ölüm hakkı
ölüm hakkı

Ötanazi, yani insanın ölümü seçme hakkı bir hak mıdır? yoksa intiharla eşdeğer mi bu hala tartışma konusudur.Sadece nefes almak sizce yaşamakmıdır?Türk hukukunda intihar suç kapsamına girmiyor, ancak suç olmasa da intihara teşvik eden cezalandırılıyor.Yaşamak herkesin en doğal hakkı olduğu hâlde sıra ölüme, iyi ölüm özgürlüğüne geldiğinde neden tartışmalar büyüyor?Öncelikle ötönazi nin tarihine değinmek istiyorum;Eskiden ölümcül hastalığa yakalanmış hastaların tedavi edilmemesi sıkça karşılaşılan bir durumdu; bu tip bir hastayı tedavi etmeye çalışmanın hekime ancak utanç ve başarısızlık kazandıracağı ve bu tip bir uygulamanın genel olarak yanlış bir uygulama olduğu kanısı yaygındı.Günümüz Hipokrat Yemini’nde belirtildiği gibi; “hekimin hastaya, hasta arzu etse dahi ölümcül bir ilaç vermesi veya tavsiye etmesi yasaktır.” Bu durumda doktorlarımızın hipokrat yemini ne ne oldu?İnsanların konuyla ilgili olarak az bilgiye sahip olmasıyla ötanaziye birçok anlam yükleniyor. İlk olarak ‘güzel, acısız ve iyi ölüm’ akla gelse de, Türk toplumunun bazı kesimlerinde özellikle ipsalda şöle deniyor; İkinci Dünya Savaşı sırasında kasabalılar düşman askerlerini ‘nazi’ olarak nitelendiriyorlar ve sınırın öte, karşı tarafına ‘ötanazi’ adını veriyorlar.
Böylece ‘ötanazi’, ölümün soğuk yüzünden kurtularak saflığın tertemiz yüzüne doğru yol almış oluyor.Ülkemizde ötenazi kasti adam öldürme olarak kabul ediliyor. Cezası ağır. Ötönazi yi adam öldürmek olarak kabul ediyoruzda neden kürtajı normal karşılıyoruz ? oda bir nevi öldürme değilmidir? Bu ne çelişkidir? diye sormadan geçemiyeceğim ama bu konuya da ayrıca açık yer vermek istemiyorum. Bu da ayrı bir tartışma konusudur bence…Tıpda ötönazi , aktif ve pasif olmak üzere iki türe ayrılıyor. Pasif ötanazide, hastayı yaşatmak için kullanılan tedavi yöntemi durduruluyor ve hasta ölüme terk ediliyor. Örneğin, solunum cihazına bağlı yaşayan bir hastanın, cihazın durdurulmasıyla ölmesi, pasif ötanaziye örnek olarak gösteriliyor. İşin tartışma yaratan kısmı aktif ötanazi uygulamasında yaşanıyor. Çünkü ;Aktif ötanazide, ölüme neden olabilecek bir ilaç verilip, hastanın hayatına son veriliyor..Aslında amaç ve son açısından aynı olan bu iki yolun; prosedür farklılığı açısından, farklı yasal durumlara sahip olmuşlar…sonuçda her iki yollada insan ölüme terk ediliyorsa; neden sadece pasif ötönazi suç kabul ediliyor?Ülkemizde malesef bakıma muhtaç hasta sayısı da bir hayli fazla olduğundan bunlara yönelik bakım hizmeti yeterince verilemiyor. Sağlık hizmeti çekiliyor ve hasta ailelerine bırakılıyor. Bir süre sonra da aile bu hizmeti geri çekiyor ve hasta yavaş yavaş ölüme terkediliyor. Yani Türkiye’de pasif ötenazi uygulanıyor.”Öncelikle ötanazi kavramının ahlaki, dini, felsefi boyutları üzerinde durmak istiyorum;
Hukuki açıdan Ölüm hakkı olarak tabir edilen ötanazi, tıp biliminin yetersiz kaldığı ve hastanın aşırı acı çektiği durumlarda, hastadan ya da hastanın bilinci yerinde değilse yakınlarından gelen talep üzerine, hekim müdahalesiyle hastanın yaşamına son verilmesi olarak tanımlanıyor.
