bildirgec.org

an hakkında tüm yazılar

feryada figan

astral | 29 September 2010 14:14

İnfected Mushroom’un, drop- out’u, iş yerimin duvarlarında yankılanıyor. An değişti. Zamanı değiştirmek elimizde kimi zaman.

İşte o anlar bizi ayakta tutuyor. Bazı müzikler, resim gibidir. Alır seni götürür, götütür. Getirmez de üstelik.

Dilimde puslu bir karanfil tadı. Belli ki yaş 17 değil artık. Ne burası o sıcak şehir, ne de gözleri o denli kapalı ve hayallerine kendini asan bir ben var.

Asıldığım hayallerden düşe düşe, düşmemeyi mi öğreniyorum? Belki de hayallerin uygun hayaller olmadığını şimdilerde anlıyorum. Olsun. Öğrendim.

AYN EL YAKİN

il mare | 23 June 2010 16:15

Zamanın nasıl daha güzel dondurulabileceğini öğrenmek için, özlediğimi hissettiğim tek kişilik bir sıranın üzerinde kağıdımın ince ipine diziyorum satırlarımı.

Tam zamanında bu işe girişmiş gibiyim; zamana herkesten başka yüklediğim farklı anlamı tam zamanında süslemeye yeltenmiş gibi. Sanki avucumun içinde bir sabun da burada olduğum an; ben, yağmur yağmasın, an’larım ayalarımda,akıp giderlerken haberime seslenmeyen anılarıma karışmasınlar diye, 18-55 mm’lik bir objektiften, yakaran sağ gözümü Tanrı’nınkine değdirmeye çalışır gibiyim. Öyle 55’e falan yeltenmeden ama,yaşımın gözçukurlarıma sığdırdığınca; 18’den biraz fazla,55’ten epey uzakta.

ÖLÜMÜN DOĞUM SANCISI VE DOĞMAMIŞ ÇAKIL TAŞLARI

il mare | 04 January 2010 12:00

Telaşlı bir geçmişi anımsamanın giderek sakinleştirdiği bir şimdinin kıyısından,hatırlıyorum.
Düşünmeye çalışırken hatırlıyor buldum gene kendimi, düşündüklerim hatırladıklarımdan ibaret adeta…

Ses tonumu hatırladım ve sana anlattıklarımı.Saçmalamalarımı sonra,saçmalamalarını…Gülüyordum o zaman ya hani sana da çaktırmadan,görmüyordun sen,şimdi de aynını yapıyorum.Gülüyorum ama daha çok şeye,en çok kendime..Ses tonuma,yüz ifademe,ufak bir kareye nasıl sığdırmayı becerdiğimi şimdi bir türlü anlayamadığım,istesem de artık yapamadığım o şapşal ifadeye fazlasıyla gülüyorum.Yanındaykenki eskime,çizgilerime gülüyor, ardından biraz ağlıyorum.Yaşsız ve içten,eğri biraz,kambur…Bir soru işareti gibi aynı.. Sonramı ve sonranı bir soru işaretine benzetiyorum;kibirli ve kendinden emin bir başa oturtuyor bütün lahzalarımızı ve saymaya başlıyorum geride kalan soruları…Eğri sorular ve nizamlı..

kayıp

astral | 23 November 2009 13:45

Kayıp ruhlardık. Küçük çocuklardık. Ta ki, birbirimizi bulana dek…

‘Her acı bir gün biter.’ derdin bana. Oysa güne kadar içimdeki kadın ‘Her aşk bir gün tuz olur, yok olur, hiç olur; ardından piç dediğin bir aşk olur.’a inanandı. ‘Geçecek her şey…’ dedin bana ilk defa. ‘Geçecek, ağlama. Sil gözyaşlarını.’

