bildirgec.org

tezgah hakkında tüm yazılar

YOLLUK

| 19 November 2008 10:17

Yolluk Dokuma Tezgahı
Yolluk Dokuma Tezgahı

Dibek maceramız bir süre devam ettikten sonra yeni yeni geçim yolları aramak gerekiyordu. Aşağı mahalledeki Recep Emmilerin, yolluk tezgahlarını satmak istemeleriyle başladı bu macera. Hayatımızda hiç görmediğimiz, bilmediğimiz bir iş ile karşı karşıyaydık. Recep Emmi tezgahı satabilmek için dil dökerken, anam, alma taraftarı, babam ise bu işin olmayacağını düşünüyordu. Anam galip geldi ve alındı tezgah.

Yolluk Dokuma Tezgahı
Yolluk Dokuma Tezgahı

Tezgah parçalar halinde getirildi evin arka odasına.Recep Emmi ipleri gerdi ve nasıl dokunacağını anlatıyordu.Üç yüz yirmi sekiz aralıktan oluşan bir tarak, tarakların arasından geçen o kadar ip ve altta pedallar.Pedallara bastıkça ipler aralanıyor, mekiğe bağlı olan orlon demet, iplerin arasından bir çırpıda geçiriliyordu.Sonra tarak ile sıkıştırılıyor ve bu işlem sürekli devam ediyordu.Önce annem başlamıştı dokumaya, babam ise seyrediyordu.Daha sonraları babam da dokumaya başladı.Çuvallarla ip ve çaput geliyordu.Bu ip ve çaputlar mekiğin içine sığacak kadar olan kamışlara sarılıyordu. Bu iş ile daha çok kış aylarında uğraşıyorduk.Dışarıdan gelen herhangi bir iş yok ise, evde bulunan eski kazaklar sökülür, sökülen ipler kamışlara sarılmaya başlanırdı.Benzer işlem eski giysilerin makasla kesilmesi şeklinde de olabilirdi.

seyyar satıcı

nazokiraze | 10 November 2008 16:32

Batıyı, doğuyu bilmem ama ülkemdeki kadar başka bir ülkede seyyar satıcı varmıdır düşünürüm.

Herkesin yıllardır aşina olduğu şeylerdir seyyar satıcılar. Kokoreç, poğaca, köfte, leğen, sepet, simit, balon derken milletçe alışkınız biz. Hele yılların sesi buuuuuuuuuuuzzzzzz gibi soğuk sudan içeeeeeeeeeeeen hep kulaklardadır.

Küçükken biraz daha farklıydı seyyar satıcılar mesela seyyar lahmacuncu vardı, çok ender olarak hala gördügüm bu lahmacunların kedi etinden olduğu efsanesi yine de bizi yemekten alıkoyamazdı. İçindeki şeyin kıyma mı yoksa başka bir şeymi oldugunu hala çözebilmiş değilim. Birde pembe renkli igrenç muhallebiler vardı minicik kaplarda sütten nasibini almamış muhallebiler dakika başı para için eve gitmemize sebebti.Rahmetli Barış Manço domates biber patlıcan diyerek ünlü etmemişmiydi seyyar satıcıları? Ben yağcı bile hatırlıyorum.

Süpermarketler -2

kapuska | 25 July 2008 14:21

Geçen yazıda kısa bir giriş yapmış, paranın ve matematiğin alışveriş olgusundaki yerine değinmiştim. Yine o yazıda söylediğim gibi başlarda belirli periyotlarda –ki bu hafta kavramının da ortaya çıkış sebeplerinden bir tanesiydi, insanlar ürettiklerini (veya avladıklarını) pazar yerine getirirler burada takas ederler ya da satarlardı. Fakat paranın tatlı kokusundan (sanırım güzel bir oksimoron oldu..) olsa gerek bir süre sonra insanlar pazar yerini hergün kurmanın menfaatlerine daha bir uygun olduğunu düşünmeye başladılar.

-bugünlerde de herkes uzmanlaşıyor-
-bugünlerde de herkes uzmanlaşıyor-

Ne var ki, asırlar sonra kuantum mekaniğinin babalarından Heisenberg’in de ortaya koyacağı belirsizlik ilkesi gereği, insanlar aynı anda iki yerde birden bulunamazlardı. Dolayısıyla hem tarlada veya avlakta hem de tezgahın başında olamayacakları için insanlık yeni bir kavramla tanışmak durumunda kaldı: uzmanlaşma! Filozof katili bu terim sayesinde insanlar başlarda masumane iş bölümleriyle (kocanın avlayıp eşinin satması gibi..), biraz daha ileride ise yaptıkları işlerin erbabları olarak bugünkü uzun çarşılarımızın ilk tıfıl örneklerini oluşturmaya başlamışlardı.

Chicago’da Büyük Pazar, 1865
Chicago’da Büyük Pazar, 1865

Özellikle konar-göçerlik zamanlarında bireyin (veya iyimser bir ifadeyle kabilesinin) şahsi zorunluluğu olan zanaat bilme durumu, hayatta kalabilmek için başlıca yükümlülüktü. Nitekim avladıkları hayvanlardan matara yapamasaydılar yeniden avlanmak için su kaynağından uzaklaşamazlar, kili işleyemeseler yiyeceklerini kötü zamanlar için stoklayamazlar, çemberi tamamlamak için ekleyelim, madeni kullanamasalar avlanamazlardı. Şüphesiz bütün bu malzemeleri takas ederek de bulabilirlerdi. Fakat Ademoğlu, kendi cinsini yoktan yere öldürebilen yegane varlık olduğundan mı bilinmez, takas için yüzyüze gelmektense kendi üretmeyi yeğliyordu. Her nasılsa, zaman içinde ve bir noktaya kadar bu güdüsünü törpülemiş, ve toplum içinde yaşamanın avantajları baskın geldiğinde olmazsa olmaz bu edinimleri unutmaya başlamıştı (bugüne bir not, bkz. ampül takamayan elektrik mühendisi). Aynı şekilde ziraat ve ava istidadı olmayan zanaatkarların da kendi tezgahlarını açmasıyla bugüne kadar süregelen pazar ve çarşı uygulaması başlamış oldu.

Sınırda Dört Gün

| 16 November 2007 14:17

Uzun ve yorucu bir gece yolculuğundan sonra Üsküp’e vardılar. Tüm yolculukta tek bir söz dahi söylemedi Hatice.

Gara oldukça yakın, orta halli bir otele yerleştiler. Sessizlik yaldızlı mührüydü sanki ayrı odalarını paylaştıkları dairede geçirdikleri ilk gecenin. Çocukluğuna gömülü nicedir görmediği kabusları, Mikael’in yine misafiri oldu bu yabancı otel odasında sabaha değin. Karanlığın onca sancısına rağmen gün nihayet ağardı. Mikael odasının kapalı kapısının önünden Hatice’ye, vize işlemlerinde yardımcı olacak adamla buluşacağını söyleyip çıktı gitti.

alternatif elektronik

grikuzgun | 08 May 2006 10:15

cep telefonu bataryaları bitmesine yakin baska islerde kullanılabilir mi? mesela ucuna lamba takip fener yada bir yolunu bulup radyo çalıştırabilir miyiz?