Yakın geçmişte bir kedi edinmiştim,2004 yılında. Bir arkadaşımın yolda gördüğü hamile bir kediyi boş bir daireye koymasıyla başladı mesele. Uzun zamandır kedi sahibi olmak niyetim de yok değildi ancak ailemle yaşıyor olmak bunun için bir engeldi, çünkü benim gibi düşünmüyorlardı.Ancak, 2.5 aylıkken yavruları görmeye gittiğimde tüm sorunları kenara iterek eve getirdim bir tanesini. Kedileri ölçmeniz için bir karakter cetveli yaparsam 0’a, orada bulunduğumuz 2 saat içinde saklandığı yerden hiç çıkmayan birini, ve 100’e ise pencere pervazlarında zıplayarak daireler çizen ötekini koyabilirim. Bizimki ise orta karakterli bir kedi olarak,50 ‘lerdeydi.Eve getirdiğimde kıyamet koptu elbette. Ancak bir hafta içinde fikirler değişmiş, yavrucak herkesçe sevilir olmuştu. onu eve getirir getirmez, kapıdan içeri girdiğimizde taşıma kabından çıkardığı utangaç ve korkak bir miyavlama ile aslında o anda fethetti kalpleri desem yeridir.Fakat bunun ötesinde, bendeniz çok hüzünlüydüm bir yandan da. Ya bu yavruya gerektiği gibi bakamazsam, ya onu, annesinin yanından almakla, kardeşlerinin arasından, tanımadığı boş bir eve getirmekle dünyanın en kaliteli zulmünü yaşatıyorsam ona diye. Ancak, sokağa bırakılacaktı, buna dayanamadım. işte benim aciz tesellim budur.Peki, neden kedi beslemeyi seçmiştim…yukarıda içimi burkan düşünceler var ya, işte onlar çok daha azdı bir kedi üzerine düşünülünce. Diğer hayvanlar için daha zor bir bakım, daha zor bir adaptasyon sorunu olduğunu düşündüğümdendi yani.Bugün dilber 4 yaşında. Artık ailemizin bir üyesi kendisi. Gerçi annem hala arada bir söylenmeden edemiyor. Sadece tüy sorunu yüzünden ama. O kadar. Benden bile temizken dilber, annem yine de söyleniyor ama hemen peşinden onu sevmeden de edemiyor, tamamen unutturuyor “sadece tüy” sorununu.Tümünü bir kenara bırakarak şunu söylemek istiyorum : ”ben sevgi paylaşmayı dilberle tatmaya başladım”. Bu fevkalade acı bir çıkarım ama gerçekten öyle. Daha önce bir bebek gördüğümde sevemezdim,daha doğrusu beceremezdim bunu. Ancak, farkettim ki artık bir şeyi sevebiliyorum. Yani, sevgi göstermek becerisi, bir kedi ile daha bir yukarılarda şimdi. Bunu hissetmek ve tatmaksa harika bir duygu.
Ben, düzenli yaşamayan biri olarak bir hayvan besleme hazzını yaşayabildim, yaşıyorum –hala içimde burukluklar olsa da “acaba iyi mi”, “acaba bu doğru mu” sorgulamaları ve bilinmezlerinden dolayı-. Ama bunu yaşamak isteyen, yaşayamayan o kadar çok tanıdığım var ki! Keşke ben de bir kedi besleyebilsem, keşke ben de bir kuş besleyebilsem, ve nihayetinde nedendir bilinmez en çok duyar olduğum “keşke bir köpeğim olabilse“. cümlelerini.
