4bu, 5bu, 6bu, 7bu, 8bu kaynaklara bakabilirsiniz.5- Ana akım kavramı hakkında bilgi sahibi olmak için 1bu, 2bu,3bu kaynaklara bakabilirsiniz.6- Eleştirel akım için bu, bu, bu ve bu kaynaklara bakabilirsiniz.7- Frankfurt okulu hakkında ayrıntılı bilgi için bu, bu, kaynaklara bakabilirsiniz.8- Marks için hakkında bilgi sahibi olmak için 1bu, 2bu, 3bukaynaklara bakabilirsiniz.9- Chomsky hakkında bilgi sahibi olmak için 1bu, 2bu, kaynaklara bakabilirsiniz.10- Gerçeklik kavramı hakkında bilgisahibi olmak için bu, 2bu, 3buve son olarak buna bakabilirsiniz.11- Ayrıca post yapısalcılık için buve buna bakabilirsiniz. 2- Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.

yorumlar
İşte, gerçek makale böyle yazılır, tebrikler astral.Bu konuda da iyi yazamaman mümkün değildi.Evet, bazı arkadaşlara bence kapak olacak makale örneği.Ne o kopyala yapıştır, öyle makale mi olur. Makale, araştırdığın konuyu kendi cümlelerinle insanlara sunmaktır. Doğru olan örnek budur.tekrar tekrar tebrikler astral.
Ayrıca konu oldukça ilginç, okunası. Tek kelime ile süperrrrr.
dolce, kim o bazı arkadaşlar. çık açık açık de ki, kardeşim copy paste yapma. ya da direk git yazısının altında eleştir.yazı çok uzun hepsini okuyamadım şimdi, okuyacağım.
sadece cinsellik ve simulasyon kısmını okudum..
Yaparsa yapsın, ama o zaman yazdığı yazıya makale demesin.Herkes kendini bilir galanthus, tek tek niye isim söyleyeyim sende yani.
eleştireceğiz, söyleyeceğiz ki, kimse yapmasın öyle şeyler. tamam sana ne oluyor diyeceksin ama gördüğünü söylememek olmaz diye düşünüyorum.
ben de onun için bu konuyu zaten özellikle söyledim cicim, ama biz belirtiriz uyan uyar, uymayanı bilemem, sonuçta değerlendirme aracımı kullanmam çok çok.
muhteşem
Bu konuda yazmaya devam etmelisin, çok iyi..
eleştri, neden niçin?Anti kapitalizm, ki yaşananın reddi demek olur.Alt metin simulasyon, gerçek algısallığına ulaşacak denli iyi kurgulanmış, imgelenmiş ve yargıları, fizik kanunları copy paste edilmiş istediğiniz olumsuz etkilerden sıyırarak (ölmemek-yaralanmamak v.b gibi) en değerli bilgi alım aracını tecrübeyi aşma isteği. Ki insanlar rüyalarında bazen heyacandan ölebilir o sebeple biz insanlar bir takım testlerin ardından simülasyonlara geçerek alt sınırı çekeriz yukarıya. Ki bu medeniyet baskısıdır kültürünü genişleten.Baudrillard için işin düğüm noktası nedir diyerek düşüne başladım evvel öğleyin.Soru; saydam bardak ile kelebek arası bağlantı, nedir?Zar kanat ve şeffaflık ilk aklıma gelen oldu.Teknoloji cevabı; bardak bize daha yakındır. Sahip olduğumuz tüm mekanik-elektronik ve kimyasal ilerlemeler bardağı aşkın olsada, kelebek bambaşka bir teknoloji (organo design) içerdiğinden ve hayvan hücresi tasarımının tüm memeliler ve insan içerisinde (örn nöron) veya parçalarının tasarımı aynı iken bu materiallerin tasarımı (genetik) ayrı katman designlarında ilerlemer kaydedilmesi ile vuku buluyor.Oysa bizim teknoloji ilerleme sayfamız altkatmanlarında değişmesi küçülmesi ilkesine dayanır (nanoteknoloji) bir alt sınır fiziksel olarak aşılmalıdır. Bilgisayar işlemcilerinde herzaman transistör boyutu dramatik biçimde ufalır.Kısaca aşılması eşiğine, sınıra dayanmış bir alt sınır üzerine parçacık tasarımı üstüne bütünsel alt standart organik parça ile ilerleyen bir tasarım bilinci içeriyor evrilmek. Doğanın