bildirgec.org

sınırlar hakkında tüm yazılar

Çiçekler Ezilirse

mavilikler | 06 November 2011 14:40

Önce utanmayı öğrettiler bana. Gülüşlerimi kilitledim içimde bir kutuya. Biraz aralık bıraktım, çok da somurtmayayım diye… Vur deyince öldürecek değildim ya! Aşırıya kaçmadıktan sonra gülmek onların bile onaylayabileceği bir güzelliğe dönüşebilirdi pekala.

Başka küçük kızlara da kahkahaları yasaklamışlar mıydı bilmiyordum. Arkadaşlarıma soramazdım ki anneniz size çok güldüğünüzde ayıplayan bakışlar fırlatıyor mu diye? Yaşantımın o dönemini hatırladığım her seferinde bir hamur görüntüsü peyda olur zihnimde. Annem kurabiye yapıyordur. Yağı, mayası her şeyi dört dörtlük bir hamura dönüştürüyordur elindeki malzemeleri. Sonra o hamuru da başka bir şeye dönüştürecek, kendinin tayin ettiği şekiller verecektir ona özgürce. İşte o yılları hatırlarken o kurabiyelerin yerine geçiyordum kısa bir süre için. Beni de onlar gibi zihnindeki bir resme uyarlamaya çalışan bir anneyi buluyordum annemin kolları sıvalı, üstü başı una bulanmış o görüntüsünde.

Ambalaj

mavilikler | 16 July 2011 10:04

Bir şeyler çelişiyor birbiriyle. Ama bir arada yaşamalılar ille de. Bu yüzden bir uzlaşma gerek… Tarafların elden geldiğince az ödün vererek ortak paydada buluşması, ara ara yan yollara sapsalar da ana yoldan çok da uzaklaşmaması…

“Birkaç gün kalacağım yalnızca. Kız berbat halde… Biraz yanında olayım. Yine önceki haline dönmesinden korkuyorum.”

İlişkide Akıllılık ya da Çocuklaşmak

astral | 02 October 2010 11:19

Her yere onu da taşımak istiyorum. Biliyorum olur şey değil. Hatta saçma.

Arkadaşım ‘Gelsene gezelim’ dedi. Hiç canım çekmedi. ‘Şudur budur’ dedim, kapattım konuyu. Ama o olsa yanımda, giderim, giderim; o zaman canım ister.

Biliyorum, bunların hiç biri mantıklı değil. Sanki o olursa sohbet çok güzel olacakmış, o olmazsa onca yıllık arkadaşımdan sıkılacakmışım gibi. Ben ‘onu istiyorum’ ve ‘sadece onu’ istiyorum, aslında durum bu. Arkadaşlarımı onsuz çekemememin nedeni de bu.

ORMAN

mavilikler | 05 August 2010 15:34

Neden sürekli gelmemi istiyorsunuz? Yanınıza… Hayır! Gelmeyeceğim! Ben iyiyim burada.

Gülüşünüz, yüzünüzdeki beni düşündüğünüzü, böylelikle de kendiniz dışında herhangi birini düşünebileceğinizi gösteren, bu yüzden de kendinize duyduğunuz nedensiz hayranlığa bir dayanak kazandırdığı için sizi çok mutlu eden o endişe ifadesi bu sefer kandıramayacak beni.

Belki gerçekten üzülüyorsunuz. Kendinizle barışmanızı sağlayacak bir araç değil yalnızca yüzünüzdeki ifade. Ama ben oraya gelirsem biliyorum, şu an gerçek de olsa her şey bir yalana dönüşecek. Yine kendinize dönecek, burnunuzun ucunu göremeyeceksiniz.

DEVLET ÜZERİNE BİLGİLER

reddear | 24 February 2010 15:19

Devlet, insanlar ve insanların bulunduğu toplum tarafından oluşturulmuştur ve bu yönüyle toplumsal bir kurumdur. Her devletin günümüzde coğrafî olarak tam olarak ayırt edilmese de siyasal sınırları vardır. Devletin toprak parçası üzerinde yaşayan yani ülkede yaşayan insanları vardır. Bu insanlar toplumu oluşturduğundan sosyolojinin konusu olmaktadır. Bu toplumun oluşturduğu devlet ve devletin sınırları içerisinde yaşayan toplum sosyoloji tarafından da incelenmektedir. Devleti kuran da devletin ülkesinin sınırları dâhilinde yaşayan da toplumdur. Toplum, devlet sınırları dâhilinde ekonomik etkinlikler, siyasal yönetim biçimleri oluşturmaktadır. Tüm bu bahsedilen toplum sosyoloji ilmi tarafından incelenmektedir. Sosyoloji disiplinin inceleme konusu olan toplum iktisâdi ve malî davranışlarla ekonominin ve kamu maliyesinin konusu olmaktadır.