Köpek sahibi olmak. Neden bu kadar istenmekte artık? Ben bunun temel sebebinin yukarıda da bahsettiğim paylaşım eksikliğinden kaynaklanıyor olduğunu düşünüyorum. Saf sevginin eksikliği, açlığı, tecrübesizliği. Biraz da, -buraya dikkat- srounsuz, daha kolay bir sevgi paylaşımı gereksiniminden bu sanırım. Bunu paylaşmak istiyoruz betonarme yaşam alanlarında, selamsız, hatırsız, paylaşımsız geçen günler içinde.Giderek eridiğimizi hissediyoruz(mesela, şimdi bu cümleyi okuduğunda ne hissettin merak ediyorum,haksız mıyım?), giderek boşaldığımızı biliyoruz. Farketmiyor dediklerimiz bile bunu hissediyorlar. İnsan olamama tecrübesi her gün yaşanıyor, insan olma yolculuğunun kesinlikle sorunlu olduğu ne yöne bakılsa görülüyor,kimisi çok derinden anlıyor bunu, kimisi hala gördüklerini analizde. Ancak, soluk alıp verişlerimizde bile artık bir tutarsızlık ve isteksizlik, anlamsızlık var. Ve insan bu acıyı içinde hissettikçe, paylaşmak denen tecrübeyi bir nebze de olsa yaşamak iniltisini her fırsatta tekrarlıyor. “Bir köpeğim olsun istiyorum”. Bu, “bir barbie bebeğim olsun istiyorum” dan çok çok öte bir istek. daha olgun birinin derman arayışı, kanayan yarasından damlayan kan damlası bu istek. “bu adam yaralı” dedirten izlerden bahsediyourm.
Bu konu çok uzun malumunuz, ben bu uzun ama bir o kadar daha yazmak istediğim girişten sonra “bakın!, daha aciz ama biraz daha işlevsel çözümler de üretiliyor” demek istiyorum. yukarıda ufak girişlerle ifade etmeye çalıştığım ihtiyaç ve nedenler üzerine kafa patlatıp durarak, izliyor ve düşünüyorum ve sonra buna bir de “acı” sıfatını ekliyorum.
Dünyanın lider oyun üreticisi nintendo. Kendi halkında-muhtemel ki tüm dünya genelinde de- bu sorunları görerek bir oyun çıkarıyor ve büyük bir satış patlaması elde edebiliyor. Nintendo DS taşınabilir oyun konsolu için üretilen Nintendogs’dan bahsediyorum. Şimdiye kadar çıkmış en iyi DS oyunu olan Nintendogs’un dünya çapında hayatlarını buna adamış hayranları var. nintendo Ds tüm dünyada 70 milyondan fazla satış yapmış bir cihaz. nintendogs’un ise satış seviyesi milyonlarla ifade ediliyor.
“Keşke bir köpeğim olsa” diyen, standart, monoton şehir hayatını keyifsizce sürdüren, hayatını idame ettirecek kadar kazanıp, bunun için hayatını satmaktan dolayı yeterince depresif ve umutsuz olan günümüz ucuz işçileri için (hedef kitle tam olarak bu) harika bir fırsat nintendogs. Neden mi? Çünkü bir köpek beslemekle alakalı aklınıza gelebilecek her işi bu oyunda icra edebiliyorsunuz, yapmak da zorundasınız.
Sanal köpeğiniz size tavır bile yapıyor, hatta iyi beslemezseniz çelimsizleşiyor, ölebiliyor!. Eğer çevrenizde wireless olarak başka bir DS bulunursa köpeğiniz ondaki köpeği buluyor ve onunla etkileşime geçiyor! Onunla oynamak zorundasınız ve temel ihtiyaçlarını gidermek zorundasınız! Çünkü o sizin köpeğiniz. Ve sanal olsa da bunu fena halde iyi taklit ediyor. yani nintendo şunu söylüyor “senin gerçekte bir köpeğin olamaz,bunu başarabilecek bir hayat tarzın yok, bunun için uygun koşullarda değilsin ama en ucuz ve en kısa yol artık bu, nintendogs!,artık köpek beslemeyi tadabilirsin!”