yahut zamanla etkileşiminden doğan tasarım bilinci.Burada kafaların karışmaması gerekiyor. Çünkü gerçek tanımı olmadan ne hiçi nede simülasyonu tanımlayabiliriz.Wassago2000 perception“Gerçek bildiğimizdir””Hiçtir bilinmeyen, yaratılmamış, düşünülmemiş, görülmemiş olan”O halde herşey insan için bilişseldir ve ilk bilgi olarak empati ile doğuyor isek (bu radde de doğanın tasarım bilinci, adaptasyonu görmek mümkün-bu radde bilişseliz)Simülasyon standartı düzlemdir, var olma ihtiyacı zaman ve mekan:)Başka ne denir? Gerisi…Kontrol ana noktadır. İlerlemek isteriz, önce tank, uçuş simülasyonları ardından entertainment gelir.Kontrol yoksa fark edemezsiniz, tabi olursunuz, gerçeğinizdir.Ancak sırf bir siyasal akımı, birilerine hedef birilerine dost birilerine düşman tanımlamak için bile standart insan tanımına ihtiyaç vardır. O olmadan grupsal eleştiride “düzlem” ilk düzlem düşünürümüz Baudrillard tarafından “iyi insan” tanımına dayanmaktadır (insanın insana zulmü ve zekası-şeytaniliğı-kapital algı-doğanın adaptasyon etiği reddi). randomizasyon ve mantık ile doğuran mantık “boyut”sal etkileşim anlaşılmadan, hisler anlaşılmadan düşülebilecek ve pek çok değerli insanın düşünce kalitesini eriten netameli bir durum ortaya çıkarır.Dualiteye girersiniz, malesef. Platonun mağara önermesinde farkı çok daha objektif görebilirsiniz.Ben bu nedensellik örgüsü içerisinde değerlendirdim…
Kültür bizi şempazelerden aborjinlerden ve kızılderililerden ve daha pek çok genetik akrabamızdan ayırırken burada ayrıca bir tasarımın varlığından daha bahsederiz, nerede bitip başladığını ve net tanımını gerçeğin hangi boyutunda inceleme yaptığınıza göre değişeceği önermesinden antik mısırlı akıllı adamlar matematiği üç basamaklı alt katmanlara fraktallara ayırıyor iken örneğin…Bir şeyler ters gidiyor ve insan kendi kültürünü en açık örnek “İskenderiye Kütüphanesi”ni yakabiliyor.Ortaçağ sonrası gelişen determinizm ve ihtiyaç duyulan nesnellik düzeyi giderek her dalda ve kültürün her basamağında kendini gösteriyor ve y.y. içerisinde “Zencir” zenci tanımı, başkanlık sıfatı ile kırılıyor. Aborjinlerden özür dileniyor, hayvan hakları kış olimpiyatlarında Kanadanın Prestij kaybına yol açıyor.Hangi simülasyon gerçekten kopuktu, randomizasyon içerisinde bile dehayı görebilirsiniz dahası hayatta kalma adaptasyonunun dışında etik, adalet, estetik kavramlarınında tıpkı platonunda belirttiği gibi Mükemmele doğru kendiliğinden uzanmasını, tıpkı evrim gibi…Tıpkı sonny’nin walkmen’i icat ederken sound algısı ve insan konsantrasyonu arasındaki bağlantı sebebi ile genç neslin artan hızlı tüketim arayışı gibi, filmler müzikler.Kendiliğinden mi oluyor?Gerçek nerede bağlantıyı yitirir ki?”Kültür” kavramına sahip çıkmalıyız! Kimsenin bu simülasyona alet ettiler bizi diyemeyeceği kadar kadim, bir okadar biz, tanrımız, bilimimiz, sanatımız demek!Faydalanma ve düşünme imkanı bulduğum değerli araştırman için teşekkür ederim astral…
Güzel ve emek yoğun bir yazı, ellerine sağlık… Sahip çıkmamız gereken kültürün kendini durmaksızın yeniden ürettiği; anlam ve mesajın yitirildiği; bir kavramın diğerine aktarılıp yeni mutasyonların normalleştiği zamandayız. Gerçeğin farklı alt metinleri yoktur ancak modellemenin herkes için ayrı bir gerçekliği vardır. Bizim “miş” “mış” sandığımız gerçeklikler. Ayrıca gene boudrillard’a atıfla “şeytanın en büyük kötülüğü bizi var olmadığına inandırmasıdır” sözüyle her ne kadar, her şeyden binlerce değişik anlam üretebilsekte hep aynı tekerlemeyle terennüm ediyoruz gibi gibi…
