karanlık bir rıhtımdı önce bakışları.sebepsiz, aşksız ve katı bir adada yatılı kalmış…ebruli ve verimsiz bir kıtanın ortasında sessiz ve derinliksizbir matem gibi kimsesiz, renksiz, hissiz…oysa bir buğu vardı ardında.gülümsemeyi çoktan özlemiş, buruk keyfim duruyordu, gözlerini kaçırırken –üzerine bastığı- anlamlarından…şimdiye değin, korunaksız ve ıslak duvarlarını kendine saklarken,tutku ve gökkuşağı eksik bir hayale tutunamayan koruyucu meleğim duruyordu karşımda…uzun kirpiklerini bir kaldırıp bir indirirken ve‘her şey tüm normalliğiyle devam ediyor,ben de o normaller içinde normallerden bir esintiyim.’ derken dudakları;söylediklerinden başka tılsımlar iletiyordu yeryüzüne oysa…yapacakları yaptıklarından çok daha fazlaydı düşlerinde.susuyordu, susmayacağı sabahlara koşuyordu;kah tabağındaki peynirle oynuyorkah muzur bir nefes çekiyordu sigarasından…gözleri, henüz doğmamış günlerini içsularında ansızın ortaya çıkarıyor,romanların gizemini fısıldıyordu…henüz yazılmamış kelimeleri seriyordu ufak adımlarla.o ki, kendinden emin, bir o kadar da korunaksız duvarlarını yıkabileceği meydanlar arıyordu, yasak otu denilen mahremlerde…ve içindeki ses biliyordu, buğunun ardında aşkın ona ılık ılık akacağını…koruyucu meleğim susuyor ve ilerliyordu…karanlık bir rıhtımdı önce bakışları.kalbe işlemeden -bir önce- nakışsız iplikti tende,derinde…