bildirgec.org

snuffadelic

11 yıl önce üye olmuş, 7 yazı yazmış. 20 yorum yazmış.

GÖREVİMİZ TEKİLA

snuffadelic | 03 March 2008 16:32

Tekilanın tarihi, İspanyolların on altıncı yüzyılda Meksika’ya ulaşmasıyla başlar. İsmini Jalisco eyaletine bağlı bir Meksika kasabası olan Tequila’dan alır.

Tekila; blue agave adlı bir kaktüsten (bu agave denen kaktüs bir çeşit süs bitkisidir ve olgunlaşması 8 ila 12 yıl arası sürer) yapılır. Agave bitkisi Anadolu’nun bazı yörelerinde sabırotu ismiyle de bilinir. Daha önce yazdığım blogumda da yine bir kaktüs çeşidi olan peyote‘den bahsetmiştim. Ve tanrı kaktüsü yarattı deyip tekilaya geri dönüyorum hemen. Bu içki %40 hatta %45’lere ulaşan bir oranda alkol içerir. Yani anlayacağınız güzel bir içkidir tekila. Blanca ve Anejo olarak iki gruba ayrılır. Sek olarak genellikle Anejo (sarı renkli tekila) tercih edilir. Blanca (beyaz tekila) genellikle kokteyl hazırlanırken tercih edilir. Tarihine bakacak olursak; Tekila Azteklilerin kutsal içkisi sayılırdı. Birçok tekila düşkünü insan Meksika’ya gider ve birinci kalite tekilanın tadına varırdı. Ayrıca Büyük Maya Olmeca, mavi avage bitkisinin özünü ilk tattığında bu gizemli gücün kendisi için ayrılmasını istemiş (tanrılar çıldırmış olmalı :). Günümüzde Maya tanrıları yok ama Olmeca adı tekilalarda devam etmektedir.

İLK ÇIĞLIK

snuffadelic | 19 November 2007 08:58

İlk çığlık dünyanın her yerinde yeni doğmuş bir bebeğin gösterdigi ilk yaşam belirtisidir.Ama günümüzde doğdugu anda poposuna şaplak indirmek geçmişte kaldı.Bir japon atasözü “Bebek ne kadar sesli bağırırsa o kadar sağlıklı büyür”der.Bu özdeyişle,japonyadaki bir seremoniyi açıklamak mümkün.Tapınaklarda ya da güreş ringlerinde bebeklerin bir sumo güreşçisinin kollarında ciyak ciyak bağırtıldığı yarışmalar yapılıyor.Çığlıkları körüklemek için suratlar buruşturulup,şekilden şekile sokuluyor,hatta maskeler bile takılıyor,bebekler havaya kaldırılıyor.Tepkileri en yüksek sesle veren bebekler ödüllendiriliyor.Bu adamlardan kim korkmazkii

SNOOPY

snuffadelic | 16 April 2007 20:26

Snoopy her zaman hayatımın en önemli çizgi flimlerinden biri oldu. Bu akıllı köpeğin sahibi Charlie Brown JR. da acayip bir karakter olsa da Snoopy her zaman sahibinden daha akıllı oldugunu düşündürmüştür bana. Snoopy‘nin en iyi dostu ise küçük, sarı bir kuştur. Kahramanımız hiç bir zaman kulübesinin içinde yatmaz, hep üstündedir. Bu kulübe sık sık onun maceralarında kullandığı bir araç olmuştur. Kulübesinin üstüne cıkar ve o kulübeyi bir uçak gibi kullanır.Herkesin bildiği gibi snoopy marifetli ve zeki bir köpektir.Karizma sahibi bu köpek hep yalnız yaşar. Hayal kırıklığı denizinde yüzen kronik mutsuz sahibini bastırır ve her zaman sözünü dinletir.

PEYOTE :)

snuffadelic | 11 April 2007 16:35

Kızılderililerin eski inançlarını koruyarak yeni nesillere aktarılmasını sağlayan etkinlikleri arasında “Pow-wow” adı verilen, genelde bir hafta ya da daha uzun süren toplu kutlamalarda geleneksel kıyafetler eşliğinde şarkı söyleyip dans etmek yer alır. “Pow-wow” terimini incelediğimizde; ‘o hayal ediyor, o rüya görüyor’ anlamı ile karşılaşırız. İsminden de anlaşıldığı gibi bu törenler esnasında ruhlarla iletişim ve ruhların diyarına doğru bir yakınlaşma söz konusu olur. Müzik ise bunu başarmada en önemli etkendir.