Dark city ve 13th floor gibi gerçek kavramının sorgulandığı distopya filmlerinden etkilnerek konuya dalmış ve en sonunda bu kitabından varlığından haberdar olmuştum.Dünyaya ve olaylara karşın biraz şüphe ve paranoya ile bakıldığında gerçek denen şeyin size sunulan ve gösterilmek istenen olduğunu yüzünüze çarpan ve anlattığı konuyu psikoloji, sosyoloji din ekonomi ve daha bir çok yerde uygulayabileceğiniz ve hayata daha farklı bir gözle bakmanızı sağlayacak bir kitap…okumanızı tavsiye ederim, her ne kadar sahaflarda bulmak zor da olsa (bkz.torrent)
Bahsettiğiniz gibi, gerçek denen şeyin size sunulan ve gösterilmek istenen, olduğu konusuna katılıyorum.Bu iletiler, hedef kitleye birçok yerde ulaşmaktadır. Hayata farklı gözle bakmamızı sağlayacak bir düşünür de, bu iletilerin nerelerden aktarıldığını anlatan Althusser. Dedikleriniz bana düşüncelerini hatırlattı:Louis Pierre Althusser, gerçeğin oluşturucusunun üç temel kurum olduğunu dile getirir. Bu kurumlar, din, okul ve ailedir. Kültürün aktığı ve pekiştirildiği birincil yerlerdir ve bir süre sonra da bunlar kendi kabulümüzmüş gibi benimseriz diyen düşünür; gerçeğin dönüşümünün en önemli üç ayağını adlandırır ve ayrıntılandırır.
‘Baudrillard için işin düğüm noktası nedir diyerek düşüne başladım evvel öğleyin.‘ demişsiniz. Gerçeğin kaybolduğunu ve artık gerçek olmadığını dile getirir yazar. ‘Bu noktada yapılacak olanın gerçeğin sorgusu da olmadığını belirtir. Simülasyon dünyasında idea edilen gerçeğin katlidir.Der ki, gerçek o denli yaşamımızdan çıkıp gitmiştir ki; anlamı da alıp götürmüştür. Çünkü gerçek kavramı anlamla birlikte var olur, anlam da gerçek kavramıyla…Ne anlam ne gerçek kalan bir dünyada ise kalan birşey varsa eğer bu da KALINTIdır.’Gerçeğin katline imzasını atan Simülasyon, ağlanacak birşey de değildir çünkü artık gerçek ve gerçek olmayanın birbirine geçtiği ve ayrımsamanın zor olduğu yerdeyiz. Nedenlerine bakıldığına gene karşımıza ise kültür endüstrisi çıkmaktadır. Baudrillard için düğüm noktası birincisi simülasyonun kabulü, ikincisi ise simülasyonun her yerde olduğudur; zaten kitaplarında bunu örneklemiştir.’Burada kafaların karışmaması gerekiyor. Çünkü gerçek tanımı olmadan ne hiçi ne de simülasyonu tanımlayabiliriz.‘ denilmiş ki; bu duruma kesinlikle katılıyorum. Gerçeğin katlinden bahsederken gerçeği tanımlayamazsak, o zaman hareket noktamızı ve temelimizi kaybetmiş oluruz. Aynı kalıntıyı tanımlarken anlam kavramını bilmemiz gerektiği gibidir bu durum.Yorumlarda diğer bir bahsedilen, adaptasyon olmuş: Evet, simülasyonun kabulu adaptasyon sağlamakla ilgili. Fakat püf nokta neye adapte olduğumuzu bilecek kadar farkında olmuyoruz durumun. Hatta adapte olacak bir durum yok diye bakıp her şeye normal baktığımız bir düzlemde bizim çoktan inandıklarımızın, inandırıldıklarımız olduğunu unutmuş durumdayız. Denildiği gibi kontrolü sağlayan simüle edilmiş yaşam planlarıdır.’Gerçek nerede bağlantıyı yitirir ki?‘ denilmiş; buna şöyle yanıt verilebilir: Gerçek var mı ki? Gerçek ideasında bulunmayandır. Gerçekliğine inandırmaya çalışma kaygısı olmayandır.
