Üniversite yıllarında, her konuda anlaştığımız, rahatça konuştuğumuz, fikirlerimizi paylaştığımız, birbirimizin karşı cinsi algılayışına çok değerli katkılar sağladığımız ve en önemlisi de ilişkilerin en önemli ayağı olduğunu düşündüğüm cinsellik konusuna kadın-erkek yaklaşımını masaya yatırıp üstünde saatlerce ahkam kestiğimiz bir arkadaşım vardı.Tabi ki tek bir erkeğin, her yönüyle erkeklik dünyasını eksiksiz olarak yansıtabileceğine dair bir inancım yok. Ben nasıl ki bütün kadınlar adına konuşamıyor ve kadın olduğum halde kadınların bazı davranışlarını tam olarak anlayamıyorsam, o da bazı erkekleri anlayamıyor ve anlamlandıramıyordu. Yine de kafalarımızdaki birçok soruyu aydınlatabiliyorduk birbirimiz için.Bir sevgilisi vardı, İlişkisi içinde yaşadığı her türlü sorunu bana anlatır, söylediklerimi dikkatle dinler, uygular ve her seferinde işleri yoluna koyardı.Sıkça bana arkadaşı olduğum için teşekkür eder, benden duyduklarının mevcut ilişkisinde de ve kadınlara yaklaşımında da pozitif katkısının büyük olduğunu söylerdi. Benimle, erkek arkadaşlarıyla konuşurken olduğundan daha rahat olduğunu, beni onlardan biri olarak gördüğünü ekler ve kardeşim, derdi bana, Allah her erkeğe senin bir kız arkadaş nasip etsin.Sonra sevgili arkadaşımla bir gün şöyle bir diyalog geçti aramızda:- Sana bir şey söylemek istiyorum ama kızmayacağına söz ver- Beni tanıyorsun, sen söyle kızar mıyım söyleyeceğin şeye?- Bir tarafım belki de kızmayacağını söylüyor, çünkü bunun olacağını sen söylemiştin bana, ama diğer yanım da bana güleceğini. Ben gülmeni de istemiyorum.- Peki kızarsam veya gülersem ne olur?- Kızarsan, arkadaşlığımızı sona erdirirsin diye korkuyorum, eskisi gibi konuşmazsın benimle. Seni kaybetmek istemiyorum. Gülersen de, ben kendimi küçük ve aşağılanmış hissederim. Kendimi kaybetmek de istemiyorum.- Madem göze alamayacağın bunca risk var o halde söyleme.- Evet söylemesem daha iyi olacak.- Evet sonuçlarına açık olmadığın hiçbir şeyi yapmasan iyi olacak.Yapmak veya söylemek isteyip de sonuçlarına açık olmadığım şeyleri halının altına süpürdüğüm çok oluyor. Ama zamanı ıskalayıp, yaşantımın bir sonraki adımına bir eksikle geçtiğimi fark ediyorum sonraları. Ne olduğunu bildiğim halde karşımdakinin söylemekten korktuğunun, ben duymaktan korkuyorum aslında.Evet o haklıydı korkmakta, söyleyeceği şeye kızamayacaktım belki ama gülecektim gerçekten de. O zamanlar yiğitliğe bok sürdürmemekti oynadığımız oyunun adı. Hiç altta kalma, hiç ciddiye alma… Kim kimin söylediği en gerçek şeye en doğru değil de, en zekice ve en kıvrak yanıtı verip onu ters köşeye yatıracaktı, oynadığımız oyunun adı. Genel konularda söz söylemeye çok düşüktü çenemiz, hep çok kıymetli fikirlerimiz vardı. Eğriyi doğruyu biz bilirdik hep, bizimle laf dalaşına giren hep yandı. Ama söz gelip de dayanınca özel konulara, oynadığımız oyunun adı, ne olursa olsun genelin içinde kendini saklamaktı.Sonra okul bitene dek hep çok güzel sakladık kendimizi. Hiç kızdırmadık birbirimizi. Hep güldük birlikte ama gülmedik hiç birbirimize. Şimdi o bir şehirde, ben bir şehirde … saklanıyoruz.Mailini aldım dün, boşanıyormuş…Eklemiş altına da;Aslında sana hep söylemek istediğim bir şey vardı.Ama asla söylemem yeter ki;Sen bana kızma,Sen bana gülme…