bildirgec.org

edip cansever hakkında tüm yazılar

“Hayatta insanı her saniye kırabilecek kadar çok şey var”

kahramancayirli | 02 August 2010 11:58

Kapağında ismini gördüğüm şiir dergisini büyük bir heyecanla aldığım iki genç şairden biriyle röportaj yapmanın mutluluğu var üzerimde. Büyük bir gurur ve sevinçle tanışıyoruz… Karşınızda Kaan Koç

Şiirin nelerden beslenir?

Şiiri her şey besler dünyada. İstisnasız her şey. Ama temelinde coşku ve sitem vardır şiirimin. Coşku nelere mi gebedir? Öfkem ondan doğuyor benim, saldırganlığım ondan… Ya da kısacası kavgam coşkumla iç içe. Sitem deyince ise, kısa ve net, onda kırgınlıklarım var. Hayatta insanı her saniye kırabilecek kadar çok şey var. Bu açıdan zengin bir dünyada yaşıyoruz. Hele bir de sert ve bükülmeye, baş eğmeye müsait olmayanların daha çok kırıldıklarını düşünürsek… Sana değen her şeyin şiire dokunduğunu, ona dönüşmek için can attığını görebiliyorsun ister istemez. Yani benim şiirim, benim hayatımdan besleniyor. Hayat çantamda ne varsa; insanlar, sözler, dövüşler, öpüşler ya da terk edişler… Hepsi.

chinaski’nin duası

aylakadamveben | 23 September 2008 02:51

renk desem loi,içlerinden birini anlatmaya çalışsam..nolur biliyo musun saydam olur.o çıkar ortaya..oysa dün gece..ilerlememiş saatlerde..nasıl da yoğun mutluluklar yaşadım..sebeplerini söyliycem sana;ne basit adammış bu,diyceksin..üç renk..ve kieslovski.beyaz..ben de soundtrack cd si olan hangisiydi..-kırmızıydı kırmızı,balık hafıza lımısın nesin kardeşim..-teşekkür ederim chinaski,ama cevabını bildiğim bi soruydu sorduğum;anlamı güçlendirmek için kullandım..hem sen gidip biraz uzansan iyi olur.zilzurnasın yine.sen bilmezsin chinaski bizim bi şairimiz vardır,iskender,küçük.şöyle de demişliği vardır onun;bir mum yak ve yaklaş bana,bunu seninle uygulasak nolur biliyomusun havaya uçarsın,kaçıncı bira o elindeki,bilmiyosun tabii..-ben senin o yazı hilelerinin ta .mına koyyim..o kadar kitabımı okudun hangisinde rastladın böyle saçmalıklara…chinaski’yi kendi haline bırakalım loi..o küfür etmeye başladımı benim yüzüme bi tebessüm yayılıyo..çok yakışıyo onun ağzına küfür..bi de can baba vardır böyle küfürü sanat icra eder gibi kullanan..ne diyodum.he sana,çocukça bir mutluluk yaşayıp;nerdeyse ellerimi çırpıp yaşasın dedirtecek olaydan bahsedicektim;otobüs..bizim semtin otobüsü zor gelir,ben de sahilde inip yukarı doğru yürümek zorunda kalırım…ben etilerde oturuyorum/herkesin bi adresi olmalı/yokuş aşağı yürüyorum her gün/denizi görmeden yapamıyorum/öğleyle akşamö arası/akjşamla öğle arası..tanımışsındır bu sesi loi.edip cansever..işte beni yokuş yukarı yürümekten kurtaran semtimin otobüsü geldi;ki sahilde bırakacak otobüsü bile bi yarım saat falan beklemeye hazırlanıyodum.ikincisi;otobüse binip oturur oturmaz kulaklığıma jeff buckley’nin sesi gelmeye başladı..sevinçler bu kadar..ama asıl bugün ben sana bu sevinçlerin hafifliğiyle karşılaştırılamayacak yoğunlukta bir acıdan bahsedicem.beyaz..kadın adamı terketmiştir..adam hala aşıktır.bi telefon kulubesinden hala sevdiği kadını arar.kadın telefonu açık bırakıp,bir başka adamla sevişlirken çıkardığı şehevi sesleri telefondaki adama dinletir..acı..ben diyorum ki loi.o telefonda duyduğun acı kadar hayattasındır,yaşıyosundur;gerçekliğini ölçme şansıdır..yine de böyle bi gerçekliği yaşatmasın inanmadığım tanrı…-in nomino domini et fiilum et patrice est spritus sancti..tanrı lafını duyunca istavroz çıkarıp bunları mırıldanıyor chinaski yattığı yerden..ayılınca bu söylediklerini hatırlatıp bayaa eğlenirim onunla..

