belediye başkanının yaptığı her işi dev afişlerle halka duyurmasına karşılık, şehirde yaşayanlardan da;bez afişlere kocaman bir “teşekkür ederiz sayın başkanım” afişi beklediği hissine kapıldığı bir iş gününe başlarken bay M,büyükşehir belediyesinin macaristan’dan ithal ettiği yanık lastik kokulu körüklü otobüsünde kadınların, kızların çantalarını sağ omuzlarından sol omuzlarına geçirerek erkeklerin “sürtünme” katsayılarını asgari seviyede tutma debelenmelerine utanarak tanıklık ederken elindeki şeyh gâlib divânı’nı ağır ağır okumayaçalışıp aç erkeklerin anlık penis trophy eylemlerine tahammül göstermeye uğraşırken, yirmili yaşlarının sonuna yaklaştığını sandığı bir kadının ağzından dökülen kelimelerle elindeki divân’ı otobüsün çamurlu zeminine düşürdü:hay sokiim şiirine!yahu burada da mı, diye iç geçirdi bay M.o kadın niye böyle demişti acaba? şeyh gâlib’i okumayaara verdi. bu küfrü eden kadını incelemeye başladı bir ön bilgi edinebilme gayesiyle…saçları kömür karasıydı. kaşları özenle alınmıştı.kuaför salonunun yolunu ezberleyenlerdendi besbelli…yüzüne hafif bir allık dokundurmuş, rimeli bir değdirip çekmişti sanki…tırnaklarındaki şeffaf cila ve kulaklarındaki iri halka küpelerin kombinasyonu dikkatini çekti…siyah mantonun altına da siyah kumaş pantolon giymişti.sivri topuklu ayakkabıları kasisli yollarda dengesini ara sıra bozuyordu.yanındaki kadına döndü tekrar:- affedersiniz ama sabah sabah ağzımı bozmak istemezdim…emekliliğine birkaç yılı kaldığı belli olan kadın da, güç bela ayakta duruyor, cam kenarında uykuya yatmış gençlerin kafalarını kolluyordu göz göze gelmek için…merakla sordu.- hayrola kızım, ne oldu da şiirlere küfrediyorsun sabah sabah?düğmeye basar mısınız, düğmeye bastınız mı curcunasında kulak kesildiği yerden ani bir frenle uzaklaşıverdi bay M.arkaya ilerleyelimciler ile kadınlar, çocuklar var üstüne mi çıkalımcıların ağız dalaşı başlamak üzereydi ki, şoför koltuğundan doğruldu ve iki eliyle ağzını kapatarak bağırdı:- huuopp beyler, arkalar bomboş ilerlesenize! ve ekledi: başlatmayın şimdi şiirinize de, yürüyün bayanlar arkaya!kulaklarına inanamıyordu bay M.kadınların var güçleriyle inanılmaz edebi bir bilinçle attığı slogan onu bayıltma eşiğine getirmişti:allah belasını versin şu şiirin!bay M neye uğradığını şaşırmış bir halde ineceği durağa gelmeden kendini dışarı atmak istedi. attı da…duyduklarına inanamıyordu.şiirle nefes alıp şiirle nefes veren bay M, kendini absürd bir filmin içinde bulduğuna düşünmeye başlamıştı.sağını solunu kontrol etti.kamera şakası mıydı yoksa? biraz yürüdü.karşı kaldırımda beşerli onarlı gruplardan olşmuş kadınların ellerindeki sprey boyalarla duvara birşeyler yazmaya çalıştıklarını gördü.iri iri harflerle “şiire hayır” yazıyorlardı.elindeki şeyh gâlib divânı’nı yere düşürdü. ayağa kalktı. kadınların yanına gidip konuşmak istedi.bir iki adım attığında kendini derince bir çukurun içinde buldu.aşırı bir sakinlik içinde, çamura bulanan üstünü temizlemeye bile gerek görmedi.sağdan soldan sarkan kablolara, derme çatma iskeleye tutunarak caddeye tırmandı.kadınların şiir eyleminin nedenini öğrenmek hayatın anlamını bulmanın yanında bir bit kadardı artık!çamurlar içinde koştu kadınların yanına.- şey, affedersiniz, bu eylem ne, nedir, n’oluyor, niye şiire karşı bütün kadınlar?”kahrolsun aruz vezinli şiirler” yazmaya çalışan bir kadın hışımla döndü bay M’ye…bay M, bu sert ve hırçın dönüş karşısında ezildi, ufaldı, kıymalı poğaçanın içindeki minnacık bir kıyma tanesi gibi kalakaldı caddede.gözlerindeki soru işaretlerinin eriyeceği cevabı duymak için titriyordu heyecanla…elindeki kırmızı sprey boyanın kapağını bir silahın emniyet kilidini kapatır gibi sert bir hareketle kapatan kırk yaşlarındaki başörtülü kadın bay M’nin yanına yaklaşıp burun kanatlarına düşmüş gözlüğünü düzeltip konuşmaya başladı:- bak evladım, hükümet yeni bir kanun çıkaracakmış, sen nerede yaşıyorsun bakiim?!bay M, bu azarlayıcı çıkıştan sonra sadece yutkundu ve:- burkina faso fiso, dedi.bu cevabı duyan kadın başörtüsünü son sürat başından çıkarıp bay M’nin boğazına doladı. var gücüyle sıktı. gözlerinin akı kıpkırmızı oldu bay M’nin.kadın sıkarken başörtüsünü, bay M’nin dudaklarına bir tebessüm yayıldı. huzur’u bulmuştu. ahmet hamdi beyin huzuruna çıkacaktı işte!bay S ise bu kurguyu klavyeye dökerken ey edip adana’da pide ye palindromunu düşünüp hikâyeningelip dayandığı yere şaşıyordu.çünkü, edip cansever üstat da şiirlerini yazarken bir çatı kurmuyor, dizelerin emrine girerek şiirini bitirip ortaya çıkan yapıyı gördükten sonra şiirini “yapıyordu”;bağlantıları, gevşek dizeleri, bağlantıları sıkılaştırıyordu.karanfilin yerçekimine kapılmıştı bay S uzunca bir süredir.masa da masaymış ha dizeleriyle başlayan masa şiirinin aşılamaz bir yapıt olduğu dev gerçeğini,”öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa” dizeleriylesarıp sarmaladıktan sonra, yazdıklarına “miir” biledememesi gerektiğini düşündü hafif hafif esenrüzgâr sırtını yalarken…balkona attığı uyku tulumuna iyice soktu vücudunu.gözlerini kapadı usulca.”hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse / çocuklar, kadınlar, erkekler”dizesini mırıldandı içi ürpererek.içinden bağırıyordu: ben, hayal kurmaya devam edicemedip abi!