Şimdi hayvan beslemek ve bunun hem besleyen insana hem de beslenen hayvana etkilerini, bu ihtiyacın/isteğin nedenlerini, yaşadığımız, sürdürmeye çalıştığımız hayatlarımızı ve içinde bulunduğumuz sistem ve birey olarak bunun içindeki işlev ve konumumuzu düşündüğümüzde bu ürünü gördüğümüzde hissettiğimiz heyecan ve mutluluk bir süre sonra acayip bir bulantıya dönüşüyor. Ancak biliyorum ki o bulantıya rağmen, ona sahip olmayı içten içe isteyecek ve bir süre sonra bunun neredeyse sadece para engeline takılmış ve tecrübe edilmesi zorunlu olan bir şey olduğunu düşünmeye de başlıyacağız.
ben sevmeyi kedimle,ondan öğrendim demiştim. bunu, gerçek bir hayvanı besleyerek, onu da yarım yamalak yapan biri olarak söylerken, bunu acınılacak bir şey olarak görüyorken sormak istiyorum: Sizce, biz, günümüz insanı, acınacak durumda değil miyiz? şimdi, ve her geçen dakika daha çok?Not: bu yazının gerçekten ayrıntı gerektiren, ancak yüzeysel olarak geçilmiş çokca tarafı var. Üzgünüm ama bu kadarını yazmayı daha doğru buldum. Kontrolsüz gelişen yazımdan ötürü canınız sıkılır ya da sinirlenirseniz, kusuruma bakmayınız çok itina göseremedim iş güç yoğunluğundan. Ancak gülümsemiş olsanız da beğenmiş olsanız da nefret etmiş olsanız da umarım anlatmak istediğim şey yeter seviyede aktarılabilir size bu yazı ile.
yorumlar
evet hayvan sevgisi çok farlı ve hiç bir şey gerçeğinin yerini tutamaz. ne kadar çok gerçeği gibi davransa da hatta ölse bile!ve lütfen her kes evine bir kedi alsın. gerçekten muhteşem bir şey. 🙂
Bu da gösteriyor ki insan hayatı gerçekten de giderek sanallaşıyor. Filmlerde vardır ya, yapay zekalar gün gelir insana hükmeder, dünyayı ele geçirir. Böyle gidersek tabii ki bizi ele geçirirler. Ya da ben tamamen alakasız bir şey yazmış olabilirim. Olsun, hafif’te yazmak güzel bir şey.
Yorum yapmıyorum. izlemek güzel olsa gerek…
bütün hayvanların insanlar üzerinde olumlu etkiler bırakacağını düşünüyorum. Çünkü ben de hayvanları çok seviyorum. Ama her nedense bazı kişiler sadece sahiplendikleri hayvanları severken diğer hayvanlara daha hoyratça davrana biliyor ben onu sevgi olarak görmüyorum.. bütün hayvanlar güzeldir, hepsi de sevilmeyi hak edendir..
Kediler inanılmaz bir enerjiye sahipler. Eskiden hiç sevmezdim, 1 metre yakınıma yaklaştırmazdım ne zaman ki 3 haftalık ve daha avucum kadar bir iran kedisi hediye edildi, tüm fikirler değişti.
sadece kedi değil bütün hayvanlar sevimli. dilleri olsa da bizlere bazı şeyleri anlata bilseler. Aslında onlardan öğreneceğimiz ne çok şey var.. ilk önce sadakat, sevgi, sahiplenme, koruma ne bileyim aklıma ilk gelen bunlar oldu. Bir yerine bassan bile bi çığlık atar, ama ısırmaz. Biz öyle değil.. günlerce sürdüyoruz saldırımızı.. içimizde ki kin, nefret bitmek bilmiyor
Bir yerine bassan bile bi çığlık atar, ama ısırmaz. Biz öyle değil.. günlerce sürdüyoruz saldırımızı.. içimizde ki kin, nefret bitmek bilmiyorkesinlikle…!
hayvanlar daha medeni oluyor bazen, biz ilkel duygularda yüzerken
sahibinin hayatını kurtardı!
bilgisayardaki ekonomik ve ayrıca zamanını almıyorda, birgisayardaki bunu yapamaz ki!