arnavutköyde bir uzaylı

admin | 07 August 2008 19:44

arnavutlar,arnavutköy bizimdir diye bi hareket başlatsalar.bebekten arnavutköye geçmek için vize almak zorunda kalsak.gerçi ben arnavutların yanında olurdum.devlete karşı yapılan her hareketin yanında olmak yakışır bize… böyle anlamsız,değersiz ayrıntı bile denemiycek meselelerle hiç olmaya yaklaştığımı hissediyorum .bu böyle değilse benim sözüm hiçe insin deyişini hatırlıyorum edip cansaverin.edip cansever denince ben,tenha bir tatil kasabasında bir yaz akşamüstünü duymaya başlarım…hiçliği kalabalıklar arasında yaşamaya çalışmak daha anlamlı sanki.hiç öyle bi durum yaşadın mı .sosyal bi ortamdasındır,hatta bi arkadaş ortamında.silindiğini hissetmeye başlarsın.kimsenin orda olduğunun farkına varmadığını hissedersin.steve buscemi en beğendiğim oyunculardan biridir.soyadından hareketle buscemi diye bi müzik grubu bile kurulmuş.cohenlerin fargosunda mükemmeldir.ama ben asıl diğer bi cohen filminde canlandırdığı karakteri severim.3 arkadaştırlar.diğer ikisi birbiriyle konuşurlar.buscemi konuşmaya çalıştığında ya hiç umursamaz,ya da onu sustururlar.onu diyorum;o umursanmayışdan,kaybolmanın zevkine varmayı önemsiyorum.bir looser olduğumu kabulleneli epey uzun zaman oldu.aslında hoş bi şeydi bu.benim gibi insanların varolduğunu farketmek anlamına geliyodu.kaybedenler kulübü üyesi olmak değerli bi şeydir.ama becerebilmek o kadar da kolay diildir.asla ön plana çıkmaya çalışmıycaksın…falan filan..gittiğim pikolog bana varolmadığımı,yaşıyomuş gibi rol yaptığımı söylemişti.gerçi onun tespitine ihtiyacım yoktu.ben sık sık kendime gerçek bi insan olmadığımı söyler dururdum.evet burdan itiraf ediyorum ben bir uzaylıyım…

uzay mekiği nasıl çekilir

admin | 07 August 2008 14:32

denge.denge diyordu.bedenin denge yeteneğini kazanabilmesi için yapılabilecek en iyi spormuş.bak ne kadar da kenardan gidiyo.ya korkuyorum yavrum.yapma ya.sele,pedal..peki o yön veren parçanın adı..direksiyon olabilir mi.diildir ya:şimdi de bir dik açıyla denize doğru ilerliyo.fransa bisiklet turu.efsanevi bi yönü var.sıkı bi takipçisi falan diilimdir.hatta hiç takip etmem.ama medyada yer alış biçimi efsanevi bi olay olduğu izlenimi uyandırır.ben sevmem.neden sevmediğimi soruyosun.tabii, cevaplıyim.gerçi ne soru yaratmak,ne de oluşan sorulara cevap bulmaktır amacım.amacı sıfır noktasına indirmek.edip cansever şöyle derdi;ve gelsin ve geçsin bütün söylediklerim,gelsin ve geçsin..bir;sürat zevki tattıracak kadar hızlı diildir.hepimizin vardır daha hızlı araçlara binmişliğimiz.uzay mekiği en hızlısı mıdır araçların.diil galiba.onu farklı kılan başka bi özelliği..paralellik;diklik..bütün araçlar yeryüzü üzerinde bi yerden bi yere ulaşmak için yeryüzüne paralel hareket ediyolar.paralellikte yokmudur bir sünepelik,bir kılıbıklık,bir ana kuzusu durumu,bir bağımlılık..uzay mekiği yeryüzüne dik hareket eder.bu dikliğin argoda kullanıldığı şekliyle,erkekliği,erki,gücü temsil ettiği düşünülebilir pekala.sonra,ayrılırken asidir.hiç bir zayıflık emaresi göstermeden uzaklaşır..dönerken de kararlıdır.sapma göstermeksizin amacına doğru ilerler.dimdiktir..uzay mekiği tamam da,ya uzayda mekik..yine en büyük sorun ayaklarına oturucak birini bulmak olur kesin..iki;etrafı algılamaya yetecek kadar yavaş da diildir.tabii bunlar dışardan,bir gözlemcinin analiz çabalarıdır..bilmiyorum kardeşim.ayıp mı.çocukluğumuzda..evet öyleydi..hafifçe alnına inmiş saçlarını avucuyla geriye doğru yatırarak,ortaya çıkan yara izini gösteriyor.son hız bayır aşağı gidiyodum,diyo.birden yan yoldan bi araba çıktı.ben uçtum arabanın üzerinden.geçmişinde böyle,kanıtı bile bulunan,güçlü bi anı bulundurmaktan memnun..hayata dairlik böyle değerlidir işte.ne çok sene oldu.o kursta binlerce kitabi bilgi öğrendikte bugün aklımda kalan bu,arkadaşın bisiklet macerasıdır.ne kadar usta olduğunu göstermeye çalışıyo.bak üzerime geliyo.az önce denize düşme tehlikesiydi;şimdi birine çarpma tehlikesini kullanıyo,cesaret ve maharetini göstermek için.yav iyice yaklaştı..yana doğru..bi adım..gözlerimin içine bakıyo.sırıtarak.aha da çarpıştık..neyse kırdı.bir an önce uzaklaşalım burdan,bu çocuğun daha fazla oyuncağı olmadan.

