Ben bir kanguruyum.Tıpkı diğer kangurular gibi ben de fiziksel olarak geriye zıplayamam, yaradılışım bu benim, hep önüme bakmak zorundayım. Önümde de kocaman bir cebim var, dolu; ama siz içindekileri ben göstermeden göremezsiniz; çünkü onlar benim düşüncelerim. İsterseniz bir kısmını size gösterebilirim:Düşünüyorum da ben çok bencil bir kanguruyum; kendimi düşünmeyip başkalarını düşündüğüm için. Bunun neresi bencillik demeyin; çünkü beni düşünen kangurular da var, tıpkı benim başkalarını düşündüğüm gibi. O zaman ben kendimle ilgilenip her şeyi yoluna sokarsam hem ben mutlu olurum, hem beni düşünenler, hem de benim düşündüklerim- bendeki değişimi görüp ‘isterlerse’ onlar da değişirler.Beni düşünen kanguruları düşünen kangurular da var. Benim düşündüğüm kanguruların düşündükleri kangurular da var.Aslına bakarsanız hataya, kötüye, yanlışa inanmam; ama beni düşünenler, benim düşündüklerim ve ben sanırım bir yerlerde eksik bir şeyler yapıyoruz: hem düşündüğümüz, hem de düşünülmeye fırsat tanığımız için.Bir gün herkes başkalarını düşünmeyi bırakıp kendine dönse ve hem kendindeki değişimleri hem de başkalarının değişimleri görse ve bunu görmenin sonucunda iyice motive olup, güçlenip daha da gelişse acaba neler olurdu? Bunu hiç düşündünüz mü; yani düşünmemeyi? Gerçi siz insansınız, düşünme kapasiteniz benimkine göre oldukça geniş; yani sizin yerinizde olmak istemezdim. Hep bir şeylere tutunup kalıyorsunuz, hep düşünüyorsunuz, yaşamı hep kaçırıyorsunuz. Neden geçmişinize bu kadar bağlı olduğunuzu anlayamıyorum; gözleriniz, düşünceleriniz hep arkada; ama size bir haberim var: Hayat önünüzde, hayat şu anda !Ne bileyim, beni örnek alın mesela kendinize. Fiziksel olarak bile geriye gidemeyen bir canlıyım ben, düşüncelerim de öyle. Aslına bakarsanız ileriyi de pek düşünmem. Sizin ”an’ı yaşamak” dediğiniz şey var ya, onu yaparım ben de. Demem ama yaparım; yani sizin aksinize, siz dersiniz; ama yapmazsınız. Bir tek bu değil ki, hayatın her alanında böylesiniz siz. Erteliyorsunuz. Sonra da ”keşke” diyorsunuz; kendinizi avutmak için de ”kader”e tutunuyorsunuz. Kader sizsiniz, sizin seçimleriniz, seçimleriniz sonunda yaşadığınız sizin kader dediğiniz şey, belki de yaşayamadıklarınız. Hep bahaneleriniz var, yaratıcılığınızı bahaneler üzerine değil de gelişiminiz üzerine kullansanız kim olurdunuz düşünsenize bir kere..Atın kafanızdaki hayata, diğerlerine ve kendinize karşı sınırları. Biraz cesur olmanın kime ne zararı olabilir ki?Bir kez de olsun erteleyin; ama ertelemeyi erteleyin.Ama durun, sizin bir başka probleminiz daha var: Bunu yaparsam başkaları ne der kaygısı. Peki bunu yapmazsanız ilerde kendinize diyeceklerinizi düşündünüz mü? KEŞKE! Hem düşünsenize bir, onlar da sizin gibi düşünüp neleri erteliyorlar kimbilir, belki sizi görüp cesaret kazanır onlar da. Cesaret kazansınlar ya da kazanmasınlar önemli değil, siz bunu kendiniz için yapacaksınız; ama ille de bunun için kaygılanıyorsanız gülüp geçmekten daha iyi bir yol öneremem size. Kendinize gülün, başkalarının sizin için dediklerine gülün, hayata gülün..Ah hele kafanıza koyduğunuz sınırlar..Amaçlarınız bile sınır..Düşünceleriniz sınır..Kavramlarınız sınır..Neden illa ki bir kalıba sokma gereği duyarsınız ki?Kafanızı düşüncelerle, yargılarla, kalıp ve sınırlarla meşgul etmeseniz göreceksiniz ki siz olduğunuzdan daha fazlasısınız. Zihninizi, kalbinizi, ruhunuzu bir kere bile olsa özgür bırakmayı deneyin.Kendinizi serbest bırakın.