HAYAT KURTARDI…
(yukardaki resmin açılımı)HAYAT KURTARAN KÖPEKNairobi, Kenya, AfrikaBattaniyeye sarılı bir kız bebek, ormana terk edilmişti. Güçsüz ve aç olan çaresiz bebeğin hayatta kalma şansı neredeyse yoktu, ta ki Doggie adlı sokak köpeği ortaya çıkana kadar.Bebeği ağzıyla nazikçe kavrayan köpek otomobillerin vızır vızır geçtiği bir yolu aşıp doğruca bir kapıdan içeri girdi. “Büyük olasılıkla bebeği 275 metre kadar sürükledi” diyor olaya şahit olanlar. Köpeğin kapısını çaldığı aile hemen yardıma koştu ve bebeği evlerine kabul etti.Minik bebek ormanda terk edilmiş halde kalsaydı ölecekti. Ama Doggie sayesinde artık son derece sağlıklı ve mutlu. Bu kurtarma macerasının ardından basın Doggie’ye bir Afrika dili olan Svahilide kurtarıcı anlamına gelen Mkombozi adını taktı. Bu dört ayaklı kahraman için gayet uygun bir isim!
çokkkkkkkk güzeller yaaaa…
geçen gün stüdyoda bir yavru vardı.1.5-2 aylık. biz stüdyodan çıktığımızda aniden içeri girip batirinin etrafında fır sönmeye başladı. stüdyodaki hatun “anlamıyorum, kapı açık kalmaya görsün içrei dalıp batirenin yanında oturuyor” dedi. sanırım önceki hayatında bateristti ne dersiniz haha;)bu arada stüdyoya girdiğinde davula gidene kadarki yolda acele acele hedefine ulaşmaya çalışırken -örneğin- yoluna bir kablo çıktı diyelim..durup onunla bir iki patilik oynamayı da ihmal etmiyor ;)biz de 5-10 dakika kitlenip izlemek zorunluluğunu yaşadık tabii. kitlenmemek ne mümkün ;)nasıl bir yaratıktır bunlar allahım!
kelimenin tam anlamıyla harika.başınagelen bu güzellik çok güzel bence 🙂
yaklaşık 3 ay önce, 14 yıllık dostumu, hayat ve ev arkadaşımı, biricik “Pamuk’umu” kaybettim:((yazıyı okuyamadım bile fotoğrafları görünce…hala ağlıyorum ben tatlı oğlum için.hayvanlar ve onların dostluğu bambaşkadır…içimden sayfalarca yazmak geliyor bu konuda ama biliyorum yine aynı şey olacak bir başlarsam…o yüzden bu kadar benden.
üzüdüm, hemde çok. başın sağolsun 🙁
teşekkür ederim zorkedi…gerçekten büyük bir acı oldu benim için çünkü 14 yılımızı sürekli beraber, şehir şehir ev ev dolaşarak geçirdik. herkes gitti de bir o hiç terketmedi beni…ailem gibi.zor oldu kabullenmem ama doğanın kanunu…kabul etmeme şansı kalmıyor işte insanın…
anlıyorum çilek. benimde max adında bir kedim vardı mersinde annemlerin yanında kalmıştı ben ankaraya geldiğim zaman ama bir gün dışarıya bırakıldı. duyduğum zaman çok üzüldüm hala maviş gözleri gözümün önünden gitmiyor. sarışın oğlum diye severdim onu. 🙁 ama yok artık.bir ölüm değil yaşadığım evet ama seni anlayabiliyorum. evcil bir hayvanım olduğu için…
sağol zorkedi…zaten bu duyguyu sadece o sevgiyi yaşayanlar anlayabiliyor.
doğru… ve rica ederim ne demek.
Yan komşum, 1 haftalığına Almanya ya giderken kuşunu emanet etmişti..3 gün sonra öldü, dönüp te kapımı çaldığı an utancımı ve üzüntümü asla unutamam..
Utanmalısın da.Ben utandım doğrusu yaptığına.Şaşırttın beni Pi’BeK.
?
Yok Anthro ondan değil, duyduğum üzüntümü ve sevincimi sizlerle paylaşmak istedim..O kadar şanssızım ki, timsah emanet etseler kesin yerdi beni…o kuşu yaşatmak için neler yaptığımı bir bilsen, atıverdi kendini halıya, şaka yapıyor sandım..
Ben de ablamların balıklarını telef ediyodum bir keresinde.
kötü olmuş kuşun ölümü 🙁
Sorma Zorkedi, emanetti bir de, Adamcağız o benim hayat arkadaşımdı, siz ne yaptınız ona dedi..Hiçbirşey diyemedim..Yenisini aldım, istemedi, yüzüme bakmadı bir daha da..Anthro balık bakımı da kolay değildir.