Otobüsün penceresinden bakarken, bir şehri ardında bırakıp yeni hayallere –her şeyi, evet, her şeyi ardında bırakmak isteyerek- yol alırken; bir şarkı yeni düşler kuruyordu sen de ben de; BİZde… ‘Sil gözünün yalnızlıklarını, o an fısılda duvara adımı…’ bana attığın, kalbime attığın ilk mesaj… ‘Emre Aydın çalıyor şu an. Duy istedim. Güzel şeyler…’ Şehrime geldiğin ilk gün bana geldiğin gün. Bizim aşkımız için adım attığımız ilk gün. Bu hikâyeye inanmam için ilk neden… Seni beklerken ilk uykusuz gecem…

BİLMELİSİN Kİ

liquidlightening | 01 June 2009 17:29

Bilmelisin ki; bugün yazmak için güzel bir gün, akşamı bekledim…

gökyüzüne bakıyorum, güneşin son demleri…

bulutları delen o ışık, aldırmadan kol geziyor gri gökyüzünde

düşmek üzere olan yağmur taneleri, bizi gözlüyor

ve tam da zamanında başlıyor.

bir pencere camından gördüğüm dünya, duru

renkler albenisini kaybetmiş, yağmur yağınca hep böyle oluyor

Bilmelisin ki; yaprağı kımıldatan rüzgar bugün ne kadar eksik

hayatın kargaşası yok, insanlar bir bir kaçıyor

Bilmiyorum:(

sencebence | 20 April 2009 18:35

Gün gelir
Hangi gün
Sen gelir
ben bilmiyorum kim
O gelir
Bu gelir
O ve Bu derken
Şu gelir
inan bilmiyorum daha kimler
Biz geliriz
Siz gelirsiniz
Onlar gelirler
Hala bilmiyorum başka neler
Bambaşkalık gelir
Hayatın bittiği an gelir
Nerede olduğunun anlamsızlaştığı an
Senin ne olduğun an
Senin ne olacağın an gelir
Ne olursun da gelirsin?
İŞTE ONU HİÇ BİLMİYORUM 🙁

ekim mikrobu

admin | 24 February 2009 10:53

Rus abidesi yıkılıyor, ekim mikrobu bardaktan boşalıyor, asfalt kanıyor, martılar insan düzüyordu feribot seferlerinde. Pipisiz oğlanlar dalgalar üstünde gelecek ararken kendine, Bebek’ te bir konsomatris etini yiyor, pavyon piçleri maceradan mecmuaya atlıyordu. Tırnakları sökülmüş kötümser rahipler küskün midelere karışıyor; mayolu imamlar günahsız köylüleri din tarlasında düzerken, ben arsız adamlara gramofon çalıyordum.

20.00 — 22.00

ferplexfol | 10 February 2009 09:49

Zamansız zamanlarda zamanı beklemek
Ne kadar zamansız an zaman
Çok zamansız anlar yaşıyorum.
20.00 – 22.00 arasını beklemekle geçen bir zaman
Uyku…
Zamanı durdurabildiğimi hissettiğim tek zaman
Yarı ölümdür zamanlar içinde
Ölümü tattığımız tek an
Ayaklarımı kasıklarıma çekip
Zamanı bekletmek
Karanlık gecelerde
Aydınlığın içinde
Gözlerimi kapatarak
Akrep ve yelkovanı görmek
Hayat zaman içinde bir sınav
Sınav zamanı sadece 2 saat
1 dakika sonrası yok
Ve 365 gün 6 saat zamansız zamanda
Sınava tabi tutmak zamanı
Geçsin yada gelsin diye
Gelmesi kabulümdür
Geçmesi reddim
Zaman dursana
20.00 – 22.00
Arası

Ne diyorsun..

pillibebekkuyuda | 24 November 2008 11:38

Sarhoş olma isteği vardı içimde o gece, dışarı çıktım, kafa dengi bir kaç arkadaşımı arayıp, caz dinlemek ister misiniz, deyip, ayarttım. Anlık karar verişler, güzeldi.. Kaçıp gitmekte olan bir geceyi, tutup, kulağından yakalamak..

