Bu yazı, www.workerscompass.org sitesinde çıkan Shamus Cooke imzalı The Origins of Modern Socialismadlı makelenin, yazarın izni alınarak yapılmış kısmi çevirisidir.

Sosyalizmin hayaleti bir kez daha, Amerika’dan Avrupa ve ötesine kadar büyük şirket elitlerini rahatsız ediyor. Bu duruma, kapitalizm ile özgürlüğü her zaman birbirine karıştırmış olan şirketleşmiş medyanın onyıllarca devam eden kapitalist yanlısı propagandasının ardından gelinmiştir. Ama özgürlük ve demokrasi, ne muazzam bir gelir adaletsizliğiyle, ne de hükumetler ve seçimler üzerinde mutlak güç uygulayan büyük şirketlerle yan yana olamaz.Bu gerçekler, bugün 21. Yüzyıl Sosyalizminin savunuculuğunu yapan Latin Amerika toplum hareketinin oluşmasına yardımcı olmuştur. “21. Yüzyıl Sosyalizmi” tabiri, hem önceki yüzyıldaki tecrübelerin güncellenmesi veya geliştirilmesi gerektiğini, hem de genel sosyalist projenin ilerici olduğunu ima etmektedir.Geçen yüzyıldaki sosyalizmin ilerici unsurları nelerdir? İlk fikirler nereden çıkmıştır? Bunlar, günümüzdeki uluslararası ekonomik ve siyasi sıkıntılar bağlamında son derece gerekli sorulardır.Modern sosyalizm, kapitalizmle birlikte ve ona zıt olarak doğmuştur. 1800’lü yılların başlarında endüstriyel kapitalizm ilk defa ortaya çıktığında, insanlar büyük değişikliklerin yapılması gerektiğini hemen fark etmişti. Ortaya çıkan büyük sanayiler insanların büyük çoğunluğunu insanlık dışı yaşama şartlarına maruz bırakırken (insanları aç bırakan ücretler karşılığında günde 12 – 14 saat çalışmaya zorlamak gibi), küçük bir azınlık muazzam derecede zenginleşiyordu. İngiltere, Amerika, ve Fransa Devrimlerinde insanlar bunun için savaşmamıştı.1800’lü yılların başındaki ütopyacı sosyalistler, bu sosyal adaletsizliği, uygulandığı takdirde toplumsal huzurun sağlanmasına yardımcı olarak planlar teklif ederek düzeltmeye çalışmıştı. Ancak bu reformcular, gücü ellerinde tutanların böyle fikirleri istemediğini kısa sürede öğrenecekti. Aynı şekilde, kurulan alternatif ekonomik modellerin, bir yandan kapitalistlerin sahip olduğu dev makinelerin sağladığı daha büyük servet, bir yandan da şirket elitlerinin kontrol ettiği devlet mekanizması tarafından kısa sürede alaşağı edileceğini öğrenmişlerdi.Ütopyacıların başarısızlığı kısmen anlayış noksanlığından kaynaklanıyordu. İnsanlar o sırada topluma ne olduğunu anlamaya çalışıyordu: Yıldırım hızıyla gerçekleşen kapitalist sanayileşme, insanların büyük çoğunluğunu hazırlıksız yakalamıştı. Ekonomideki görünmez el, ilk bakışta kimsenin kontrolü olmadan gelişiyordu.Karl Marx, kapitalist sistemi gerçek anlamda inceleyen ve parçalara ayıran eden ilk kişi oldu. En büyük eseri Kapital, kapitalist ekonomik sistemin son derece kusursuz bir incelemesi ve eleştirisiydi. Ne olup bittiğini ilk önce o teşhis etti. Çözüm, değerlendirmelerinin mantıki sonucuydu.Aslında, modern sosyalizm teorik olarak, kapitalizmde genetik olarak var olan çelişkilerin düzeltilmesi kavramına indirgenebilir. Marks, Kapital adlı eserinde bu çelişkileri sıraladı; sosyalist çözüm sadece kapitalizmdeki temel sorunların düzeltilmesiydi.Örneğin, kapitalizmin kuruluş aşamasında, kapitalist, mesela at arabası tekerleği satan küçük bir atölye işletmektedir. Ancak kapitalizmin gelişmesini takiben, bütün kasaba herkesin işbölümü içinde nihai ürünü ortaya çıkarmak için küçük bir işi yapacağı şekilde organize olmuş; ve binlerce kere daha fazla tekerlek üretilmeye başlanmıştır. Ancak kâr bir tek kişiye gitmektedir: işletme sahibine (veya sahiplerine). Sonuç olarak tekerlek imalatı çok büyük oranda ucuzlamış, buna karşılık fabrika tipi üretimin (makineler, emek maliyeti ve ham madde) gerektirdiği yüksek maliyeti yüklenemeyenler piyasadan kovulmuştur.En sonunda, rekabet edemeyen kapitalistler de işçiye dönüşürken, rekabetçi kapitalizmi sürdürebilmeyi sağlayacak daha büyük makineler ve altyapı satın almak için hep daha fazla para ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu süreç içerisinde servet bir uçta çoğalmakta, diğer uçta azalmaktadır.Bu örnek, kapitalizmdeki temel çelişkiyi göstermektedir: mal ve hizmetleri üretmek için bütün toplum organize olurken, yani “sosyalistçe” çalışırlarken, üretilen servetin büyük çoğunluğu çalışmayan ama çok zengin sermayedarlara gitmektedir. Bu yüzden de, bu sorunu gidermek için üretilen servetin onu üretenlere dağıtılması gerekir; zenginlerin cebine akıtılması değil. Bunun için de, üretimdeki makinelerin büyük kısmının az sayıdaki sahiplerinden alınıp çoğunluğun kontrolüne verilmesi gerekmektedir.Kapitalistler bu noktada, zengin sermayedarlar olmasa zenginlik üreten şirketlerin de olamayacağını, bunun sonucunda da herkesin daha fakir olacağını öne sürebilir. Bu sav 250 yıl öncesi için doğru olabilir; ama bugün için değil.Rakiplerini yenmek isteyen sermayedarlar, giderek daha fazla mal üretilmesine yol açarak emek tasarrufu sağlayan teknolojiye dünya kadar para yatırmış, bunun sonucunda daha fazla servet yaratmıştır. Ancak, giderek daha fazla mal üretme kapasitesine rağmen, beklenmeyen sonuçlar ortaya çıkmıştır.Kapitalist rekabet doğal olarak, kazananın rakip işletmenin işini ve makinelerini elinden aldığı tekelci kapitalizme dönüşmüştür. Serbest pazar bir süre sonra mega şirketlerin özel mülkü haline gelmiş, malların üretimi artık piyasa koşullarının görünmez eline bırakılmaz olmuştur.Bütün rakipleri yendikten ve piyasaya hakim olduktan sonra kapitalistler üretimlerini en ince ayrıntısına kadar hesaplayabilir olmuştur: Ne kadar ham madde kullanacaklarını, ne kadar üretim yapacaklarını, malları hangi fiyattan satacaklarını planlarlarken, şirketlerin kârlılığı artırmak için sürekli maaşlarını kıstığı işçilerin bu malları ne kadar alabileceğini asla bilememişlerdir.Burada bir başka çelişki daha ortaya çıkmaktadır: Büyük şirketler belirli bir plana göre çok büyük miktarlarda mal üretmektedir; ama bu mallar, son derece kısıtlı, planlanmamış ve ücretleri sürekli kısıldığı için giderek küçülen bir piyasaya sürülmektedir.Bu süreç kaçınılmaz olarak bazıları küçük bazıları da büyük resesyonlara yol açmaktadır. Bu sorunun sosyalist cevabı şudur: üretilen malların dağıtımını da bir plana göre yapın. Ancak bunu yapmak, “piyasayı” ve dolayısıyla kapitalisti ortadan kaldıracaktır.Resesyon olduğunda ve şirketler battığında, kapitalist devlet müdahale ederek bu şirketleri geçici olarak devralabilir (tıpkı GM, Fannny Mae, Freddie Mac vs. örneklerinde gördüğümüz gibi); ama bu devralmalar genel toplumsal çıkarlar gözetilerek yapılmaz. Onun yerine, buna bir tür zenginlerin sosyalizmi diyebiliriz. Bankalar ve imtiyazlı borçlanma hakları, zenginleri kendilerinden kurtarmak için diğer herkes pahasına halkın parasını kullanır. Bu imtiyazlı borçlanmalar serbest pazar ekonomisinin (yani kapitalizmin) varlığını sürdürmek için sosyalist önlemler alması gerektiğini göstermektedir. Bu da, plansız ve kaotik pazar ekonomisinin istikrara kavuşması için bir planlama yapmak gerektiği anlamına gelir.Gerçekten de, John M. Keynes ve diğerleri kapitalizmin piyasa koşullarına bırakılamayacak kadar istikrarsız bir sistem olduğunu uzun zaman önce fark etmişti. Bu yüzden de çoğu kapitalist ülkede ekonominin daha temel kısımlarının planlama sorumluluğu devlete aittir: posta, iletişim, enerji, merkez bankası, eğitim, askeriye, otoyollar, köprüler, sosyal yardımlaşma, vs. Mal üreten şirketlerin daha istikrarlı olması için, yani daha süreğen kâr elde edebilmeleri için ekonominin bu kısımları daha “sosyalistçe” planlanmaktadır.Son olarak da, modern kapitalistlerin (sermayedar/yatırımcı) hiçbir sosyal işlevi olmadığına dikkat etmek gerekir. Kapitalist atalarının aksine, modern kapitalistler sahip oldukları şirketleri işletmezler ya da orada çalışmazlar. Onun yerine, yönetici tutarlar (genel müdür, CEO vs.). Ancak yine de, bu asalak kapitalistlerin elinde topluma karşı güçlü bir kozları vardır: bütün para onların elindedir; ve büyük ve tutarlı bir kâr garantisi olmadıkça şirket kurmazlar.Büyük bir resesyon meydana geldiğinde yatırımcılar piyasadan paralarını çekerek, tekrar iş yaratmak için ücretlerin düşmesini bekler. Bu sosyal zorbalığın uluslararası alanda oynandığını hepimiz görebiliriz: büyük medya kuruluşları zenginlerden ya da şirketlerden daha fazla vergi alamayacağımızı yoksa piyasadan çekileceklerini ve hiç kimse için iş kalmayacağını söylemektedir.