bildirgec.org

küreselleşme hakkında tüm yazılar

Globalleşme

| 04 June 2011 10:49

Coca Cola -  Küreselleşmenin sembolü
Coca Cola – Küreselleşmenin sembolü

Tşörtünüz Meksika’da, ayakkabılarınız Çin’de üretildi. Cd çalarınız, Japonya’dan geldi. Moskova’ya seyahat edebilirsiniz ve orada bir Big Mac yiyebilirsiniz. Roma’da Amerikan filmi izleyebilirsiniz. Günümüzde her türlü ürün dünya’ın farklı yerlerinde üretilmekte ve satılmaktadır.

Küreselleşme, ülkelerin birbirlerine daha fazla yakınlaşmasına neden olmuştur. Farklı ülkelerdeki insanlar, şirketler ve organizasyonlar birarada yaşabilmekte ve çalışabilmektedirler.

Biz, daha hızlı ve daha ucuz bir şekilde ürün ve fikir alışverişi yapabilmekteyiz. İnternet, cep telefonları, uydu gibi modern iletişim ve teknolojiler günlük yaşamımızı kolaylaştırmaktadır.

BATI MEDENİYETİ ÖLÜRKEN

super hero | 18 November 2010 12:46

Bu yazı, http://www.globalresearch.ca sitesinde yer alan As Western Civilization Lies Dying adlı makalenin çevirisidir. Çeviri için site yönetiminden izin alınmıştır.

Makalenin yazarı John Kozy, toplumsal, siyasi ve iktisadi konularda yazan emekli bir felsefe ve mantık profesörüdür. Kore Savaşı sırasında Amerikan ordusunda görev aldıktan sonra 20 yıl üniversitede profesörlük, bir 20 yıl da yazarlık yapmıştır. Toplu yazılarına ve kendisine sitesinden ulaşılabilir.

BATI MEDENİYETİ ÖLÜRKEN

Batı ticari sistemi, tüketicilere verdiği ürün ve hizmetlerden daha fazlasını almak için vardır. Kâr amaçlıdır. Amacı insanların hayatını geliştirmek değil, sömürmektir. Devletler bu sistemi kurumsallaştırdığında uluslarını intihara sürüklemiş olmaktadırlar; çünkü Jefferson’ın da söylediği gibi “Tüccarların memleketi yoktur”. Batı dünyasının güvenliğini tehdit eden terörizm değil, batı dünyasının ticari sistemidir.

Göğüs ağrıları çeken bir adam bayılır. Eşi acil servisi arar. Bir ambülans gelir. Sağlık görevlileri ilk müdahaleyi yaptıktan sonra hastayı ambülansa yerleştirir ve hastaneye doğru yola çıkar. Yolda motor durur. Ambülanstaki görevliler motoru tekrar nasıl çalıştırabileceklerini tartışmaya başlar. Biri daha fazla benzin gerektiğini söyler, diğeri depoda su olduğunu, bir diğeri de benzin filtresinin tıkandığını. Onlar tartışırken hasta ölür.

Bu durum, şu anda Amerika’da ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinde yaşananlara benzemektedir. İktisatçılar ve politikacılar tartışırken, ülkeleri ölüm sancıları çekmektedir. Bu insanlar şeytanı ayrıntılarda aramaktadır; ama kötü olan ayrıntılar değil sistemin ta kendisidir.

Batı ticari sistemi, tüketicilere verdiği ürün ve hizmetlerden daha fazlasını almak için vardır. Hedefi kâr etmektir. Kâr da, daha fazlasını elde etmek anlamına gelir. Amacı insan hayatını geliştirmek değil, sömürmektir. Şu şekilde işler:

Modern Sosyalizmin Kökeni

super hero | 14 January 2010 17:06

Bu yazı, www.workerscompass.org sitesinde çıkan Shamus Cooke imzalı The Origins of Modern Socialismadlı makelenin, yazarın izni alınarak yapılmış kısmi çevirisidir.