Devlet, insan dışı bir varlık değildir. Devlet, insan iradesiyle ve dolaysıyla insan tarafından oluşturulan toplumun iradesiyle meydana gelmiştir. Devlet, insan iradesine bağlı, toplumsal iradeye bağlı, insan yapımı bir varlıktır, kurumdur. Kısaca, insandan ve toplumdan bağımsız bir devlet söz konusu değildir. İnsanlar toprak ve mümkünse deniz parçası üzerinde sınırlar oluşturlar. Bu sınırlar üzerinde insanlar devlet kurumları oluştururlar. Bu kurumlardaki ve kara parçası üzerindeki insanlar devlet denilen insanî örgütlenmeyi meydana getirmiş olurlar. 
Devlet, günümüzde salt kamu hizmeti üreten tek/yegâne toplumsal, siyasal, hukukî kurumdur. Başka hiçbir kurum salt kamu hizmeti üretememektedir. Benim tezlerimden biri şudur: Devlet denilen kurumu oluşturan tarihsel süreçte salt kamu hizmetleridir. Salt kamusal gereksinimler olmasaydı salt kamusal hizmet olmazdı. Salt kamusal hizmet olmasaydı, devlet denilen toplumsal kurumu oluşturmaya ne gerek vardı? Düşünüyorum da devlet diye adlandırdığımız toplumsal kurum dışında, hangi toplumsal kurum bu salt sosyal gereksemeleri karşılardı? Devlet adı dışındaki hiçbir kurum bu salt sosyal gereksinimleri gideremezdi ve salt sosyal gereksinimleri giderecek salt sosyal hizmetleri karşılayamazdı. Salt kamusal gereksinimleri gideren salt toplumsal hizmetleri ve bu hizmetleri üreten kurumları belli bir toprak parçası üzerinde oluşturulduğunda, hizmeti alan ve hizmeti üreten insanlarla birlikte devlet meydana gelir. Salt kamusal hizmetlerin işlemesi için yasama organı yasa yapar, yürütme organı yasaları uygulayıp yürütür, yargı oranı da hizmet alan ve veren arasındaki anlaşmazlıkları çözer. Salt kamusal hizmetlerle ilgili yasaları demokratik sistemlerde meşru kabul edilen ve varsayılan temsilciler yapar. Yasama organı, salt kamusal hizmet üreten devlet kurumlarıyla ilgili değil, serbest piyasada serbestçe üretim yapması beklenen ve üreten firmalarla ilgili de yasalar yapar. Günlük yaşantımızda ferdi ihtiyaçları bireysel mal ve hizmetleri alırken ve bunları tüketirken devlet denilen kuruma gereksinim duyuyor muyuz? Hayır… Bu kurumlar salt sosyal gereksinme hissedildiğinde kamu hizmetleri sunarak bu salt sosyal ihtiyaçları karşılar. Her il, ilçe, köy insanları, salt toplumsal gereksinimlerini gidermek için yargı, ordu polis kurumlarını oluştursaydı il-devlet, ilçe-devlet, köy-devlet kavramını oluştururduk. Köyler, ilçeler, iller ülke sınırlarında olduğuna göre, ülkedeki insanların bu gereksemelerini gideren kurumlar ülke üzerinde sınırlar belirleyerek, salt kamusal hizmet alan ve salt kamusal hizmet veren insanlarla devlet denilen kurumu oluşturur. Dünyada coğrafî ve siyasal sınırlar kalksaydı ve insanlar mal ve hizmet üretiminde ve tüketiminde özel mülkiyetli, mübadeleli ekonomide kısaca serbest pazar ekonomisinde, anlaşmazlıkları gidermek için adalet/yargı/hukuk hizmeti veren adliye kurumlarını oluştururlardı. Mallarına, mülklerine içeriden saldırı olması ihtimaline karşı iç güvenlik, dışarıdan saldırı olmasına karşılık da dış güvenlik veya ordu kurumunu oluştururdu. Kısaca devlet denilen kurumu oluştururdu. Kısaca salt sosyal hizmetleri üreten kurumları oluştururlardı. Böylece yerkürenin kendisi 200 küsur devletten değil tek bir devletten meydana gelirdi. Hâsılı devlet yine olurdu. Devletsiz bir düzen yok, zira bu salt sosyal hizmetleri veren, bu salt sosyal hizmetleri üreten devlet dışında toplumsal bir kurum icat edilmedi. Başka ifadelerle anlatayım. Yerkürede, devletsiz toprak parçası üzerinde bir kısım insan özel mülkiyetli, mübadeleli üretim ve tüketim sürecinde yer alsaydı kuvvetle muhtemel şunları gerçekleştirirdi: Aralarındaki anlaşmazlıkları gidermek için adliye teşkilâtı kurarlardı. Mallarına, mülklerine içeriden saldırı olması ihtimaline karşı iç güvenlik, dışarıdan saldırı olmasına karşılık da dış güvenlik veya ordu kurumunu oluştururdu. Kısaca devlet denilen kurumu oluştururdu. Tüm bunlardan sonra özet bir anlatımda bulunayım… En kısa ifadesiyle devlet, salt kamu hizmeti demektir.

