Üç klişe vardır,Derler ki, devletler arasında sevgiye dayalı dostluklar olmaz, konjonktürün gereği yapılır…Ticari ilişkilerde de menfaate ve piyasa kurallarına dayalı ilişkiler geçerlidir…Bireysel ilişkiler, her ne kadar akıl-mantık ögelerini öne çıkaran bir ilişki türü olsa da, başkalarını tanıma dost olma, dost kazanma arzusunu içinde barındırır…Sevmek, anlayış beklemek, sevilmek, fedakarlık, bir ömrü paylaşmak…Bize başka insanların da var olduğunu anlatan yaşam değerleridir…Hangimizin yaşamında ; Çekinmeden sığınılabilecek,sırdaş olabilecek,incitilmekten korkmayacağınız bir gönüldeşiniz var…
Benim yok! Gerçekten yok ve böyle bir arayışa ne gerek var diye düşündüğüm zamanlar,haklı nedenlerimden birinin de böyle bir yakınlaşmanın “modası geçmiş “ bir ilişki türü olduğunu düşünmemdendir…
Pazar günü elime bir dvd geçti,ofisteki çocuklar çok övdüler mutlaka izle dediler…
1969 yapımı bir film…Senaryosu Luc Besson’dan..Yönetmen,George Roy Hill…
.BUTCH CASSİDY & SUNDANCE KİD…(Sinemalarda “sonsuz ölüm”adıyla gösterilmiş)
Film, tüm zamanların en iyi 100 filmi arasında…Robert Redford, Paul Newman, Katharine Ross ..İki usta ve bir güzel kadının şahaseri!…Film,1900’lü yıllarda ; Vahşi batıda efsane olmuş iki soyguncu ve her ikisini de farklı duygularla seven bir kadının traji-komik serüveni…İki erkek arasında öylesine bir ilişki var ki ; Gizli tuzaklara, korkulara, umutsuzluklara, çaresizliklere,ölüm korkusuna ve de ölüme birlikte gidebilme gönüldeşliğini içinde barındıran anlamlı bir ilişki…Bu korkulu yaşamın içinde kendini her iki adama adamış; Birine cinsel aşkla bağlı diğerinin “ruhuna aşık” bir kadın…“Bir kadının paylaşılması!”…İlk bakışta değerlerin tersine döndüğünü sanıyorsunuz, hayvansal içgüdüleriniz öne çıkabiliyor…
Birbirlerinin alanlarına girmeden, yaşanılan üçlü bir ilişki…
Kolay sindirilir bir yanı yok belki, en azından benim için öyle görünüyor…Neyse!…Filmin müziği de bir harika “ Raindrops keep fall in my head”
Gerçekten de yaşadığımız şu korku çağında,koşulsuz bir arkadaşlık bağının, bizi düş kırıklığına uğratmayacak bir gönüldeşin ve sömürüsüz bir yakınlaşmanın hasretini çekmemek olası değil , insan olan için…
Görmeyenleriniz için filmi izleyin derim…
yorumlar
temin edip izlemek isterim…ilginç.
Jules Et Jim i de unutmamak lazım 1962 yapımı…
evet zen,o da sıkı bir fransız filmidir.
Bir kadın iki erkek diyince aklıma hep bu film gelir ordan bağlantı kurdum yani..
Sâmi olsaydı “ne lan bu! katır mı paylaşıyon” derdi.
hatunun verdiğimi olmak isterdiniz yoksa gönülden sevdiğimi. hadi dürüst olun bumu paylaşım
Bir yanda cici kızlar toplanıyor, bir yanda erkekler. Ohhh! Muhabbetlere bak!!!Ne olcek bu hafifin hali:)
ayrı ayrı olmaz, hepberaber toplansınlar artıkın 🙂
Büyük lokma ye ama büyük söz konuşma demişler.O başkasının kollarındayken kalbiniz nasıl dayanır.Dayanamaz dersiniz.Ama dayanır, dayanır…
Bence de suphi,insanı olgunlaştıran da budur belki!
Eskiden yarayı tedavi etme yöntemlerinden biri de ateşle dağlamakmış. Kalbi dağlarsak ölmez mi? dağlamasak bizi öldürmez mi?Çare ne; “only time” demişler. Zaman acıya alışmayı öğretiyor.Alışmak hissetmemek demek mi?Konuşmak korkutuyor beni.Çare yok çünki..“Depreştirme Benim Dertlerim Tamam”
İki Erkek+Bir Kadın=Sleuth!
‘Insan gerektiginde kendi duygularinin yargici olabilmeli’ diye dusunmusumdur hep.Kalemi kirmayi ogrenmeli, bilmeli.
bandits filmiyle konusu çok benzermiş
Bandits cok sevdigim ve seyrederkende cok güldügüm bir filmdir…hakikatten bak hic aklima gelmemisti sen cok yasa mr che-portakal… cool bir hikayesi vardir…ama bruce varken billy nin sansi hic yoktu yahu heheh .-)))))
oooo film neki bir erkeği paylaşan kadınlar tanıyorum ben hemde maskeli dolaşaak canım:))))))
ee kadın nüfusu erkekten fazla olunca böyle güzellikler oluyor tabi rommy, beni de şahsen sarışınından zencisine 5 kadın paylaşsa kesinlikle hayır demem
erkek için güzel olabilir belki ama bi kadın içn?..sizde şansınıza küsün napalım alalah alalah..