Benim Baudrillard’dan anladigim simulasyon olusumuna bakarsam ve onumuze somut bir yasam bicimi koymak istesem, yapmamiz gereken hic birseyligin donemine gidip, bastan saglam bir dusunme sistemi kurmaktir.Bu kisimda Kiniklerin savundugu “sade yasam” olabiliteli olarak karsimiza cikiyor. Her turlu yapay eglemlerden uzak. Ama bu hayati yasamak icin, dusunmeyi sevmek gerekiyor.
matrix serisinin ilkinde neo bilgisayarda morfeus tarafından tavşanlı kızı takip etmesi için uyarıldıktan sonra kapıya gelen tavşanlı kız ve yanındakiilere birşey vermek için kapıyı kapatıp bir kitabın arasından birşey alır.kitabın adı Simülakrlar ve simulasyon dur.
Muhteşem bir örnek.
yani bu kişi hasta değil (var gibi gösteriyor ve bu gerçek olarak görünüyor yani öyle kabul ediliyor burada simule edilen gerçek gibi algılanıyor) ?
mış gibi yapmak gerçeğe zarar verilmez deniliyor oysa sahipmiş gibi yapmak simule etmenin tanımı gerçekle alakası kalıyor mu ?.burası da takıldığım bir yer.simulark kavramı ise yeni tanıştığım bir kavram ve nitelendiriğim ise gerçeğin gölgesi gibi birşey …Simulark kavramıyla yeni tanıştım anladığım kadarıyla hakikatin gölgesi mi oluyor? ve bunların bir açıklanmasına ihtiyacım var …yazınız için çok teşekkürler …
Ahanda videosu, 1:47’de..
Matrix filminin ismi bile simulasyondur,o sahnede “Simülakrlar ve simulasyon” kitabu anne rahmini simule ediyor.Matrix;kromozon kıvrımlarımızdaki sıvıdır.Harika bir konu Astral cicim.Gönül isterki oturum wassago gibi saturlarca yazayum amma ben yazmak sevmiom.
Soru: Konunun asıl temelinden uzaklaşmamak sorunun yanıtını verir bize: tek soru, tek yanıt. Simülasyon nedir? Gerçeğim iddiasında bulunandır, değil mi? O zaman yanıt basit, hasta olmadığı halde, hasta semptomları göstermek; hasta olmadığından tabii ki, simülasyondur.Devam edelim, iş bu kadar basit değildir ve bu yüzden Baudrillard, Baudrillard, olmuştur.Hakikat, ortada bir hakikat bulunmadığını gizlemeye çalıştığından – simülakrların hakikati gizleme şansı yoktur. Hasta olmadığı halde hastaymış gibi yapan kişi gerçeği simüle etmektedir ve simülasyon yaratmaktadır. Artık öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, neyin gerçek neyin simülasyon olduğunu çoktan unuttuğumuz ve sorgulamalarımızı yitirdiğimiz bir düzlemde, gerçeğin gerçek olmasının da çok önemi kalmıyor bilincimizin derinlerinde.Çünkü simülasyonu çoktan benimsemiş ve gerçeğin peşini bırakmış ruh halinde, simülasyonun gerçek iddiasında bulunmasını da yadırgamıyoruz.Her şeyin simülasyon olduğu bir dünyada hastalığın semptomları, hastalığın tıpa tıp aynısı olduğu takdirde; ‘hastalığın gerçek mi yoksa simülasyon olması kuşkuludur. Çünkü gerçeğin kalmadığı bir evrende simüle edilmemiş olan tanımlanabilir mi?Simülakrlar hakikat demektir.Biz, artık simüle edileni hakikat sanan ve ayrımsamayı da çoktan bırakmış ruhlarız. Simülasyon ise gerçeğimiz olmuştur.Bu anlayışta ise yukarıda bahsedilen hastalığı da gerçek bir hastalık kabul edilecektir, gerçek olmayan bir evreni gerçek kabul eden bizler; bir hastalığı sorgulayacak kadar cesur da değildir. Bu cesareti çok kaybetmiştir.Bu arada,Matrix’i tekrar seyretmek gerekli galiba:
Sevgili Harlem, bu söylediğini açıklayabilir misin, bu söyldiğin çok ilginç. Matrix ve içimizdeki sıvı arasında gerçek bir bağlantı var mı yoksa geyik mi bu? Çözemedim.