Ruhların insanlara şarkılar öğreterek zorluklara karşı direnç ve dayanma gücü verdikleri düşünülür. Dolayısıyla, şarkıların çoğu dualardan oluşur ve dinsel duyguların derinliğini taşır. Bazı şarkıların anlamı ise çok kutsaldır. Saatlerce süren dinsel dualarda hiç yanlış yapmadan ve tek bir hece bile atlamadan şarkı söylemek gerekir.

Evde ki şahin :)

snuffadelic | 08 April 2007 19:12

Birgün saat:13:00 gibi köpegimi dolaştırmaya cıkardım .Baya yürüdükten sonra bir parkta dinlenmek için biraz oturdum köpegim bir koku almaya başladı koku 2. kattan geliyordu birsüre balkona baktım ve gözlerime inanamadım bir an! bir şahin hemde muhabbet kuşu kafesi kadar küçük bir yerde balkonda tutuluyordu.Şahin birkez kanatını açmak istedi ama nafile çünkü kafes baya küçüktü onun için buna çok şaşırdım nasıl bir insanoğlu bunu düşünüp yapabilir.! Kuşa baya bir eziyet veriyordu günler geçti ve hergün köpegimle o parka gidip kafese bakıyorum ve 10 gün geçti ve hala kuş kafessteydi bunu yapmasında ki amacı anlıyamadım nasıl bir mantık?Böyle insanların hala dünyada var olması ,bu kadar rahat bir şekilde bu kuşu hapsetmesi beni gerçekten çok üzdü bende hayvanseverler derneğine bir mail attım ve durumu bildirdim bakaalım bundan sonra ne olucak Ya o kuş hayatını bu küçük kafeste geçirecek .Ya da doğaya bırakılarak özgürlügüne kavuşucaktı.bundan sonrasını bende merak ediyorum ..

Hastanelerde ki sinir savaşları

snuffadelic | 05 April 2007 17:07

Hastanelerde ki hasta bakıcıların kendilerini doktor sanmalarını anlıyamıyorum….benim ikiz çocuklarım oldu 5 gün önce, doktor bana çocukları görebilirsiniz dedi…Çocuklarımı görmeye çıkarken hastane görevlisi(temizlikçi) benim önüme geçti ve çıkamazsın dedi, bende doktorla konuştum doktor görebilirsin dedi dedim. Hasta bakıcı ısrarla önüme gecti bende onunla tartışmaya başladım….Hastanede görevi ne olursa olsun geri hizmette çalışanlar kendilerini doktor zannediyor ve öyle davranıyor….Buna rağmen hastanede güvenlik görevlileri çok bilgili,yardım sever insanlar. Hastanelerin bünyesinde her çalışan keşki güvenlikçiler gibi olsa ama güvenlik görevlileri haricinde geri hizmetlerde çalıştırılan insanların böyle bilgisiz ve cahil olmalı beni gercekten şaşırttı…Gerçi bir kaç gün önce de şişli etfal’de güvenlik görevlisi sıkıntısı yaşanmıştı. Demek ki burda işin içine insan faktörü giriyor. Zeynep Kamil gibi güzel bir dogum hastanesi bünyesinde calışanların bu kadar cahil ve kendini bilmezligini anlıyamıyorum. Bu dediklerim danışma görevlileri içinde geçerli..Danışmaya gidiyorsun bilgi almak için; sana kaba ve umursamaz davranıyorlar. Her gittigimde böyle insanları gördükçe türkiyedeki hastanelerin hepsi böyle mi acaba diye düşünmeden edemiyorum. İnsanların hastanelerde biraz sinirleri bozuk oluyor doğal olarak. Bir de (temizliklçiler,hastabakıcılar) çalışanların böyle yanlış davranışlar içersinde olması insanları iyice çileden cıkarıyor..Başımdan aynı hastanede geçen bir olayda şöyleydi:eşim sezeryan oldu ve yürümesi tahmin edersiniz ki bir hayli zordu. Biz asansörle bebeklerin yanına cıkıyorduk(4. kata),asansör 2 de durdu ve hasta bakıcıyla birisi bindi. Ve biz zemin kata inicez lütfen iner misiniz dedi, Bende kadın hasta bakıcıyla kavga ettim. Zaten hastanedeyseniz her saniye bir takım insanların, üzerine vazife olmayan şeylere karışmasından dolayı kendinizi her saniye böyle bir tartışma ortamının içinde bulabilirsiniz. Yeni sezeryan olmuş birini nasıl indirebilir asansörden…Bunu izah ettiğimde kendisine gercekten anlayamıyordu. Bir kere daha eğitimin önemini anladım. Kadını dövmemek için zor tuttum kendimi ve asansöre almadım onları. Kadınlar dövülmez diyorlar ama bu kadın işkence görmeye bile layık bir kadındı. Bir de bizim hastaneye verdigimiz paralarla maaşını alıyorlar. Bende bunu hastane yetkililerine bildirdim, anlattım olayları…Hele bir de söz konusu olan hastane ise bünyesinde çalışanları daha bir dikkatli seçmesi gerekiyor..ZEYNEP KAMİL’e gidicekseniz dikkatli olun kii sinirlerinizi baya yıpratabilirler.