konunun ekonomik boyutunu ele alırsak;Son yıllarda sağlık harcamalarının çok fazla yük olmaya başladığı şu günlerde: “Tedavisi mümkün olmayan ve yaşama şansı görülmeyen hastaları yaşatmaya yönelik yoğun bir tedavi girişimi uygulanıyor. Ancak bunu yaparken sonuç alınamayacağını biliyorsak, tüm harcamalar bir israf niteliği kazanıyor. Burada ekonomi faktörü gündeme geliyor. Boşuna tedavi uygulandığı düşüncesi olduğu için ötanazi, özellikle de pasif ötanazi uygulanabiliyor.”Duygusal boyutu;
Mantığıyla hareket etmeyi başarabilmiş ülkeler ötönaziyi uygulayabiliyorlar. Fakat türk toplumu gibi değer yargıları yüksek ve duygusallığın ağır bastığı ülkelerde ötönazi pek sıcak karşılanmıyor.Duygusal olan türk toplumumuzun düşüncesi ile ;hastalık ne kadar ağır olursa olsun hekimlerin görevlerini son ana kadar yerine getirmesi, hastayı iyileştirme çabası hekimin görevidir ve elinden geleni yapmalıdır. Hastayı iyileştirecek olan moral ve inançtır”İşin dini ve en önemli boyutunu ele alırsak;
Dini yönden değerlendirildiğinde ise bambaşka bir boyut kazanıyor. İslam dininde ve diğer tüm dinlerde ötanazi yasaktır ve bunun günah olduğu belirtilmektedir.İsteyerek yapılan ötanazi girişimi, intihar etmekle eş değerde olduğundan bütün tek tanrılı dinler tarafından reddedilmiştir. Tek tanrılı dinlerdeki anlayışa göre; bizlere hayatımız Tanrı tarafından verilmiştir ve bizler onların sahibi değil ancak emanetçisiyizdir. Dolayısı ile kendi bedenimize zarar vermek ve hayatımızı istemli olarak sonlandırmak O’nun gerçek sahibine karşı yapılacak büyük bir saygısızlık olacaktır.Gözlerini sonsuza kadar kapama özgürlüğü…
Ötanaziyi savunanlara göre; yaşam bir haktır, ama bir mecburiyet değildir”. Diğer tarafdan karşı çıkanlar ise, insan yaşamının kutsallığını ve ne olursa olsun istek üzerine sonlandırılamayacağını söylüyorlar. Burada en büyük ikilemi ise ötanazi isteyen hastalar yaşıyor! Ölüme yaklaşmış tüm hastalar her türlü acının yanı sıra psikolojik acıyı da çekiyorlar .Yaşam dolu gözlerini sonsuza dek kapama özgürlüğünü ise hiçbir zaman kullanamıyorlar.
Sonuç olarak ; ötönazi yi ahlaki,dini sosyal ve ekonomik açılardan değerlendirdiğimizde aslında kimi yerde ötönaziyi kabullenebilirken özellikle ekonomik ve sosyal açıdan, kimi yerde kabullenemiyoruz (din açısından)
Konuyu birde ötönaziyi isteyen ölüm döşeyindeki hastalar açısandan baktığımızda; bu şekilde yaşamak onlara ne kadar acı verici olduğu ve sevdiklerine çektirdiği acılarda yine kendi içindeki ızdırabını daha çok artırdığı göz ardı edilemez…İçinde bulundukları piskolojiyi hiçbir insan yerinde olmadan anlayamaz…Photobucket