Batıyı, doğuyu bilmem ama ülkemdeki kadar başka bir ülkede seyyar satıcı varmıdır düşünürüm.Herkesin yıllardır aşina olduğu şeylerdir seyyar satıcılar. Kokoreç, poğaca, köfte, leğen, sepet, simit, balon derken milletçe alışkınız biz. Hele yılların sesi buuuuuuuuuuuzzzzzz gibi soğuk sudan içeeeeeeeeeeeen hep kulaklardadır.
Küçükken biraz daha farklıydı seyyar satıcılar mesela seyyar lahmacuncu vardı, çok ender olarak hala gördügüm bu lahmacunların kedi etinden olduğu efsanesi yine de bizi yemekten alıkoyamazdı. İçindeki şeyin kıyma mı yoksa başka bir şeymi oldugunu hala çözebilmiş değilim. Birde pembe renkli igrenç muhallebiler vardı minicik kaplarda sütten nasibini almamış muhallebiler dakika başı para için eve gitmemize sebebti.Rahmetli Barış Manço domates biber patlıcan diyerek ünlü etmemişmiydi seyyar satıcıları? Ben yağcı bile hatırlıyorum.Yoğurtçu, hallaççı, kalaycı, bıçak bileyicisi de tarihe gömülen emektarlarımızdan oldular. Kestane kebab, mısır, kağıt helva satanlar ise can çekişmektedir.Bohçacılar bile piyasada yok yahu.İnsan görmeyince arıyor doğrusu.Eski Türk filmlerinde memurun, öğretmenin 2. işi olarak lanse edilirdi seyyar satıcılık.2004 yılında Ankara Ticaret Odası tarafından yapılan araştırmada 5 kişiden birinin bu işi yaptıgı saptanmıştı.Şimdilerde seyyar satıcı piyasası en çok cep telefonu, tavuklu pilav ve tekstil üzerinde dönmekte. Ama bir bakacak olursak kavunun, karpuzun bile dogranıp, hıyarın soyulup, viagranın tek tek satıldığı seyyar tezgahlara da sık sık rastlarız.Bozacı ise en toz kondurulmaz olandır.
Aklımda hem pazarlardan, hem filmlerden gördüğüm kadarıyla zabıtaların kovaladığı seyyar satıcılar vardır. Her zaman zabıtaya kızar satıcıya acırım. Geçen yaz simitçilerin birleşip bizim burda kurulan pazarda ki iki zabıta görevlisini kafa göz patlayasıya dövdükleri gün zabıtaya acımış satıcıya kızmıştım.Bazen yöreden yöreye değişir seyyar satıcı durumları, mesela Kuşadasında adım başı gözlemeci kadınlara rastlamak mümkündür. Turistik yerlerin olmazsa olmazıdır seyyar tezgahlar, bebekler, meyveler, yiyecekler baştan başa seyyar tegahlarda satılır.Ben seviyorum seyyar satıcıdan bir şeyler almayı, eşim bir ara yasak koymuştu sokakta satılan her poku yiyorsun diye:)) Ne yapayım elimde değil seyyar tezgah görünce didiklemek istiyorum. Mis gibi kokuyor burnuma. Hele Topkapıda minibüs garajı vardı eskiden (sanırım artık yok) orda pis oldugu her halinden belli olan ekmek arası taşlık, tavuk-pilav hatta plastik tabakta patates kızartması görünce tıkınmadan asla geçmezdim. Hele tek başımaysam gel keyfim gel.Bizim burda biraz daha eski gelenekler sürdüğü için hala eskiciler, simitçiler hatta balıkçılar sokak aralarından geçer. Pasaj girişinde seyyar tespihçi, yara bantçı, baloncu görebilirsiniz. Daha da geç saatlerde( zabıta mesaisi bitince) tezgahlar kurulur çok şık bayan çantaları sergilenir üç beş tezgahta. Benim şaştıgım şey burda çok meşhur bir turşu arabası var ve adamda yemek çeki geçiyor.Tren satıcılarıysa en istikrarlıları zamana ve insanlara yenilmeden hala dimdik ayaktalar. Çakmak, el vantilatörü, kalem, jilet, yelpaze, topaç gibi abudik gubudik ne varsa hala trenlerde satılıyormuşMekana göre değişiklik gösteren seyyar tezgahlarda çoktur. Mesela hastane önleri banyo lifi, kolonya, selpak,peçete satışı iiçin uygunken okul kapısına simitçi, kalemci, baloncu tezgahları kurulur.Cami yakınları ise tespihçi, takkecilerin yeridir. Bilek hakkıyla iş yapanlar mahalle aralarında gezer odun kırıcı, baca temizleyici, hamal vs.

