Neden sürekli gelmemi istiyorsunuz? Yanınıza… Hayır! Gelmeyeceğim! Ben iyiyim burada.Gülüşünüz, yüzünüzdeki beni düşündüğünüzü, böylelikle de kendiniz dışında herhangi birini düşünebileceğinizi gösteren, bu yüzden de kendinize duyduğunuz nedensiz hayranlığa bir dayanak kazandırdığı için sizi çok mutlu eden o endişe ifadesi bu sefer kandıramayacak beni.Belki gerçekten üzülüyorsunuz. Kendinizle barışmanızı sağlayacak bir araç değil yalnızca yüzünüzdeki ifade. Ama ben oraya gelirsem biliyorum, şu an gerçek de olsa her şey bir yalana dönüşecek. Yine kendinize dönecek, burnunuzun ucunu göremeyeceksiniz.Üzüldüğünüz, düşündüğünüz, dost olduğunuz tek kişi kendiniz olacak. Bu yüzden kirleteceksiniz her şeyi. Sınırları olmayan ve nedeni de zaten bu sınırsızlık olan hapishanenize dönecek, her yerde o olmayan parmaklıkların baskısını hissedecek ve ömrünüzü gerçekte onların var olmadığını kanıtlayacak şeyler yapıp durmakla geçireceksiniz.Bu kaçışta önünüze gelen, yolu kazara sizinle kesişen hiç kimsenin bir anlamı olmayacak yaşantınızda. Anlam kazanabilmeleri size hapishaneyi unutturabilmeleriyle, bunu sağlayacak duygular uyandırabilmeleriyle mümkün olacak. Ama bunu başarabilseler bile çok geçmeden yine baskı, hissettirmeye başlayacak kendini. Sizi ondan kurtardığını düşündüğünüz kişinin ta kendisi olacak hem de nedeni.Bu yüzden hep kirletecek, zarar vereceksiniz. Temiz hiçbir şey kalmayacak çevrenizde. Temiz olan şeyler düşmanınız olacak. Çünkü aradığınız ve ne olduğunu bilmediğiniz, size özgürlüğü getirecek o şeyi bulabilmenizin en önemli şartı ‘sınırsızlık’… Başkalarına ait de olsalar bütün sınırlar, sizin için aşılması gereken engeller yalnızca…Onların içinde sizden çok daha özgür ve mutlu yaşayanları gördükçe kendi sınırsızlığınız içindeki hapishanenin daha çok farkına varacak ve bunu kabullenmek acı vereceği, koca bir ömrü boşa tükettiğiniz anlamına geleceği için onlara öfke duyacak, mutluluklarının bir aldatmaca olduğunu kanıtlayacak oyunlara girişeceksiniz.Her zaman tekrarlanacak bu. Her seferinde unutacak, yeniden deneyeceksiniz. Böylelikle de başkalarına çektirdiğiniz acı hep sürecek. İçinizdeki hiç dinmeyen sızının bedelini ödeyecek birileri olacak her zaman.O’na söyledim bunu. “Dürüstçe değil bu!” dedim. “Herkes hakkı olmayanı istiyor. Sınırlar birbirine geçmiş. Hiç tanımadığım insanlar hiç çekinmeden girebiliyorlar yaşantımın tam ortasına. Bir ormandayıım sanki.””Ama bu bir kanun!..” dedi, beni çok yadırgatan bir sevecenlikle. “İnsanın doğasıyla ilgili bir şey… Bunun için üzmemelisin kendini. Çözümü yok çünkü.”
