Susmak=Ölüm (SILENCE=DEATH) yazılı poster
Susmak=Ölüm (SILENCE=DEATH) yazılı poster

Pembe üçgenin tarihteki serüveni, Adolf Hitler’in adını yavaş yavaş dünyaya duyurmaya başladığı, II. Dünya Savaşı’ndan hemen önce Almanya’da iktidara gelişiyle başlar. II. Dünya Savaşı’nda cinsiyet kavramları üzerinde yaşanan ırkçı politikanın en önemli simgesi haline gelir; pembe üçgen…Bu üçgeni oluşturan çizgilerin içini dolduran pembe renk, yılların kötü anılarını yutmuş gibidir…Sanki hiçbir şeyi görmemiş, duymamış gibi durağan…Yaşanan acıların ve bu büyük trajedinin en önemli temsilcisi olmasına rağmen, sadece duruşuyla anlatıyor tüm isyanını…Beyazla kırmızı arası bir karışımın sessiz çığlığı gibi; Beyazın saflığı, kırmızınınsa sıcaklığı ona konuşarak anlatacak bir şey bırakmamış adeta…Ama şu bir gerçek ki; geçmişte Nazi rejiminin yok etmeye çalıştığı bir grubun, farklılığı için kullanılan bu etiket; o tarihlerde yaşamaya hakkı olmadığı düşünülen eşcinsel toplumu ifşa ederken, bugünse eşcinsellerin dünyada, özgürlük ve eşitlik adına verdiği mücadelenin en büyük görsel ifadesi haline gelmiştir.Bu nedenledir ki; bahsi geçen “Pembe Üçgende”ki PEMBE, sadece bir renk olmaktan ziyade tarifi o kadar da kolay olmayan bir karışım, o ÜÇGENse; varoşlun en anlamlı geometrik formu haline gelmiştir.

Ters Pembe Üçgen
Ters Pembe Üçgen

1970’li yıllarda eşcinsel hakları savunucuları, geçmişte Naziler tarafından bambaşka bir anlamla kullanılmış olan pembe üçgeni, eşcinsellerin özgürlüklerini genişletmek adına verdikleri mücadelede tekrar gündeme getirdiler.Bu sembol, dünya üzerindeki tüm toplumların, eşcinseller için yapmış oldukları haksız yargılamaya ve baskıya dikkat çekiyordu. 1987 yılında, ABD’nin en büyük eyaletlerinden birisi olan New York’ta, 6 eşcinsel protestocu, Susmak=Ölüm (ve pembe üçgen) projesini başlatarak, bu tepkisel yaklaşımın sembolik ifadesi olan siyah zemin üzerine pembe üçgenin kullanıldığı afişlerle kenti donattılar. “Susmak=Ölüm” temalı bu afişler, aynı zamanda bir manifestoyla da desteklendi. Bu girişimle, II Dünya Savaşı sırasında; Nazilerin ırkçı politikalarının eşcinseller üzerindeki baskısı, AIDS salgınının başgöstermesiyle daha şiddetli bir hale gelmişti. O dönemde yapılan bu baskı ve eşcinsellere yapılan insan dışı muameleye dikkat çekilmek istendi.Bu slogan ayrıca, dünyanın hemen hemen her yerinde sağlıklı cinselliği dikkate almayan topluma, sınıf ayrımına, cinsel özgürlüğe vurulan darbeye ve döneme ait siyasi anlayışın tüm bunlara duyarsız kalışına karşı bir protesto oldu. Bu girişime önderlik eden altı kişi daha sonra ACT UP(AIDS Coalition to Unleash Power – Gücün Açığa Çıkması İçin AIDS Koalisyonu) adlı birleşime dahil oldular. Yapılan bu girişimin simgesi olan pembe üçgense onlarla birlikte ACT UP birleşimininde bir parçası oldu. Devam eden süreçte, Pembe Üçgen formu, “ACT UP” birleşiminin görsel yüzü oldu.

ACT up
ACT up

ACT UP, yaptığı her türlü faaliyette pembe üçgeni kullanmaya başladı. Pembe Üçgeni, Nazi döneminde kullanılma amacının aksine yeni bir anlamla ve yeni bir duruşla sembolize ettiler. Pembe rengi çerçeveleyen üçgeni, ters çevirerek ; hiç yokmuş gibi kadere teslim olmaktansa varolmanın haklı tavrıyla mücadele etmeyi simgelemesini sağladılar… Ve tüm bunlarla birlikte, Pembe Üçgen günümüze, temsil ettiği anlamı daha da zenginleştirerek, yok sayılma ve değersiz görülmenin çok ötesinde, beraberlik ve haklı savunmaya dönüştüğünü sembolize edererek, dayanışmayı ve ırkçılık politikalarının her ne olursa olsun haksızlığını ortaya koyan bir anlayışı simgeler hale gelmiştir.