okuma notları-1

kahramancayirli | 18 March 2008 19:11

yerçekimli karanfil’i sarmadı edip cansever’in. sanırım daha çok şiire ağırlık vermeliyim. onu yarım bırakıp tezer özlü’nün eski bahçe-eski sevgi’sine başladım. kitap adı gibi iki kısımdan oluşuyor. eski bahçe kısmını okudum, fena değildi. ama eski sevgi kısmını sevmedim. eski sevgi kısmını yazar esas almanca yazmış, sonra dilimize çevrilmiş, belki de ondan..neyse, şimdi peride celal’in mektup adlı öykü kitabına başladım. umarım bunu tamamlayabileceğim..

iyi gelir, şiir

kahramancayirli | 17 March 2008 20:21

lal masallar‘ı bitti murathan mungan’ın. aslında bir öykü kitabı, bu. ama ben nedense yine şiir okuduğumu düşündüm. mungan, öykü yazarken, sanki şiir yazıyormuşçasına akıcı, su gibi akıtıyor cümlelerini.. belki de edebi türler diye bir ayrım yapmak, gereksiz. zaten hepsi aynı malzeme sonuçta. hatta bu önermeyi geliştirelim biraz daha. neticede müzik de sinema da edebiyat da yani sanat bir fikri, fikirleri insanlara anlatmak için değil midir? şarkı sözleri. sinema filmleri. hikayeler, romanlar hepsi insanlara hayatı anlatmaya çalışıyorlar.. yerçekimli karanfil‘i okumaya başladım.. şiir, iyi geliyor. bozuksa kafanız. tahammül edemiyorsanız kimselere.. iyi gelir, şiir.

PALİNDROM HAYALLER

| 19 November 2007 16:30

belediye başkanının yaptığı her işi dev afişlerle halka duyurmasına karşılık, şehirde yaşayanlardan da;
bez afişlere kocaman bir “teşekkür ederiz sayın başkanım” afişi beklediği hissine kapıldığı bir iş gününe başlarken bay M,
büyükşehir belediyesinin macaristan’dan ithal ettiği yanık lastik kokulu körüklü otobüsünde kadınların, kızların çantalarını sağ omuzlarından sol omuzlarına geçirerek erkeklerin “sürtünme” katsayılarını asgari seviyede tutma debelenmelerine utanarak tanıklık ederken elindeki şeyh gâlib divânı’nı ağır ağır okumaya
çalışıp aç erkeklerin anlık penis trophy eylemlerine tahammül göstermeye uğraşırken, yirmili yaşlarının sonuna yaklaştığını sandığı bir kadının ağzından dökülen kelimelerle elindeki divân’ı otobüsün çamurlu zeminine düşürdü:
hay sokiim şiirine!