Yan masadaki kızın bakışları yönelmeyi sürdürüyordu masamıza. Karşımda oturan erkeğe bakıyordu kız. O’nun kız arkadaşı olduğuma dair var olan onca belirtiyi görmeyen gözleri sadece O’nu görüyor; beni hiçe mi saydığını, yoksa fazla mı önemsediğini gösterdiğine karar veremediğim bir umursamazlıkla ilgisini fark ettirmeye çalışıyordu.Konuşmam O’nunla bağlantılı olmasa da O, sözlerime katkı sağlamayı görev edinmiş görünüyordu. Bakışları acı vermiyordu. Defalarca yaşadığım benzer durumlardan birinin bir kez daha tekrarlanmasının verdiği yorgunluk hissinden öte değildi duyduğum. Henüz öfkelenebiliyorken, böyle durumlar acı verebilecek kadar yeniyken yani, acı tazeyken karar vermiştim ben bu konuşmaya.”Evet. Çözümü yok.” dedim, çok önceden öğrendiğim bir şeyden söz ediyor olmanın soğukkanlılığıyla. “Zaten bunun için konuşmak isedim seninle.”Beklediğim gibi, uzun süren bir duraksamayla karşılık verdi. Bu sözlerimle, birden felsefi bir tartışmanın çok ötesine geçmiş, insanlığın sorunlarını ikimizin ilişkisine indirgemiştim.Herhangi bir tartışmada sıradan olarak karşılanabilecek fikir ayrılıkları, hiç değiştiremeyeceğimizi bildiğimiz bir sorunla ilgili olmaktan çıkıp tamamen denetimimiz altında olan bir konuyla ilişkilenmişti. Bu da her kelimeye, ilerideki yaşamımızı biçimlendirebilecek olmanın ağırlığını yüklüyordu.Erkek arkadaşım ilk kez kızın bakışlarından rahatsız oldu ve bunu net olarak belirten bir bakış fırlattı yan masaya. Ve bir tek bu hareketiyle, bir cafe’de çaylarını yudumlayan iki sevgilinin mahremiyetiyle çevriliverdi masamız.Bunu daha önceden yapsaydı… Yani hiçbir şeyin değişmeyeceğine, hep aynı şeylerin tekrarlanacağına emin olmamı sağlayacak kadar uzun bir süre geçmeden önce… Belki yapmayı planladığım konuşmaya hiç başlamayacaktım.”Yanlış bir şey mi yaptım?!” dedi, duyulur duyulmaz bir sesle.O’nun bu teslimiyet hali, konunun ne olduğunu bile bilmeden, sırf benim hareketlerimden yola çıkarak kendini yargılamaya hazır oluşu yani, belki beni yumuşatabilirdi. Değişimi mümkün kılacak bir esneklik göstergesi bile sayabilirdim bu tutumunu pekala. Ama ilişkimiz böylesi bir yanlış anlamaya yer vermeyecek kadar uzunca bir tanıma dönemini çoktan geride bırakmıştı. Bu çeşit pişmanlıklar ve geri adım atmaların, “değişim” ‘i gerçekleştirecek bir sürecin başlangıcı anlamına gelmeyeceğini öğrenmiştim artık.Evet… Belki birkaç adım gidiliyordu gerçekten. Varılması gereken, ikimizin gerçek anlamda buluşmasını sağlayacak noktaya doğru oluyordu hem de bunlar genelde. Ama hiçbir zaman varılmıyordu oraya. Yanlış olduğuna inanmadığı bir şeyin yanlışlığına benim için de olsa inanmaya zorlanmaktan yoruluyordu bir noktadan sonra. Bilinçli olarak yapmasa da vazgeçiyordu.”Ne olabilir ki?..” dedim, kendimi de şaşırtan bir sükunetle.”Senin genel konulardan söz ettiğini sanmıştım. Oysa sen… Sanırım bizden söz ediyorsun.”Kıza kaçamak bir bakış attı ve ani bir sezgiyle: “İstersen hemen kalkabiliriz.” dedi. Düşüncesini doğrulayan işareti yakalama gayretiyle gözlerime bakıyordu.”Buna gerek kalmadı.” dedim acı bir gülüşle.Gerçekten de kızın masamıza yönelen taarruzları son bulmuştu çoktandır. Bunu sağlayan şeyin kolaylığı, karşımda oturan erkeğin bu durum üzerindeki hakimiyetinin derecesini açıkça gösteriyor, bu da benim öncekinden de büyük bir umutsuzluğa kapılmama neden oluyordu.Çünkü O, gücünü kullanmamayı seçmişti her zamanki gibi. Sınırlarımdan içeri girmelerine izin vermişti yine… Bir kez daha bir başına bırakmıştı beni bir ormanın ortasında.