Sosyalizmin hayaleti bir kez daha, Amerika’dan Avrupa ve ötesine kadar büyük şirket elitlerini rahatsız ediyor. Bu duruma, kapitalizm ile özgürlüğü her zaman birbirine karıştırmış olan şirketleşmiş medyanın onyıllarca devam eden kapitalist yanlısı propagandasının ardından gelinmiştir. Ama özgürlük ve demokrasi, ne muazzam bir gelir adaletsizliğiyle, ne de hükumetler ve seçimler üzerinde mutlak güç uygulayan büyük şirketlerle yan yana olamaz.

Bu gerçekler, bugün 21. Yüzyıl Sosyalizminin savunuculuğunu yapan Latin Amerika toplum hareketinin oluşmasına yardımcı olmuştur. “21. Yüzyıl Sosyalizmi” tabiri, hem önceki yüzyıldaki tecrübelerin güncellenmesi veya geliştirilmesi gerektiğini, hem de genel sosyalist projenin ilerici olduğunu ima etmektedir.

Geçen yüzyıldaki sosyalizmin ilerici unsurları nelerdir? İlk fikirler nereden çıkmıştır? Bunlar, günümüzdeki uluslararası ekonomik ve siyasi sıkıntılar bağlamında son derece gerekli sorulardır.

PARANIN KIYMETİ

super hero | 11 January 2010 16:52

Hepimiz, yaşadığımız evreni kapsayan, bir kısmını çözdüğümüz ama büyük bir kısmından henüz haberdar bile olmadığımız fizik kanunlarına bağlı olarak yaşamak zorundayız.

Bir nesneyi havada serbest bırakırsanız düşer. Yerçekimi vardır. Bundan kaçamazsınız. Bir uçağı havalandırdıktan sonra “Ben artık yerçekimini yendim.” diyerek motorları kapatamazsınız. Uçak yine düşer. Veya yokuş aşağı giden ağır bir vasıtanın motorunu yakıttan tasarruf etmek için boşa alamazsınız. Çünkü belirli bir hıza ulaştıktan sonra o ağır vasıtayı durduramazsınız. Sonuçları çok ağır olur.

İngiltere Neden Savaşıyor – 3

admin | 08 December 2009 09:43

Bu yazı, Scottish Left Viewve Global Researchsitelerinde ortak olarak yayınlanan Why We Fight: The Nature of Modern Imperilasm adlı makalenin, her iki siteden de izin alınarak yapılan çevirisidir. Yazar Alan McKinnon, İskoç Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nınbaşkanıdır.

Önemli Not: Bu makaleyi çevirmek için zaman ayırmam ve burada paylaşmam, makalenin genel içeriğini beğendiğimin bir göstergesi olsa da, içinde yazan her şeyi yüzde yüz onayladığım anlamına gelmez. Burada okuyacağınız makaledeki fikirler yazara ait olup, öncelikli olarak kendisini bağlar.

NEDEN SAVAŞIYORUZ – 3

Kısacası, savaş dünyasını anlamak için modern emperyalizmin yapısını, ve ulus devletlerin kendi en büyük şirketlerinin kârını maksimize etmesine yardım etmek için nasıl uluslararası çalıştığını anlamamız gerekir. Bu politikalar dolaylı ya da dolaysız olarak dünya üzerindeki çatışma ve savaşlara sebep olmaktadır. Dahası, bu sorun, devlet bütçesinden cömertçe destek alan silah şirketlerinin bütün dünyaya ölümcül silahlar satarak savaşların devam etmesine olanak sağlamasıyla iyice karmaşıklaşmaktadır. 2007 yılında, dünyanın önde gelen ilk 100 savunma sistemi üreticileri, son 10 yıldaki satışlarını %10 artırarak 347 milyar dolarlık silah satmıştır. Şu anda, pek çok ülkede yasadışı işlem yürüttüğü için inceleme altında olan İngiltere’nin “şampiyonu” BAE Systems, Suudi Arabistan ve İsrail gibi insan hakları konusunda sabıkalı ülkelere her türlü silahı satmıştır.

İngiltere Neden Savaşıyor – 2

admin | 07 December 2009 15:42

Bu yazı, Scottish Left Viewve Global Researchsitelerinde ortak olarak yayınlanan Why We Fight: The Nature of Modern Imperilasm adlı makalenin, her iki siteden de izin alınarak yapılan çevirisidir. Yazar Alan McKinnon, İskoç Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nınbaşkanıdır.

Önemli Not: Bu makaleyi çevirmek için zaman ayırmam ve burada paylaşmam, makalenin genel içeriğini beğendiğimin bir göstergesi olsa da, içinde yazan her şeyi yüzde yüz onayladığım anlamına gelmez. Burada okuyacağınız makaledeki fikirler yazara ait olup, öncelikli olarak kendisini bağlar.

NEDEN SAVAŞIYORUZ – 2

Bankacılığın çöktüğü ve iç borçların büyüdüğü, doğudaki ekonomilerin yükseldiği, hegemonyasına Latin Amerika’dan siyasi olarak meydan okunduğu, ve Irak ve Afganistan’daki savaşların kazanılamadığı, dolayısıyla da iddia ettiği gücüne meydan okunmaya başlandığı hızla değişen dünyada, bu durum daha da elzem olmaktadır. Özellikle, hızla büyüyen Çin ekonomisi sebebiyle dünya petrol talebindeki daimi artış, Rusya’nın Suudi Arabistan’a rakip bir petrol ve doğalgaz devi olarak ortaya çıkışı, ve dünyadaki petrol ve doğal gaz rezervlerinin neredeyse yarısını Amerikan kontrolünün dışında bırakarak Rusya, İran, Çin ve Orta Asya’daki ülkeleri birbirine bağlayan bir ağ meydana getiren Asya Enerji Güvenlik Şebekesi’nin kurulması, ABD’nin dünya petrol şebekesinin atardamarını kontrol etme stratejisini krize sokmuştur. Üretim maliyetlerinin hâlâ en düşük seviyede olduğu Basra Körfezi bölgesinde bilinen petrol rezervlerinin yüzde 70’e yakını bulunmaktadır. Bu açıdan bakınca, Amerikan politikasının, dünyanın ikinci en büyük petrol ve doğal gaz rezervine sahip olan İran’a odaklanmış olması hiç de şaşırtıcı değildir.

İngiltere Neden Savaşıyor – 1

admin | 07 December 2009 11:09

Bu yazı,Scottish Left View ve Global Research sitelerinde ortak olarak yayınlanan Why We Fight: The Nature of Modern Imperilasm adlı makalenin, her iki siteden de izin alınarak yapılan çevirisidir. Yazar Alan McKinnon, İskoç Nükleer Silahsızlanma Kampanyasının başkanıdır.

Önemli Not: Bu makaleyi çevirmek için zaman ayırmam ve burada paylaşmam, makalenin genel içeriğini beğendiğimin bir göstergesi olsa da, içinde yazan her şeyi yüzde yüz onayladığım anlamına gelmez. Burada okuyacağınız makaledeki fikirler yazara ait olup, öncelikli olarak kendisini bağlar.

