artık rumuzum yok, huzurum daahmet ağabeyyazdığımda, yatağımda için için geçençeçenistan’da çeçen kızı dinleyen de yokcemil ağabeykıpırdamıyor ellerim edilen küfreküf kokan yılan derileriyle değiştirdim tenimiüfle nigar ablatenim inkardı dininize feri sönmüş kemikli gecelerdesuda sektirdiğim bir düştü ellerimbir köpek nasıl ağlarsa kemiği kırılıncabir celladın ağladığı gibi güldüm karanlığımaartık huzur kalmadı, saatleri ayarladıkşansa ve kaderekeder ile heder yepyeni bir ikili cemiyettetersyüz edilmiş bir çorap gibi ruhumtersyüz edilmiş bir hayatı ütüledim sayenizdekafa ütüledim belki deburuş buruş bir pantalon gibi dalgalanıyorumçürük sitelerinizdeütüsünü arayan bir pantalon var artık dizelerimdehepsi yalan, bu sahi; “ene, düo, tesere, pende”!
yorumlar
arasındaki tria bile olurum düo ve tesere ninyeter ki sen slnmy aklından çıkar
etiketleri anladıysam arap olayım.furuğ ferruhzad’tan bir şiir ile katkıda bulunayım.
mefkud, gitme! zaten silinmezsin o ayrı, ama gitme…out of order olmuşsun:) o senin yorumun, benim kabulüm değil!
Ütüsünü arayan bir pantolon var dizelerimde,Hepsi yalan bu sahi ”ene, düo, tesere, pende..Kafam iyi değil dedim bu son perde..Bak yazmak istiyorum yine de..Gidip te günahıma girmeAllah belamı versin ki giderim, gidersen sen de..Ahanda bu mühürümdür..
Sana özel den cevap vermiyorum….Buradan veriyorum..İstediğini yapmıycam, son cümlemi, silmiycem..Kendime inancım var benim..Sana da..Yazmaya aşkım büyük, bi boka benzemese de yazdıklarım..Günahıma, gireceksin..Hadi git gidebilirsen bakalımmm şimdii…
karanlık derinse, tutunamıyorsan daha fazla, sızılar kendini sancılarda terk etmişse, elmalar onu hakeden dudaklara dokunamadan, çürümüş, ağaç köklerini beslemeye başlamışsa, fikirlerde kanser etkisi yapan statüko mekanlar kendine tapmaya adamışsa, ayaklar birbirine küsmek için tekmelemeye can atmışsa, kimliğini yitirmiş bir yarında denilen tek söz “sadece” ise, kaygan zeminde ayakta duramayan bacaklar kendilerine uzatılan dalı tutmayı red etmişse, karanlığın güttüğü güneşleri kurt manzaralı şeytan yemişse, ben geliyorum diyenler bir yanlarını saklayıp öylece çekip gitmişse, bütün verilmiş sözler ruh ve nefsin çizdiği kayıp yolda arafat olmuşsa, yakına oturan bütün cisimler ruhlarıyla uzak düşmüşse, farkedilen bütün güzellikler aslında çirkinse, sonradan farketmenin buruk acısı insanın ümidini kemirmişse, zaman kendini hapseden yaşlı dudakları gırtlağında bitirmise, sormamışsa bütün soruları çünkü cevapların yalan olduğundan eminse, gidilecek bütün yolar tükenmiş artık benzer ayak izleri arasında yeni ayak izleri kaybolmuşsa, mezarı avuçlayan bütün diriler kemiklerle oynamışsa, ışığın yansıttığı karanlık eksik kalmışsa, bütün dostlar düşmana taş çıkarmışsa ve buna rağmen gülümsemek artık zorlaşmışsa, kanayan bütün açıklıklar bandaj tutmaz olmuşsa…temiz kalan topraklardan bir avuç papatya alır olmayan güneşe yas tutmak için uçurum kenarında karanlığı seyrederdi dudaklarım, söylenen her nidada ömrümü yüklenip, yolculuğumdaki at nallarında perçin olurdu yüreğim…”saygı mevzunun diğer namı. bütün yazıları gözünde hapsetmişliğime kahır olsun bu düz yazılar.”
çürük sitelerde umut misali dalgalanan buruş kotun sancaktarına;bilirsiniz,kışın kimi zaman çok soğuk havalarda,kurusun diye balkona asılan kot katılaşır..kalıp gibi..bıraksan dikili durur hatta ayakta..içimdeki umudun kıblesi dondu serdarım..sanki yeniden dalgalanmayı bekler gibi,eski güzel günlerin anısını yaşamak ister gibi dondu kaldı..çift çatal öyle kazık gibi duruyor direkte..belki bir gün erir de..belki erir de dalgalanır yine..belki..erimez belki de..kazık gibi tatsız tuzsuz dikilir öyle..hem neyi simgeliyor ki çift çatal..?keyfi mi ikircikli..?umudu mu duble..?paçalarından akan bilgi mi yoksa..?ya da altına işemiş çocuğun utancı mı..?her ne ise..şimdi dalgalanmıyor..kazık gibi duruyor çift çatal..sözün özü bu..hiç bahsetmeyiniz dalgalanmaktan felan..hergün kazık gibi kasılmış hafife bakmaktan çektiğim eziyeti ben biliyorum çünkü.. her baktığımda, inatla okumaya çalıştığımda geleni gideni……..yeni bir bayrak edinmenin zamanıdır..yahut mevcut buzları eritmenin..kimbilir..?ne yapmalı bilemiyorum gerçekten..ya herrudur ya merru bazen..orta yol, yolda kalmış gözlerdeki feri söndürecek bir gün..o güne kadar direkte kasılmış çift çatal buruş kotu izlemeye devam..gözümüzün nuru tükenene yahut buruş pantolon masmavi göklerde nazlı nazlı salınana dek..gücümüz yettiğince..
çözüm mü arıyorsunuz sayın @sahlanankoc? alın ipten o kotu, bir güzel giyin, kullanın, işe yarar hale getirin. biliyorsunuz ki; kot giyildikçe yumuşar, esneklik kazanır, vs vs… yani yazı yazın, yorum yapın, mevcut imkanları kullanın, değerlendirin, hafif’in hayatında adım atın… kotları rüzgarda salındırmak için mi alıyoruz canım? hani nerede en son yazınız? yaklaşık 1.5 ay önce… şu yorumunuza kadar unutuyorduk sizi de… haydi bekliyoruz.
siz içmeniz gerektiği için mi içersiniz orta şekerli bi türk kahvesini @pilli pati..?keyif alınan şeyler zoraki yapılmıyor ki sevgili pati.. keyifli bir sohbet üzere iseniz, bir kahve ile taçlandırıyorsunuz o keyifli sohbeti..içmek için içilmiyor bu meret.. ya da ben içemiyorum bilmiyorum.. olmuyor zorakibüyükler derdi ki; “gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül muhabbet ister kahve bahane”.. fincanım elimde.. buralardayım.. bakarsınız bir sebep olur da içeride bir cezve tıngırdar kısa süre sonra..o günü bekliyor olacağım.. elimde dedemden kalan fincanımla..