yorumlar
Mavilikler, sen mükemmel adamı arıyorsun anladım:) ama iyi yapıyorsun, gerçekten de seninle otururken başka masadaki kıza gözü kaymamalıydı yanındaki adamın.Çoğu kız buna önem vermez ama önemlidir gerçekten Daha şimdiden bakarsa, evlendikten, hele ki bir kaç sene geçtikten sonra neler yapmaz:)
Suiza, çok haklısın. Zaten bunca zaman bu yüzden o adamı bulamadım. Aramaktan vazgeçeceğim bu gidişle. Çevremden gördüklerim, duyduklarım benim aradığım ölçütlerde bir şahsın bu dünyada var olduğuna dair en küçük bir umut vermiyor çünkü.
Mavilikler, arama zaten, aramakla olmuyor, bir gün karşına çıkacağına inanarak sadece bekle…
Doğrusunu istersen aslında aramıyorum. Lafın gelişi olarak öyle söyledim. Aramak derken kast ettiğim beklemekti. Çünkü bir hanım için seveceği erkeği aramak için yollara düşmek kadar küçültücü bir şey olamaz bence. Ben beklerim beklemesine de yıllar beklemiyor. Diyelim o kişi çıktı karşıma, ak saçlı bir nine olarak karşılamak da var onu. Allah esirgesin!
Işte o yüzden çok da kafaya takmayacaksın bu işi boşvereceksin, oluruna birakacaksın.
Mavilikler ya çok dürüstsün ya da bizimle kafa buluyorsun.Ama her ikisi için de benim için problem yok.Yandaki masaya bakan sevgiliyi terk ediyorsunsanki adam direkt masaya yönelmiş,hayret:)sana inanmamak mümkün değil.çok iyi yapmışın..
Yandaki masaya baktı diye değil, o masadaki kızın kendisine bakmasından rahatsızlık duymadığı için terk ediliyor o şahıs. Üstelik benim tarafımdan değil, yazıdaki kadın karakter tarafından… Ama aynı durumda olsaydım ben de aynı tepkiyi gösterirdim, hiç şüphen olmasın Ivandenisoviç. Çünkü yan masadaki o kızın yaptığı, çok büyük bir saygısızlık… İlgilendiği erkeğin kız arkadaşı olduğunu bile bile ilgisini göstermekte bir mahzur görmemesi, o erkeği normal koşullarda rahatsız etmeli! Eğer etmiyorsa ya o erkeğin aşka bakışında bir sorun vardır ya da ortada aşk maşk yoktur.
Alemsin mavilikler alemsin!Yahu adam n’apsın zavallıcık.Bak gerçek bir aşık ne demiş,Hiç bir bakışın gücü yetmezkesmeye beni,başıma koyduğum tacıhiç bir bıçağın gücü yetmez indirmeye..
Benimle konuşurken , karşıda bir kişiye değil bir yerlere bile baksa biri,kız ya da erkek farketmez,zaten büyük saygısızlık.Teşbihte hata olmaz, maşallah bay kahraman bir taraftan balık yiyor bir taraftan ağ atıyor:)
Valla Ivandenisoviç, kaleminin kuvvetli olduğunu zaten biliyordum da, yaratıcılığın da bu kadarı fazla. İki dakikada şiir döktürdün. Konuya da cuk diye oturdu. Ne diyeyim, bravo!