el cevap;Hücrenin enerji üretmeden sorumlu olan mitokondri organelinin içindeki sitoplazmaya benzer yumurta akı kıvamındaki sıvıdır Matrix!Anatomide rahim anlamına gelir matrix.Filmde kitap bir rahim içini bir anlamda başlangıç ve yaşam sırrını simgeliyor! Ayruca Kuran-ı Kerim,incil ve Tevratı ….Hayli uzun bir konu, dediiim üzre yazmayu ve paylaşmayu sevmeyen bir çobanum ben.Amma geyikleri küçümsemüşsün .Seni hayvan sever sanurdum.Tarumar oldum.
orjinal diye satılan cdler bunlar birer gerçeğin kopyası,,yani işin özünde tek bir kayıt var(gerçek) gerisi hep kopya ..korsanı da orjinali de (arada fark yok demek istediğim anlamı çıkartılmasın)sonuç olarak işin amaç kısmı neye hizmet ediyor biraz bunu biliyorsak simulasyon (korsan kayıt)veya simulark (ki bence orjinalden kopya bu örneğin içinde nitelendirecek olursam)ikisi de gerçekle yani orjinal ses kaydıyla ilişik ve ikisinin de çıktığı kapı aynı eşittir ,ikisi de kapının önünde farkı ise iyi ve kazanç getiren, olması gereken kopya diğeri ise kötü ses kaydı(ses kaydının orjinal kopyayla birebir olduğu iddaası ) ve olmaması gereken kopya…olayın asıl gerçek kısmı sadece şu oluyor kişiye özel müzik dinletisi.. diğer türlü konser bile kullanılan araçlar (ses sistemleri )itibariyle gerçeğin başka türlü aktarımı kopya diye düşünelebilir.gerçek diye bir şeyin olmadığını düşünmek ilk ses kaydını yok saymakla başlar ve o sesi . içinde bulunduğumuz dünya da simülasyonların sayısının çok olması gerçeğin olmaması demek değildir.yine de bu sistem işin içinde duygular olmadıktan sonra çoğu şey için süzgeç görevi olarak kullanılabilir benim çıkardığım sonuç bu …işin öznelliğe indiği bir örnek verecek olursam [yaptığım sıralama simülasyondan gerçeğe doğru bir sıralama] tv de izlenen smackdown-smackdownın yapıldığı yere gidip izlenen smackdown- tv de izlenen boks maçı -boks maçının yapıldığı yere gidip izlenen boks maçı -smackdownu kişinin kendisinin deneyimlemesi- boks maçını kişinin kendisinin deneyimlemesi …]
Sevgili Harlem, mitokondri ve anatomide matrixle karşılaşacağımı hiç sanmazdım. Bu gerçekten ilginç. İçimizdeki simülasyonu da bilmek isterdim ama geyik değilse anlatmamayı sevmemeni de saygıyla karşılıyorum. Konunun kutsal kitaplarda geçmesi ayrı bir ilginçlik. Yalnız görülen o ki, sadece merak etmekle kalacağım, bir çobandan tüm bunları anlatmasını beklemiyorum. Sen başlı başına tatlı bir bünye olduğundan anlatmasan da çok çok değerlisin Astral’ın gözünde.Ses sistemi ile ilgili etkili bir yorumu Benjamin yapmıştır: Kayıt altına alınan ses ile canlı performans arasındaki farkı aurasızlık olarak yorumlamıştır. Nasıl ki, canlı performans dışında dinlenilen müzik aurasız oluyorsa, gerçek albümün dışındaki korsan albümde aurasız ve simüle edilendir. Burada iki durum arasında paralellik ilgisi vardır. Canlı performans dışında dinlenilen müzik de korsan albüm de simülasyonun tekrarı ve destekleyicisidir.