NEDEN SAVAŞIYORUZ

Savaş dünyası günümüzde bir tek süper gücün hakimiyetindedir. Askeri anlamda, Amerika Birleşik Devletleri, tıpkı dev Colossus heykeli gibi bacaklarını açmış, dünyanın üzerinde durmaktadır. ABD, dünya nüfusunun sadece yüzde beşini oluşturan bir ülke olarak, küresel silahlanma harcamalarının neredeyse yüzde ellisini gerçekleştirmektedir. 11 uçak gemisi filosu bütün okyanuslarda devriye gezmekte, 909 askeri üssü bütün kıtalara stratejik olarak dağılmış bulunmaktadır. Hiçbir ülkenin mütekabil olarak ABD topraklarında üssü yoktur – bu düşünülemez ve anayasaya aykırıdır. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana 20 yıl geçti; Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri günümüzde herhangi bir kayda değer askeri tehditle karşı karşıya değildir. Neden dünya barışı umduğumuz gibi dünyaya yayılmamıştır? Neden dünyanın en güçlü ülkesi askeri harcamalarını artırarak, günümüzde 1,2 trilyon dolara kadar çıkarmıştır? Ne tür bir tehlikeye karşı durulmaktadır?

SUSUZ YAZ’DA BİREYCİLİK VE YALNIZLIK

admin | 06 July 2009 11:55

1960’LAR METİN ERKSAN SİNEMASINDAN MODERNLİK GÖRÜNTÜLERİ: SUSUZ YAZ’DA BİREYCİLİK VE YALNIZLIK
Kahraman Çayırlı

Yardımlarından dolayı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü Sinema Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doçent Dr. S. Ruken Öztürk’e çok teşekkür ederim..

1990’lı yıllarda Türkiye’de bir toplumsal/kültürel aktivite olarak film izlemenin anlamı ve izleyici profili kökten değişime uğramıştır. Eğitimli, orta sınıflara hizmet eden bir sanat biçimine dönüşen sinema, özellikle 1960’larda alt ve orta sınıf ailelere hitap eden bir eğlence türüdür. Artık yılda iki elin parmağını geçen sayıda film yapılamazken, bahsettiğim Yeşilçam döneminde bu rakam 200’ü, hatta 70’lerin başında 300’ü bile bulmuştur. Fakat nicelik gözümüzü boyamamalı, zira bol bol çekilen bu filmlerin büyük kısmı birbirlerinin kopyası gibidir ve sinemamıza yeni hiçbir şey getirmemişlerdir.Yeşilçam, 1950’li ve 60’lı yıllarda tam anlamıyla altın çağını yaşamış; 70’li yılların ilk yarısına dek “aile eğlencesi” olma özelliğini korumuştur. Salon komedilerinin, genellikle kan davası temalı köy filmlerinin ve melodramların yaygınlaştığı 1950’li yılları, Gecelerin Ötesi (Metin Erksan,1960) filminin öncülüğünü yaptığı “toplumsal gerçekçilik” akımına mensup filmler izler. Bu akımın filmleri, sinemanın eğlendirici işlevine hizmet etmek yerine halkın yaşadıklarını olduğu gibi, sade bir üslupla beyazperdeye yansıtır.Bu makalenin temel iddiası ağırlıklı olarak 1960–65 yılları arasında varlığından söz edilen toplumsal gerçekçi sinema akımının bir parçası olarak Metin Erksan sinemasının “bireycilik” ve “modern bireyin yalnızlığı” temaları etrafında biçimlenmiş olduğudur. Bu çerçevede makale, Metin Erksan’ın 1963 yapımı Susuz Yaz’ının modernlik ve modernliğin görünen sonuçları temelinde kültürel çözümlemesini yapmayı hedeflemektedir. Yazının ilk bölümü, “modernlik” ve “bireycilik” kavramlarının Türkiye’de geçtiğimiz yüzyılda yaşanan toplumsal dönüşüm bağlamında tartışılmasına ve 1960’lı yıllardaki Metin Erksan Sinemasının bu bağlantı çerçevesinde genel hatlarıyla tanımlanmasına ayrılmıştır. Susuz Yaz’da suyu ve tarladaki korkuluğu “bireycilik” kavramı etrafında irdeleyen ikinci bölümün ardından son bölüm bir toplumsal kurum olarak aileyi tanımlamakta, modernliğin mahremiyeti ve aileyi nasıl dönüştürdüğünü ele almaktadır.