Kim ne derse desin ticaret piyasasının önemli bir kolu seyyar satıcılık. Vergisiz kazanç ve bazen insanın ayagına kadar geldiği için nimet bazende sesleriyle kulak tırmaladıklarından dolayı tam bir bela. Kredi kartları ise onların kabusu.
yorumlar
aynen öyle
ahahaha evet panzer var traktör var minibüs var birde seyyar araba var var da var:))
iyide öyle olması için köfte ekmek yada kokoreç falan satması gerekmez mi:)) bir olay varsa insanlar bekleşirken acıkır yer kimse şurdan iki kilo golden elması alayım demez ki:===))
közlenmiş kestane, oh oh!!olsada yesek.
yeni çıkan çağla bademler de minik kesekağıtlarında satılır, erikler de öyle
ellerin dert görmesin majorian valla ne güzel bulmuşsun:))
Bir akşam üstü mutfakta çay içiyoruz. Dışarda seyyar sebzeci ; avazı çıktığı kadar, domates, biber, patlıcan, soğan diye bağırırken, son kelime usulca patates diyor. bir böyle ,iki böyle her seferde aynı ses tonu. Bu işlerden anlayan bir ağabeyimiz de yanımızda idi, bu adam patatesi satamıyor dedi. sorduğumuzda nedeni, usulca söylüyor onu, herhal alan yok dedi. Gerçekten de baktığımızda öteki sebzeler bitmek üzere, patates kasası hiç bozulmamış.
thing yazımı begendiyse ölmem artık saolasın
Valla ben İstanbul’da hertürlüsünü görüyorum Dogu kimbilir nasıldır.
Tüh nasıl da unuttum Aksaray da sürekli rastladıgım teknoloji harikası ürünler satan tezgahları ..
Yaprak sarma makinesi
limon sıkacagı
fındık kıracagı
patates soyucuBunların yanında hesap makinesi, tespih makinesi, telefon bataryası, çalar saat, ışıklı yoyo, havlayan zıplayan oyuncak köpekler de cabasıdır.
Limon sikacana bayildim valla.:)))
burda almayanı dövüyolar 1 ytl ye
geçen gezmeye gittim kışın gelmesiyle seyyar satıcılar ürün değiştirmiş. Limonata,su,meyve falan yok. Kestaneci, odun kesici( elektirikli testereyle geziyor sokak sokak), seyyar hamsici ,baca temizleyicisi….
EE,onlarda mevsimine göre mal alıyo mağazalarına :)yazını okuyunca aklıma geldi,genelde seyyar satıcılar anadoludan gelen insanlardır,karayagız,karakuru,herneyse,hani erkekliğin kitabını yazarlar icabında,garibimin biri dökmüş önüne bayan iç giyimi,takmış sütyeni tişörtünün üstüne,yırtıyo,kıçını,ikizlere başlık diye,aslan gibi pos bıyıklı bir delikanlı,güldüm kaderin cilvesine ,anladı snki neye güldüğümü çığırmasına devam ederken acı bi tebessüm fırlattıydı.Ekmek davası,hiç bişey bırakmıyo ne yazıkki.
evet her derde devadırlar:)