Taksim in loş mekanlarından birinde almıştık soluğu, o gece.. Dört beş kişiden oluşan grupta hiçkimse, birbiriyle sevgili değildi..Baskı yok, oraya buraya baktın yok, sürekli ilgilenmek zorunda olduğun biri yok, özgürsün, dans ederken özgürsün, şarkıyı bağırarak söylerken özgürsün, işte bu..

Yoğun geçen bir haftadan sonra, sürekli sebepsiz gülücükler attığım, dumandan boğulacağımı düşündüğüm bu mahzen gibi yerde, aniden çirkin bir kadının, yakışıklı, uzun sarı saçlı bir erkeğin sırtını okşadığını görmüştüm, en sevdiğim şarkılar çalmaya başlamış, her ne kadar kendimi engellesem de, bana arkası dönük olan bu uzun saçlı adama bakmaktan, kendimi alamıyordum..

Fotoğraf Hayattır

pilli pati | 16 September 2008 10:32


– Fotoğraf nedir, Ustam?
– Fotoğraf içinde bir devinim içerendir, oğlum!
– Nasıl yani, Usta?
– Şöyle ki; bir kıpırtının, bir oluşun ya da oluşumun kıyısıdır; geriye kalanıdır fotoğraf! Devinimin bir parçası, bir gelip geçenin anlık yakalanmışlığıdır, oğlum. Hani fotoğrafa baktığında, o dakika gördüklerin ve dahi sende uyandırdıkları da topyekün bir hayat analizidir aslında! O an aklında fikrinde o fotoğraf sana ait olsun ya da olmasın, baktığın hayattır ve sen hayatı irdelersin nöronlarının kıvılcımlarında. Fotoğraf sendeki hayat ateşini harlandırır. Seni o karenin içine çeker, o an orada bulunma hevesini canlandırır.
– Peki ya fotoğraflanan cansız bir varlık, misal, bir dağ ya da vadi manzarası ise?
– O durumda bile, sanır mısın ki; senin karşında durduğu gibi dağ öylece durmakta? Yerkürenin hareketi ile uyum içinde devinimini sürdürürken, o dağın toprağında gezinen kaplumbağanın ayak izini dahi fotoğrafına dahil etmektesindir. Bunu bilmez misin? Hatta, gecenin soğuğu üzerine, gündüzün sıcağını yiye yiye büzüşüp genişleyen ve sonunda da pes eden kaya parçacıklarının dağdan yuvarlanışını bile o kareye hapsedersin. Örneğin, bir nebula fotoğrafına bakarken, onun hemen öncesinde bir yıldızın artık sönen enerjisinin son haddesinde dayanamayıp bir süpernova patlaması yaşadığını bilirsin. Heyecanlanırsın. O fotoğrafın öncesinde bir yıldız, parçacıklara ayrılıp dağılmış, sonrasında ise kimbilir evrenin neresinde yeni yıldızların oluşumu gerçekleşmiştir. (Buradaki oltaya dikkat et, evlat!)
– Geçtim bir kalem, cansız varlığı Usta! Ya fotoğrafını çektiğin bir obje ise? O devinim objenin neresindedir?
– Gövdesine vuran ışıktadır evlat! Kareye yakalanan havadaki toz zerreciklerindedir! Objenin atomlarını oluşturan nötron, proton ve elektronlardadır! Hayatın o objeye kazandırdıklarındadır! Daha ne istersin?
– Fotoğrafın direkman hayat olduğunu adamakıllı idrak etmek isterim Usta!
– Söze döktüklerim idrakının çeperlerine takıldı ise bir de olayı tersten hayal edelim! Hayal gücü bilgiden daha önemlidir, zira! Sonsuz sayıda her anın fotoğrafını çekebilen bir makinan olsaydı ve o fotoğrafları ardarda sıralayıp hızlı çekimde izleme şansın olsaydı, aslında neyin görüntüsünü elde ederdin?
– …!?
– …
– …!
– … 🙂
– Senle de sohbet edilmiyor be Usta!

bu bir pilli patisözüdür!