Witamin, beni bir sen anladın. O saygısız kızın bakışlarından rahatsız olduğunu belirtecek en küçük bir harekette bulunmamakla, o erkek bir bakıma cesaret vermiş oluyor sözkonusu kıza. Kız arkadaşının tedirginliğini fark edinceye kadar o kızın bakışlarına karşı hiçbir olumsuz tepkide bulunmadı. Bulunduğundaysa çoktan geçmişti iş işten. Çünkü kız arkadaşının zoruyla vermişti bu tepkiyi, yoksa kendisinin bu durumdan hiç de şikayeti yoktu.
Mavilikler, uygun bulursan hikaye kahramanı için gözlük sipariş ettim..
Evet, haklısın Pbk. At gözlüğü uygun düşer bu durumda. Sağa sola kaymaz kahramanımızın gözü:)
Şaka bir tarafa, daha önceki yazılarda, erkeklerin yanlarında kız arkadaşları varken, başka kızlara bakmalarından şikayetçiydin , bu normal gerçekten büyük saygısızlık..Ama gerçekten çok yakışıklı bir erkek arkadaşın varsa kadınlar acayip kötüler..Bakılan erkekler ise çaresiz kalabiliyorlar..
Pbk, yorumunla bir konuda düşünmeme neden oldun. Yoksa ben bu sadakat konusuna fazla mı takıyorum, diye sordum kendime. At gözlüğü falan derken, şu an hayatımda özel biri olmamasına şükreder hale geldim. Adamı çileden çıkarırdım herhalde iki günde. Ama yazıda savunduğum bir görüşün sonuna dek arkasındayım. Tamam, erkek karaktere çok yüklenmiş olabilirim. Ama yan masadaki kız hakkında az bile söylemişim. Son derece saygısız, kendi keyfinden başka hiçbir şeye önem vermeyen, çok tehlikeli bir tip. Öyleleri, mutlu birlikteliklerin en baş düşmanı…
Evet Mavilikler, hayatta neden kaçarsan ona koşarsın, hem de büyük bir hızla..
Ayrıca bir ilişkide sana verilen değeri hissedersen, ufak tefek ayrıntılar problem olmaktan çıkıyor, şimdiden hesap yapma..
Valla Pbk, bu konuda ne desen hak vermek zorundayım sana. Nazar değmesin, çok güzel bir evliliğin var çünkü. Önerilerine uymaya çalışacağım. Bu vesveseli kişiliğimle becerebilir miyim, bilemem. Ama denemekten zarar gelmez.
pillibebekkuyuda DİYOR Kİ,
Bir de şu var; erkeğin yanındaki kadın çok güzelse diğer kadınlar erkeğe daha da çok bakıyorlar.
Ayrıca yukarıdaki cümle de çok doğru
ben insanları gözlemlemeyi seviyorum, bazen hatta abarttığımı düşünüyorum, gözlemlemeyi abartıyor muyum diye… böyle bir şey de olabilir tabi, her bakışı kötü anlamlandırmamak lazım. tabii anlatılan başka bir hadise…yalnız sevdiceğimi ilk defa bir kızın bakışlarından kısakandığımda ben de münasip bakışlarla bakana karşılık vermiştim. aklıma geldikçe sinir basıyor, o ne bakıştı öyle hem de aynında sevgilisi varken…
Biliyomusun mavilikler o kişi hiç aramadığın bir zamanda gelir ,ama gelen kişide aradığının anca dörtde biri kadarıdır.Mükemmel kadın olabilir ama mükemmel adam çok zor çokk.
Mükemmel bir tespit.
Teşekkürler…
Ara sira tartismalarimiz da oluyor Maviliklar ama kiskanmis, asik bir yuzlu bir kadin erkege “Vay bea ben neymisim, super im demek ki”, dedirtiyor en cirkinine bileBu kozlari asla verme, o seni kiskansin, kapativer cep telefonunu bir saatligine deliye donsun..Hee durustluk mu sadece gerektigi zamanlarda, erkek durust kizi sevmiyor, cin ariyor..
Pbk, ne taktikler veriyorsun hemcinslerine aleni:)”Erkek cin kız arıyor” diyerek, aşağıya yazdığım atasözünü getirdin aklıma: