Mutluluğun esrarlı bir yanı yoktur. Mutsuz insanlar birbirine benzer. Uzun zaman önce açılmış bazı yaralar, gerçekleşmemiş bazı dilekler, ayaklar altına alınmış gururlar, retle (daha da kötüsü ilgisizlikle ) karşılaşan aşk kıvılcımları, onlara yapışıp kalır; ya da kendileri onlara yapışır. Dolayısıyla her günlerini dünün bulutları altında yaşarlar. Bu noktada da ince bir çizgi ortaya çıkar. Hikâyelerine bağlı olarak içlerine sindiremediklerinin çizgisi. Eğer kişi güçlü bir yapıya sahip değilse, bu çizgi beyninin geviş getirmesine neden olur. Beyin her geviş getirdikçe kişi o eski anıları tekrar tekrar yaşar. Duyguları ve düşünceleri. Bu geviş getirmeler beyin düğümlerine sebep olur ki bu düğümlerde kişiyi ruhen yorar ve yıpratır.
Mutlu insan ise arkasına dönüp bakmaz. Düğümleri ya da “Ona neden böyle demedim. Niye böyle yapmadım” gibi beyninin geviş getirmeleri de yoktur. İleriye de bakmaz. Böyle bir kişi “an”da yaşar. O “an”ın tadını çıkarır.
Ama bunun da bir kusuru var.”An” asla bir şeyi veremez: anlamı. Mutluluğun anlatım yolları aynı değildir. Mutluluğu bulmak için, Kişinin sadece “an” da yaşaması gerekir; sadece “an” için yaşamaya ihtiyaç duyar. Ama eğer anlam istiyorsa (Hayallerinin, sırlarının, hayatın anlamı) kişi ne kadar karanlık olursa olsun geçmişte, ne kadar belirsiz olursa gelecek için yaşamalıdır. Böylece doğa mutluluk ve anlamı bizim için karıştırır ve bizden aralarında bir seçim yapmamızı bekler.