Kayıt, gerçek sesin yerini almış ve telafi olarak görülmüştür.
Bu düşünceye katılmak için bilinç gerekir, farkındalık gerekir. Simülasyonlar dünyasında gerçek artık etrafta aranılan bir olgu olmaktan çıkmışken, gerçeği hala arayan ve gerçeğin peşinde olan birileri varsa var olan kültür endüstrisinden daha az nasibini almış bir birey demektir ve kutlamak gerekir. Akvaryum ya da okyanus bilmeyen için fark eder mi? Akvaryumu okyanus diye kabul etmişseniz ve okyanusu görme arzusu da duymazsınız. Biri size sen okyanus gördün mü dediğinde de, ‘Benim evimde var bir tane’ dersiniz tüm huzur ve sakinliğinizle. Simülasyon sizin gerçeğiniz olmuşsa gerçeğe ulaşma şansınız da yoktur. Similasyonun farkındaysanız o zaman etrafta simüle edilip size sunulmaya çalışılanların farkına varırsınız. Ayrıca tam da bu noktada gerçek iddiasında bulunmayan gerçeği az biraz gördüğünüzde de keyfini çıkartırsınız. Çünkü bilirsiniz ki, gerçek simüle edilenden nasibini almış bir mahkumdur. Boks Maçı örneklemesi ise, simüle edilenden gerçeğe ulaşma sıralaması olarak gayet zekice.
matrix filminde simüle edilen gerçek hayatta yani matrix te ölürsen gerçek hayatta da ölürsün.bu gerçekliğini yitirmiş bir beynin inandığı bir ölme oyunudur.simüle edilmiş olan gerçek sandığımız düzleme o kadar çok inanırız ki inandığımız şey uğruna gerçekliğimizden uzaklaşıp kendimizi öldürmeyi yeğleriz. yukarda astral ında yazdığı gibi ”Biz çoktan gerçek olanı kaybettik. Günümüzde simülasyon ‘Ben gerçeğim’ ideasında bulunarak, bize kendini gerçek olarak tanıtmaktadır.”ayrıca Baudrillard bu kitapta (Simülakrlar ve simulasyon ) amerikanın merkezınde olduğu tek kutuplu dünyamızda bir süre sonra yeni kutupların ve ittifakların olacağını söyler.çünkü tüm iç dinamıklerının son noktasına gelen ve gösterebileceği tüm gelişimini sağlamış bu ülkenin kendi içinde bir çöküş yaşayacağını söyler.avrupada ıkı ülkeyı gösterir bize yeni kutpumuz için fransa ve almanya…
matrix serisi bu olay için güzel bir örnek bence de, kim yakaladıysa tebrikler. çok oldu izleyeli bir cümle var hatırladığım.Kahin’in Neo’ya söylediği “Ne olduğunu düşünme, ne olduğunu bil.”
yazının altında astral imzası görünce şok oldum.bravo..bravo..bravo!!!
Bugün benim önemli olan birşey yaptım ve çok huzur duydum. Bugün sevgili Baudrillard’ın öldüğü gün.Evimde bir mevlüt verdim. Sevgili Baudrillard adına saatlerce kuran okundu, ruhu huzur bulsun diye. Muhteşem bir helva yaptım, saatlerce o helva okundu, Baudrillard’ın ruhu huzur bulsun diye. Tek tek komşulara dağıtıldı. Mutlu oldum. Allah günahlarını affetsin ve ona huzur versin. Bu muhteşem insan için Allahıma da şükürler…Bugün 6 Mart, Baudrillard’ın ölüm yıl dönümü.
Az önce evimin üzerinde bulut şeklinde belirdi, helvanın kokusunu duymuş, gözyaşlarına hakim olamadı, aldım şemsiyeyi çıktım, teşekkür etti, selam söyledi..
Seneyi bizide çagur Astral! oluyo ama böle…..
Konu çok güzel.
bilgiler için çok teşekkürler.
Rica ederim Atlantis.
Bilgi için teşekkürlerBurunburun estetigiburun ameliyatiburun estetigi fiyat