:S hayat arkadaşı. adamınkide iş yane. el kadar kuşa (ki ömrü ne kadardır bilinmez) sen umut bağla. ki insan yalnızlıktan ne yapacağı belli olmaz orası ayrı meselede. kuşunda eceli olmadık yerde sona ersin. sendeki şans yane. ne denir başka. geçmiş olsun. bir daha canlı emanet almazsın bu olaydan sonra. sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer misali…
Evet ”Şükran ” takmış kuşun ismini, rahmetlinin adıymış, 2. kez öldü..Kesinlikle emanet almam cansız bile olsa, bak yine üzüldüm şimdi..
En büyük hayvan dostu Elmayra’ yı unutmayalım :S
@çilek, başın sağolsun. İnan ki çok üzüldüm. Ben de aşağıda gördüğün oğlumu kaybettim:( yıllarca aynı ortamı paylaştık. Hani o benim hayatımı kurtaran köpek diyecem inanmıyacaksınız.. Ama ben ona gerçek anlamda hayatımı borçluyum. İyi ki vardı..onu hala çok seviyorum.. Özlüyorum.
akoni ben de senin adına çok üzüldüm:( ne kadar da güzelmiş…
akoni çok üzüldüm. Hayvanlar terapi gibi gerçekten. Annem hastalığından ötürü gitgide duygusallaşmıştı ve hem kendini hem bizleri yıpratırken ben eve iran kedisi getirdim ve şuan annem öyle gözle görülür bir şekilde sağlığına kavuşmaya başladı, artık mutlu da..
@çilek teşekkür ederim sağol..beni hayvan sevgisi olan kişiler daha iyi anlaya bilir@dejavuu gerçekten yazdıklarına inanıyorum, çok güzel bir terapi şekli…çocuklar üzerinde de olumlu etkileri olduğunu biliyorum.
hayır ya bundan nefret ediyorum 🙁
öyle sevindim ki boğanın yaptığına anlatamam…
insanın ici acıyor görüntüden…. pufffff yaaaa 🙁
boğa intikamını almıştır ama ya sonrası?
ordaki boğalar böylesi işkencelerle öldürüldükten sonra ne yapılıyor biliyor musunuz?
Zorkedi, yorumumu yazmadan yanlışlıkla yollamışım. Ben de nefretimi belirtmek istedim.
ne yapılıyor bilmiyorum.
anladım teacher merak etme…
gönderiş amacınında farkındayım. bir şeyleri ifade etmek amaçlı gönderme nedenin anlıyorum…
Bizde de horoz dövüştüren, köpek döğüştürenler var. İnsana yakışmayan davranışlar.Nasıl bir zevk anlamak mümkün değil…
insan olmayanların soytarı mekanı. felaket…
Zıt duygular, biri diğerini çağrıştırır. Hayvana hakaret, eziyet görüntüleri , yerini hayvan sevgisine bırakırmı acaba… Umarım öyle olur…
yorumlar harikaymış. biliyorsunuz ingilterede fanusta balık beseleyene hapis cezası veriliyor. aşağılık ingilizler bu seviyeye, gariban soyup medeniyeti satın alarak geldiler evet ama, iyi bir örnek öyle değil mi. şimdi yazdıklarınızı okuyunca, bir hayvana eziyet edene ne yapılsa azdır demek yanında, anayasa değişikliğinde bu hususlara da el atılmamış olduğu geldi aklıma. üzücü.
mersindeki köpek dövüştüren mahlukları kınamak pasifliğini içten ve nefretle ifade etmek istiyorum ne yapayım.
Evde 120 litrelik akvaryum var ben ısınamadım balıklara okşayamadıgım bir hayvan bana garip geliyor sanki sanal gibi oysa eşim bayıla bayıla bakıyor çikletlere, ben ısınamıyorum kedi köpek olsa hareketleriyle neler yapar kimbilirç Balıklar öylece yüzüyor ve ben hiçbirşey anlamıyorum.