Ayrıntılı ay ar dersleri

kahramancayirli | 25 June 2009 12:14

Altyazılı ay ar* dersleri
Kahraman Çayırlı

“1974 yılında Petrol Crisis’i yaşayan european countries, 80lerde globalizationla challenge etmek zorunda kaldılar. Ben Amerika’dayken…” Ankara’da öğrenim dili İngilizce olan bir vakıf üniversitesinde ders Dünya Siyaseti. Belli ki hayatının bir kısmını yurtdışında geçirmiş olan öğretim görevlisi, %50 Türkçe-%50 İngilizce ortaya karışık bir dil tutturmuş, ders anlatıyor. Kendi dillerine tam anlamıyla vakıf olamadan zihinlerine İngilizce boca edilen öğrencilerse Türkilizce yanıtlar veriyorlar hocalarının sorularına.Eğitim kurumları öğrencilerine çok iyi İngilizce dil eğitimi verebilirler ancak kanımca üniversitelerimiz alan derslerinde anadilimizde eğitim vermeliler. Yoksa bu şekilde akademisyenler ne yaşam tecrübelerini, ne de bilgi dağarcıklarını bütünüyle aktarabiliyorlar.Senede 6000 doları sadece öğrenim ücreti olarak alan bir üniversitenin aldığı bunca paraya karşılık (eğitim=para?) öğrencilerine reva gördüğü eğitim bu mu? Tabii, alanlarında uzman, anlattıklarına gayet hakim olan yurtdışı menşeli hocaları tenzih ederek bu cümleleri kuruyorum.Örneğin Türk Dış Politikası veya Türk Diplomasi Tarihi’ni kendi dilimizde iyi ifade edemiyorsak, bu dersleri yarım yamalak İngilizce öğrensek ne olur? Kendi tarihimizi yabancı dillerde anlatabiliyor ama kendi dilimizde tatmin edecek düzeyde karşımızdakilere aktaramıyorsak, sizce de burada bir problem yok mu? Elbette Avrupa dillerini anadili gibi konuşan, iletişim becerisi güçlü, kendilerini iyi ifade eden donanımlı gençlere ihtiyacımız var. Ama önce kendi dilimizin hakkını yeterince vermeli, ondan sonra dünya genelinde geçerli olan dillerde kültürümüzü, ulus kimliğimizi, yapmak istediklerimizi dünya arenasında açıklayabilmeliyiz. Buna, uzun süreceği muhtemel AB sürecinde her zaman olduğundan daha fazla ihtiyacımız var. Yarı Türkçe-yarı İngilizce eğitim gören Uluslararası İlişkiler öğrencileri Dışişleri Bakanlığı’na nasıl girecekler? Diyelim ki diplomat oldular, Türk diplomasisine ne gibi faydaları dokunabilecek?Hepimiz iyi derecede İngilizce, Fransızca vs öğrenelim ama önce kendi dilimizi koruyalım, üniversitelerimizde Türkçe’ye sahip çıkalım. İki-üç dili harmanlayıp akademik ay ar* eğitimi almanın ne kendimize faydası olur, ne de ülkemize.

Globalleşme ve Gittiğimiz Yer

Oozamca | 13 February 2009 17:07

globalleşme
globalleşme

Açıkçası bu yazıyı buraya yazmamdaki amaç daha fazla insana ulaşabilmek yoksa pekala blogumda da yayınlayabilirdim. Globalleşme konusu üzerinde çok durduğum bir konudur, globalleşme karşıtı olmasam da kimi yerlerde çizgiler çekilmesi yanlısıyım. Hoş iletişim teknolojileri bu kadar gelişmişken ve gelişmeye devam ediyorken bu durumun cok kolay olmayacağı gün gibi aşikar. Konuya hepimizin çok çok sevdiği web dünyasından girecek olursak web sistemlerinin gelişmesi insanları ne kadar değiştirdi aslında farkettiniz mi?