Kadıköy’de kedi, köpek sevgisi

snuffadelic | 02 April 2007 10:45

Kadıköy’de havyanlara verilen deger ve önem istanbul’un hiç bir yerinde görmedim.kediler dükkanların önlerinde,arabaların üzerlerinde rahat bir şekilde rahatsız edilmeden istedikleri gibi yaşıyıp hareket edebiliyorlar ve bu beni çok mutlu ediyor.Bahariye caddesinde ankara pastanesinin önünde devamlı 5-6 tane kedi oluyor ve dükkanın kapanmasına kadar orda duruyor ne müşteriler ne pastane sahipleri rahatsız olmuyor bu durumdan hemen hemen her apartmanın yanında yerlerde kedi mamaları oluyor ve sokak kedileri bu mamaları yiyor ve insanlara hepsi çok canayakın …..Bu durum köpekler içinde aynı yaşlı,çoçuklar,anneler bu bölgede herkez çoçuklarına resmen hayvan sevgisi aşılamış bu durum beni çok mutlu ediyor….hergün köpegimi parka cıkardıgımda etrafıma bir çok çoçuk etrafımı sarıyor ve oyun oynuyorlar köpek ne kadar büyük olursa olsun bu durum hiç degişmiyor…kadıköy’de köpeklerin arkadaşları oluyor bunlar sokak köpekleri bile olsa insanlar rahatsız olmuyorlar …benim düşünceme göre insanlarla havyanların araları ne kadar iyi olursa havyanların insanlara davranışları o kadar insancıl oluyorlar….köpeklerini parka cıkartan insanlar devamlı diolog halindeler dışarıda birbirlerini görüp konuşuyorlar köpeklerin yaptıkları komiklikleri anlatıyorlar,benim köpegiminde bir arkadaşı var onun adıda mo sahibi kadar yaşlı bir köpek tam 13 yaşında sahibi bir gün bana kolunu gösterdi ve bir kolu daha uzundu 13 senenin sonunda böyle olmuştu bu olay bana baya ilginç gelmişti….bana göre sokaklarımızdaki hayvanlara ne kadar iyi davranırsak,onlarla dost olursak onlarda bizimle arkadaş,dost oluyorlar bizi evimize kadar bırakıyorlar ve sonra tekrar dönüyorlar…..hayvanlarda insanlar gibi sevgiye,ihtiyaç duyan varlıklar ….kurbağalı derede dolaşan birçok köpek var ve ne zaman köpegimi götürsem onların yanına rahatca tasmasız bırakabiliyorum çünkü biliyorum kii bu semtte herkez hayvanlara ilgili ve bu da hayvanların karakterini huyunu degiştiriyo ve daha canayakın ve zararsız oluyorlar ….