ACT up
ACT up

Alman hukuk sisteminde, yasaların en dikkat çekici olan maddesi “Paragraf 175” idi. Genel ahlak ve etik davranışları kapsayan bu maddeye, 1935 yılına doğru ilerleyen süreçte, Hitler tarafından yeni bir içerik kazandırıldı. Artık bu madde, eşcinsel ilişkileri yasaklayan bir içeriğe sahipti. Eşcinsel anlayışa sahip her türlü ilişki, bu maddenin değiştirilmesiyle yasalar karşısında tamamen bir suç haline geldi.Bu maddenin uygulamaya geçmesinden sonra, 1937-1939 yılları arasında Nazi mahkemelerince yargılanan tahmini 25.000 kişi, Paragraf 175’e göre suçlu bulunarak, mahkum edildi. Bu maddeye göre mahkum edilen eşcinseller, çeşitli toplama kamplarına gönderildiler. Suçlarından dolayı aldıkları ceza sadece bununla da kalmıyordu, dahası da vardı; kısırlaştırılmak… İnsan haklarına tamamen aykırı olan bu cezalandırmanın uygulama yöntemi ise hadım etmeydi. 1942’ye gelindiğinde ise bu cezalandırma yöntemi şeklini değiştirerek, Hitler’in eşcinsellere reva gördüğü idama dönüştü ve binlerce kişi katledildi…

Gevangenen - Auschwitz Ölüm Kampı
Gevangenen – Auschwitz Ölüm Kampı

Suçlu bulunarak mahkum edilip toplama kamplarına gönderilenler sadece eşcinseller değildi. Bir ok nedenle suçlu bulunarak toplama kamplarına gönderilen bu mahkûmların tümü yakalarına, mahkûmiyetlerinin nedenini belirten ve üzerinde çeşitli sembollerin bulunduğu etiketler takmak zorundaydılar. “Eşcinseller” pembe renkte ters bir üçgen, “adi suçlular” yeşil renkte bir üçgen, “siyasi suçlular” siyah renkte bir üçgen takıyorlardı. Bu etiketler, Nazilerin mahkumlar arasında sınıflandırma yapmalarını sağlıyordu.

Davud'un Yıldızı
Davud’un Yıldızı

Davud’un yıldızını oluşturacak şekilde iki sarı üçgenin üst üste gelmesiyle oluşturulmuş sembol ise Yahudi mahkûmları tanımlıyordu. Bununla birlikte, Yahudi mahkumları simgeleyen Davud’un yıldızının üzerine, eşcinselleri simgeleyen pembe üçgenin getirilmesiyle oluşturulmuş sembol ise mahkûmların en alt sınıfına işaret ediyordu, yani eşcinsel bir Yahudi…Bu toplama kamplarındaki eşcinsel mahkûmların toplam sayıları tam olarak bilinmese de, Naziler’in resmi kayıtlarına göre varlığı tespit edilen 10.000 mahkumdan söz etmek mümkündür. Bu kayıtların gerçekte varolan sayıdan çok daha az olduğu da tahmin edilmektedir.

Auschwitz Ölüm Kampı
Auschwitz Ölüm Kampı

Mahkumların katledildiği ve adından fazlaca söz edilen kamp, Auschwitz’deki Ölüm Kampıdır. Kimi kaynaklarda, Auschwitz’e eşcinsel mahkûmların yollanmadıkları iddia edilse de, Yahudilerle birlikte bu ölüm kampında öldürülenler arasında çok fazla sayıda eşcinsel olduğu söylenmekte ve Nazi faşizminin egemen olduğu süreçte, katledilen eşcinsel erkeklerin sayısının en az 50.000 kişi olduğuda tah
min edilenler arasındadır.Savaşın sona ermesi, kamplardaki mahkumlar için bir çözüm olmadı. Savaşın bitmesine rağmen bu kamplarda kalmaya devam ettiler! Ta ki; Batı Almanya’da, Paragraf 175’in 1969 yılında geçerliliğini yitirmesine kadar…Hiç kimse, ne ırkını, ne cinsiyetini, ne ailesini… Ne de eşcinselliği tercih ederek bu dünyaya gelmiyor! Hiçbirimize sormadılar, sormayacaklar da…Hepimiz eşitken, aynı varoluşa sahipken, başkalarını tercih etmedikleri bir şeyler için yargılamak niye? Adalet, sadece kilitli kapılar arkasında değil! Niceleri masumiyetini ispatlayamadı, suçsuzluğu onun en büyük suçu oldu! Gerçek adalet, vicdanımızın kırdığı kalemde saklı…1 Mart 2009