Gece katlayarak gömüyor zerreleri güneşe. Şarlatanımın güttüğü güneşleri kurt potsundaki şeytan yemede. Lezzeti ağır tunç heykel misali kokuşmuşluğu beslemede. Başımı kaldırıp bakıyorum, nasırlaşmış bütün törpülü ponta taşı yüreğim. Ne ismi eksik yaşamı taşır, ne de her hangi hüve’yi kemiren hastalıkta ene’leşir bedenim. Ben hep kendime benzerim.Rüyalarımda sattığım kambur düşüm, eşiğimde ezdiğim nefesleri avucuma alıp yükseltirken nizama, yapılmış bütün hareketler bütün inançların kandırmacası. Bir yanı devrik, içinde sinmiş saz sessizliğinin yaşatmaya okuduğu dudaklar. Kumlu öpüşmelerin izbesinde verilecek ayrı ayrı hesaplar. Geceyi gerdiğim kemanda, yıldızı sarılmış Mozart’ ı çalıyorum huşuma. Şeytanım meleğe sürçmesin diye, içini dışına geçirip tanımsızlığa matlaştırıyorum eşyayı.Kaygıdan yoksun ürkmelerinde kadın askerler erkekliğimi bilemeli. Her seferinde bir yanı daha keskin sıyırtmaç hamleleri. Simultane his kadavralarının sığındığı sabah yalvarmaları. Elimin tersinde bulunan fütursuzluk yeminleri. Zemin kaygan, tutup itmeli. Can havlinde okyanus zemini sezinlemeli.Balyaların uçlarında biriktirdiğim arzular zekada katmanlaşmış heceleri, cümlelerde mitoloji savaş tanrısı gibi beni kazandığını düşünedursun. Kaybedilmişliğe tarafın; fark etmesine ne demeli? Cüce kalmış aynalarda, dev aşklar sığışa dursun, alıp gittiğim kendime sancı verilmeli.Üç kişiydiler yanıma yanaştıklarında. Kendi adlarına söyleyecek ne bir sözleri ne de bir isimleri vardı. Biri yanıma yaklaşıp daldırdığı penisimde kadınlığını kaybetti. Diğeri ıslaklığını tattırırken yaşadığını unuttu. Diğeri parmaklarıyla bedenimde gezinirken ne kadar soğuk olduğumu kendine sattı. Gece ilerliyor sarsıntılar artıyordu. Yalamaya ezberleyemedikleri bedenim dil uçlarında yıkanmıştı. Hiç biri özelliğinde kendine tüzel değildi. Sadece yaptıkları her hamlede, kendilerine geri adım atarken, tutsak oluyorlardı, bana gelmeye. Düşmanlıklarını meme uçlarındaki sertlikte meni yapıp akıtırken ağzıma, yanan dudaklarından çok cehennemleriydi aslında.Yatağın hemen sol tarafına uzanıp bana arkadan sarılan kolları kemirmeye ısıran diğer iki dişi, ne kadarda boğuluyordu benden önce hırsız yakınlaşmalarıyla. Hepsine ayrı ayrı çoban olmamı beklerken, birbirlerine yakın tutuyorlardı benden önce kendilerini. Nasılda ahmaklardı bu davranışlarında. Birine fısıldadığım aşk sözlerinde diğerleri çıldırıp nasılda daha çok seviyorlardı; ruhu azabında, yüreği bilmezinde, şu bedeni. Sadece eğleniyordum, nedensizliğimde. Beni deklare etmeyen bu halleriyle.Arada bir başlarını okşayıp, ağızlarına verdiğim lokmayla bana büyüttükleri sevgileri ne kadarda saçmaydı. Uzun sessizliğimden anladıkları sadece bir hiçti. Hiçbir gecemi tatlandıramayak kadar kekri limon acısı gülmeleri. Gözlerinin içinde bulduğum beni söküp alırken ne garip sitemleri.Sarsılmıyordu artık gece yatağımda, hissizliğime dokunan ten yırtıklarında kaybediyorlar kendilerini. Bedenlerinde farklı, isteklerinde aynı sözler. Beni göremeyecek kadar ense hizamdan bakan sizler. Şarlatanım, şeytanı kutsuyor, şeytanım şarlatanımla sevişiyor kıvrılarak uzandığı mezarımda. Zemine astığım bedenim, tavana astığım ruhlarınızdan daha değerliyken, hala ahmaksınız size bulduğunuz yakınlığımda. Hadi yine sevsenize beni kasıntılar yağızında.