CIK

kayvenk | 24 November 2008 09:42

yasaklar, anlamsız bulduğunuz çeşitli sansürler, sizi kendinizden bile koruyan mesajlarla bombardıman edildiğiniz bir dünyada; bizler yeni yasakları eleştirirken, çoktan alıştığımız yasak ve engeller hiç aklınıza geldi mi ? işte tam bu noktada biraz clubber, biraz kılıbık, biraz pısırık bir arkadaşın günlük hayatta karşılaştığı “CIK” ları konu edinen ve bunları kırdığı gibi iddialı bir deyişle “yeter artık yok sınırlar” diye biten, bol göndermeli ve anlamlı, sadece cingılıyla bile tekrar tekrar izlenesi hoş bir reklam. tvde belki çokça denk gelmişsinizdir. sahneleri tvde yeterince yakalayamayan(özellikle reklamın sonunda CIK yumurtlayan tavuk ile rakip firmaya yapılan hoş gönderme) benim gibiler için buradan buyurun

İran’da Rehin Alının İngiliz Askerler

admin | 30 March 2007 17:07

Bugün haberlerde İran’da rehin alınan askerleri ve kadın İngiliz askerin de başının örtüldüğünü gördüm.İlk başta komiğime gitti.Çok güldüm.Ayıp olduğunu düşündüm.Sonra dedim ki ya İranla askerler İngilizler tarafından rehin alınsalardı.Çırılçıplak soyarlar mıydı,yoksa başka birşey mi yaparlardı düşünmek bile istemedim…Buradan buyrun Buraya dabakabilirsiniz.

KANGURU

hipangel | 15 December 2006 00:01

Ben bir kanguruyum.Tıpkı diğer kangurular gibi ben de fiziksel olarak geriye zıplayamam, yaradılışım bu benim, hep önüme bakmak zorundayım. Önümde de kocaman bir cebim var, dolu; ama siz içindekileri ben göstermeden göremezsiniz; çünkü onlar benim düşüncelerim. İsterseniz bir kısmını size gösterebilirim:

Düşünüyorum da ben çok bencil bir kanguruyum; kendimi düşünmeyip başkalarını düşündüğüm için. Bunun neresi bencillik demeyin; çünkü beni düşünen kangurular da var, tıpkı benim başkalarını düşündüğüm gibi. O zaman ben kendimle ilgilenip her şeyi yoluna sokarsam hem ben mutlu olurum, hem beni düşünenler, hem de benim düşündüklerim- bendeki değişimi görüp ‘isterlerse’ onlar da değişirler.

ÖRÜMCEK KAFALI

hipangel | 13 December 2006 22:39

Hayat bizden bir şeyler götürdü deriz hep.
Oysa karakterimiz değişir sadece.
Bizden bir şeyler götürmez;
Aksine bir şeyler katar.
Bir kapıyı kapatır, bir diğerini açar.
Aslında kapıları kapayan da açan da bizlerizdir;
Ama bunun farkında değilizdir.
Gözlerimizi açıp etrafımızdaki fırsatlara bakmak varken,
Eskiye takılıp, sınırlarımızla kapatırız yeni şansları.
Bunları kaçırdığımızı da farkedip bunlar için pişman oluruz bir de.
Hayatımız, pişmanlıklarımızın toplamı olur.
Her seferinde ”tamam,bu sefer farklı olacak,
Bu sefer gerçekten değiştim.”, deriz;
Ne yazık ki değişen bir şey yoktur.
Sadece kendimize olan güvenimizi ve zamanımızı kaybederiz.
Bunlar da sahip olduğumuz en değerli şeylerdir üstelik.
Kayıplar ve mutsuzluk yeni alışkanlıklarımız olur böylece.
Hepimiz birer örümcek oluruz.
Ama örümcekler kendi ağına yapışmaz.
Bizim farkımızsa,
Kendi ördüğü ağa yapışan ve hareket edemeyen,
Saplanıp kalan örümcekler olmamız olur böylece.
Bile bile örümcek oluruz.
Örümcek oluruz, hem de BİLE BİLE !