Christine Keeler
Aşk, dokunmak, özlemek, sevmek, tutku... Neden bu kadar vazgeçilmezdir bu duygular yaşayan! herkes için?
İyi de , bir insan ne için vardır şu kısacık yaşamda? Para mı, güç mü ister, yoksa tanınmak, sosyal statü sahibi olmak mı önemlidir insanoğluna? Ya da bir an gelir, herşey geride alıp “tensel beklentiler” mi ön plana geçer?
Peki, basit bir dokunuş nasıl olur da tüyleri diken diken edebilir? Ya o bir çift göz? Nasıl olur da dünyadaki o milyonlarca gözden farklı bakabilir insana?Sokaktaki insan için bu duygular beklentiler çok “olağandır” da, neden “siyasetçi”ye çok görülür?En önemlisi, “aşk skandallerinde” olayın iki tarafından biri olan erkekler neden çoğu kez hoşgörülür, hatta bu işten prim kazanır da… Kadın toplum tarafından adeta lanetlenir?Peki, madem ki insanlık yüzyıllardır kendini “aşk tsunamisi”nden,sonunda ölüm dahi olsa bir türlü kurtaramamış, o halde neden hala boşa kürek çekilmeye devam edilir? Asıl amaç, insanların “robot gibi yaşamasını” öngörmek, bunu alkışlamak mıdır? Yani şu mu denir:
–Otur oturduğun yerde. Ortalama insan gibi yaşa. Sadece ihtiyaçlarını karşıla. Hayallerin, duyguların, beklentilerin olmasın. Hele hele diğerlerinden farklılığın asla ama asla olmasın. Standart bir robot gibi yaşa.
Ödül ise şöyle vaad edilir:-Bizim öngördüğümüz gibi yaşarsan, öbür dünyada sana zaten cennet bahşedilecek… O zaman gel keyfim gel diyecek, ondörtlük huriler, hatta ve hatta kevser şarapları ile taltif edileceksin.
Bugünlerde Türkiye’de “istifa” ile sonuçlanan bir aşk skandalini tartışıyoruz. Yani Deniz Baykal-Nesrin Baytok olayını. Oysa geçmişteki örnekleri o kadar çok ki… İşte İngilterede, 60’lı yıllarda yaşanan Profumo Skandali (*…)
John Profumo, Oxford mezunu, “Baron” ünvanı taşıyan, İngiliz kabinesinde “Savaş Bakanı” olabilmiş, para-pul, statü ve güç sahibi, soylu bir İngilizdir. Güzel, alımlı, üstelik de aktristlik kariyeri olan Valerie Hobson ile evlidir…
John-Valerie Profumo
Mutlu çift, 60’lı yıllarda Londra sosyetesinin parlak ve renkli dünyasında yaşarken, kader John Profumo’ya “dünyanın en eski” oyununu oynamaktadır. Profumo, bir gün, bir dostunun evinde tek başına bir partiye katılır ve orada “şahane” bir gençkızla tanışır, Christine Keeler ile… Christine 19 yaşındadır, üveybabasının tacizlerine ve parasız yaşam koşullarına mahkum olduğu kasabadan kaçmış, gözkamaştırıcı güzelliğini kucaklamaya hazır Londra sosyetesinin şefkatine sığınmışır. Üstelik de ne cömerttir bu Londralı erkekler… Anlık buluşmalar, saatlik sevişmeler için bile Christine’e “delice rakamlar” üzerinden ödeme yapmaya hazırdırlar. Chirstine bir anda “taşralı kız” tutumunu terk eder ve “call girl’lüğe terfi eder..
1961 yılı sonbaharında Londra ona tutkun erkeklerin savaşına sahne olmakta, bu işten en büyük parsayı da Christine’i pazarlayan Stephen Ward toplamaktadır. 60’lı yıllar aslında soğuk savaş yıllarıdır, Demir Perdenin odağı “Sovyetler” “en büyük düşman” durumundadır.
Ne yazık ki, Christine Keeler’in randevu listesinde en sık yer alanlardan biri İngiliz Savaş Bakanı John Profumo iken, diğeri de Rus Ataşe Eugene Ivanov’dur…
Bu bilginin kamuoyuna sızması ile birlikte şu soru oraya atılır:-Acaba Christine, bu ikili arasında “bilgi alıverişi”ne de mi aracılık etmektedir?
Oyunun bundan sonrası bilindiği gibi cereyan eder… Profumo ilişkiyi önce reddeder, sonra kabul edip, görevinden istifa etmek zorunda kalır. Keeler ise bir sebep uydurulup 9 ay hapse mahkum edilir. Öykünün en inanılmaz, en olağanüstü sayfası ise Profumo’nun karısı Valerie’nin tutumudur, yaşamlarının sonuna değin kocası John’un yanında kalır, üstlelik de olay üzerinde 40 yıl boyunca tek keime bile etmez.
E, bugün acaba filmi geriye sarabilsek ve John Profumo’nun oyundaki rolünü Valerie’nin oynamasını sağlayabilsek ne gibi sonuçlara ulaşırdık sizce? Düşünsenize John, karısını affedip, ömrünün sonuna değin ona sadık kalabilir miyd?Hele Valerie, skandalin izlerinin biraz sararıp unutulmasının ardından katıldığı hayır faaliyetleri nedeniyle Kraliçe Elizabeth tarafından saraya davet edilip “Britanya İmparatorluğu Kumandanlık Şeref Rütbesi “ nişanıyla taltif edilir miydi?
Ya dönemin Başbakanı Thatcher onu “Milli Kahraman” ilan eder miydi?
(*) An Affair of State: The Profumo Case(**)John Profumo – Peter Kinsley
yorumlar
Keeler de keeler mis hani!!!Saka bi yana bu olay yani ask mesk ve de a la carte ozlemi dunya durdukca var olmaya devam edecektir.Hicbirimiz robot gibi yasamayi benimsemeyiz. Bedeli ne olursa olsun.
Iyi de bir parti liderinden soz ediliyor. Onun yasami mi robot gibiymis?
Etiketlerde ki deiz baykal kimdir ?
“N” si düşmüş kanumca!
düşen sadece N olsa iyi:(
Yazıyı yazan arkadaşı kutlarım; Dünden beri aklıma takılmıştı profuma sakandalı.Süleyman Demirel’in eşi için de zamanında bir takım dedikodular çıkmıştı!Bill clinton,ağladı sızladı. Sonunda itiraf etti. Oval oda meselesi unutuldu,eşi affetti. Oluyor böyle şeyler..Galiba bu işlere hiç bulaşma temayülü olmayan lider Bülent Ecevit idi; Demek ki, Rahşan hanıma çok güçlü bir aşkla bağlıymış rahmetli..Gıpta ederim böyle bağlılıklara..
çok teşekkür ederim ivandenisoviç… bülent ecevit gerçekten bir dürüstlük abidesiydi bence de…
ve de ne büyük aşkmış…
yalnız ikisi de chp li olan bu iki lider arasında şaşırtıcı bir benzerlik varmış meğer… baksanıza ikisi de pennsylvani ‘ya pek değer verirlermiş…
pennslvania‘dan hafif org mensuplarına da selam var.
Hiç özlemedim, Avrupa kanallarından hiç eksik olmuyor sağ olsun..
iyi de christine keeler den sonra bu resimler ve yorumlar çekiliyor mu yani?
E, bugün acaba filmi geriye sarabilsek ve John Profumo’nun oyundaki rolünü Valerie’nin oynamasını sağlayabilsek ne gibi sonuçlara ulaşırdık sizce? Düşünsenize John, karısını affedip, ömrünün sonuna değin ona sadık kalabilir miydi?pennslyvania tartışması yerine bu soruya cevap arasak mı? ne dersiniz?
türkiye’den söz ediyorsak durum değişir. hatta memleketin neresine olduğumuz bile önemlidir bu soruya cevap verirken
tamam da baykal ın olayı aşk sevgi tutku olayı değilki, partiden adamın biri karısı milletvekili olsun diye karısını genelbaşkanının koynuna sokuyor sonra da ilerde şantaj malzemesi kullanmak üzere bunu gizli kameraya alıyor…olan da aslan sosyal demokrat (beline kuvvet yiğidim) yağız delikanlıma oluyor, milletvekili olan kadının umrunda değil, istifa bile etmedi…seven kadının tavrı böyle mi olur?
ser-huş bey kardeşim,yani kadın istifa etmiş olsa bu olayı aşk tutku olarak mı nitelendirecektik?
peki, adam istifa etti. aşk tutku mu istifanın nedeni?ben yine sorumu tekrarlıyorum:E, bugün acaba filmi geriye sarabilsek ve John Profumo’nun oyundaki rolünü Valerie’nin oynamasını sağlayabilsek ne gibi sonuçlara ulaşırdık sizce? Düşünsenize John, karısını affedip, ömrünün sonuna değin ona sadık kalabilir miydi?
zamanla belli olacak işin rengi…kim kime kumpas kurmuş zaman ortaya çıkaracak.söylemek istediğim ortada romantik aşk, kalplerine söz geçiremeyen sevgililer falan yok, sağlam bir entrika ve dava arkadaşlarından kazık yemiş bir adam var.
ser-huş diyor ki:dava arkadaşlarından kazık yemiş bir adam var.peki kadın yok mu? o niye yok sayılıyor?
işin rengimi kaldı be
diyen kişi…iddiaya karşı: (Baykal: Can Baytok’la haftada 2-3 kez görüşürüz)
diyor…hangisine inanacağız…bir olayı böylesine hemen çözmek mümkün müdür?yoksa bu her olaydan kendine göre propaganda malzemesi çıkarma amacıyla mı hemen sağda solda bu fikirler pazarlanmaya başlar?mesela bunları nesrin baytok’u tanımayanlar iddia edebilir…onu 20 senedir partide oluduğunu bilmeyeneler… mesela basında bile sekreterlerin genel yayın yönetmenlerinden fazla maaş aldığını bilmeyenler söyleyebilir. (aslında ne kadar önemli bir meslek olduğu açısından)nesrin baytok’un mecliste verdiği soru önergelerinin sayısını bilmeyenler söyleyebilir…kötü niyetle; olaylara hemen atlayıp leş kargalığı yapanlar söyleyebilir…mesela böyle bir şeyin nasıl şantaj vesilesi olamayacağını bilmeyenler söyleyebilir… (Baykal: Can Baytok’la haftada 2-3 kez görüşürüz)görüntülerin daha gerçek mi değil mi, kimin tarafından yapıldığı bile ortaya çıkmadan, bu olaydan kendine uygun bir açıdan hemen böyle şeyler söylemek için ve medyum olmak gerekir yada kötü niyetli.
bana ilginç gelen diğer bir nokta:”aşktır, tutkudur değildir”gibi fikirler yürütülüyor da… kim bilebilir ki aşk mıdır değil midir tutku mudur?zaten bu aşk denen illeti çözebilen olmuş mu ki, ölçüp biçip, “cık. seninki aşk değill” diye kestirip atalım.uykusuz a katılmadığım nokta, nesrin hanımı tanımamız gerektiği ve ondan sonra hüküm vermemiz gerektiği olayı… bu yanlış bir bakış açısı, bizi burada ilgilendiren olay bu ilişkinin içeriği ve detayları değil. bir parti genel başkanının ilişki içinde oluğu birisini milletvekili yapışıdır. madem o kadar güvenilir hassas ve kendisine gerekli idi hanımefendi, sekreteri olarak tutmakta devam etse idi.
“cık. seninki aşk değill”hani bir zamanlar TV’erde bir Semra Hanım fenomeni vardı oğluna demişti ya:“aşık olduğun zaman ben sana söylerim, hah şimdi aşık oldun diye”
nerde skandal orada ser hos
kutup ayısı bu olaydan çıksa çıksa propaganda malzemesi değil, haydar dümene tez konusu çıkar.Ben şahsen gurur duydum, tüm dünyaya Türk erkeğinin gücünü gösterdi, artık tüm dünya Türk erkeğinin yetmiş yaşında bile düz duvara tırmanabileceğini, mavi boxerı giydiği an da yatakta on kaplan gücünde vahşileştiğini biliyor.bir Türk dünyaya bedeldir.
işte bu yüzden nesrin baytok’u tanımanız gerekir… o zaman, milletvekili oluşu konusunda hakkıyla mı aldı, yoksa torpil mi yapıldığı konusunda ileri geri konuşmayız.görüntülerdeki kişinin o olup olmadığını bile bilmezken burada böyle safsataları tartışmayız.ilişki yaşadığı konusunda bile bilgimiz yok….ama nerede magazin biz oraya at sineği gibi üşüşüyoruz. (ben de dahil)insanlar ilelebet oldukları yerde kalmazlar. bugün özel kalem müdürüdür… yarın daha yetkili bir makama geçer… nerede daha yararlı olacaksa o makama gelir.haa birisi milletvekilliğinin hakkını vermez o zaman hepimiz tefe koyalım.magazin deyince; kendi sekreterleriyle yaşayan, sektererini hamile bırakan akp’lileri üstelik her fırsatta muhafazakar görünen, toplum içinde portakal suyu içip badem bıyıklar bırakan milletvekilleri var.italya’da kendine harem kuran bir berlusconi var. üstelik rte’nin en yakın arkadaşı…magazin var, magazin var!
deniz baykalın tek ayıbı çıplakken çorapla yakalanmaktır. boxer çorap ikilisiyle kalmamak adına bir erkeğin azami dikkat göstermesi geregir bence. bir noktada resmen gömlek kravat boxer çorap oldu ki hakikaten bu bence direk istifa nedeni. yoksa sex skandalıymış bilmemneymiş kime ne.ünlü amerikan düşünürü clinton’ın da dediği gibi evet yaptım ama bir sorun niye
🙂
uykusuz a katılıyorum.ne var ki bu tartışma ikibinon yılının onüç mayıs günü yapılıyor.yüzyıllar önce böyle bir bakış açısı yoktu… erkek kardeşiyle evlenen, hatta kendine harem kuran imparatoriçeler vardı.belki elli yıl sonra böyle bir tartışma hiç olmayacak çünkü monogami tümüyle yok olacakama şu andaki tüm sosyal parametreler bir parti liderinin eşinden gayri bir ilişki içinde oluşunu yasaklıyor.
dün bu konudaki bir tartışma programında latife tekin şöyle dedi:“KEŞKE BUNUN ALTINDAN BİR AŞK HİKAYESİ ÇIKSAYDI… BAYKAL, “SEVİYORUM, AŞIĞIM SİZE NE?” DESEYDİ.mansonilzed ve ser-hu boxer a takılmıslar. ben de yatağın toplanmasının yine kadına düşmesine! hayıflandım.
pekiiiiiii bunlar olurken bilin bakalım olcay hanım ne yapıyordu?-a) marketten yumurta alıyordu.-b) deniz beyin boxerlerini yıkamış bahçeye asıyordu.-c) deniz beye geçmiş olsun ziyaretine gelen misafirlere çay-börek ikram ediyordu.-d) 50. evlilik yıldönümlerini kutlayacakları yemekte giyeceği tayyör için terzi provasındaydı.
yaaaa haksızlık!!!!
bir de şöyle ahlaki bir durum var… evli olduğu halde başka bir ilişki yaşamak yasak;ama bunun olduğunu varsayarak, gerçekliğini düşündüğünüz olay üzerinden mavra çevirmek ne kadar etik?mesela olcay hanım bunları okusan neler hissedecek?çevresi ne düşünecek?buradaki en kötü durum aslında şuan bizlerin burada yapılan komplonun bir parçası oluşumuz.
sosyal parametreler kişinin parti başkanı olması yada çöpçü olması diye ayrım yapmaz.benim maaşımla çalışan çöpçü işini hakkıyla yapmasıyla benim tarafımdan değer görür.onun dışında kendi hayatında yaptığı şeyler kendini ve ailesini ilgilendirir.eşini dövüyorsa, aldatıyorsa yada eşine karşı görevlerini yerine getirmiyorsa sen kötü bir çöpçüsün diyemem ben… ancak kötü bir kocasın derim yada iyi bir aile babası değilsin derim.ki baykal’ın şimdiye kadar ailevi hiçbir sorunu yada durumu yansımamıştır.kimse baykal oğluna gemicik aldı, yada bir iş adamı baykal’ın oğlunu okutuyor diyemez.
uykusuz,herhangi bir kişinin özel yaşamıyla ilgili olsa bu yaklaşımına yürekten katılırım.ancak bir siyasi parti lideri sözkonusu olduğunda ne yazık ki bunu yapamıyorum.neden?bir medeni kanun değişikliğinde onun bakış açısı acaba kanun taslağına nasıl yansıyacak?diyelim ki, partisi “kadın kotası” uyguluyor, acaba milletvekili adayı göstereceği kadınlar onun sempati duyduğu kadınlar mı olacak?bu örnekler çoğaltılır da çoğaltılır.onun dışında bu komplonun parçası değiliz bizler asla. çünkü ülkeyi resmen sarsan bir olay sözkonusudur ve komplo demesine karşın, liderimiz görevinden istifa etmiştir. yani olayın boyutunu kendi tutumu da gayet açık koyuyor ortaya.kendisiyle ilgili değerlendirmede ise evet, haklısın. liderimiz bugüne kadar en ufak biçimde davranışlarıyla, yaşamıyla, tutumuyla tartışma konusu olmadı.AMA SON OLAYLA NE YAZIK Kİ 70 KÜSUR YILLIK SİYASİ YAŞAMININ EN APTALCA AÇIĞINI VERMİŞTİR.hanımefendiye gelince:ne yazık ki onun başına gelen tam bir felakettir. yalnız dikkatini çekerim, bizlerin burada ahkam kesmesi değildir felaket… bilmem kaç yıllık eşinin ona son yıllarda yaşattığı “riya” ve “eziyet“tir başına gelen.
chp ihtiyar heyetinin Baykal ısrarını anlamıyorum, aranızdan en sağlam sevişen kimse çıksın aday olsun. Oy vermeyen namerttir.
aynen…şu sözü de kimse hatırlamıyor:“İÇİNİZDE EN GÜNAHSIZ OLAN BANA İLK TAŞI ATSIN!”
Rivayete göre Hz.İsa, fahişe Maria Magdelana’yı taşlamaya gelen kalabalığa bu şekilde seslenir: “İlk taşı günahsız olanınız atsın”tahmin ettiğiniz üzere Maria Magdalena ömrü hayatının sonuna kadar mutlu ve huzurlu şekilde yaşamış. darısı deniz bey ve nesrin hanıma olsun. biz de kerevete çıkıp izleyelim.
aman GANDİ nin de bi aşk macerası çıkmasın da… ya da çıksın, baksanıza son anketler partiyi 6 puan yükselmiş gösteriyormuş (nazlı ılıcak’ın yalancısıyım)
Ben onlardan daha cok dilerim bu olayin bir komplodan ibaret olmasini.