Evden çıktım. Kafamı dolduran kara düşüncelerle yürüyerek üsküdara yöneldim; kara fikirler az önce okuduğum” türk/ing” diliyleyazılmış, türkçenin içine eden akıl fakiri bir “desperado”nun yüzünden..Atunizade, bağlarbaşı cihetine doğru yürüdüm. az ötede, kasavet mıntıkası karacaahmet mezarlığını geçtikten sonra..Üsküdar-salacak, istikametine yöneldim. imrahor’ dan, Ayazma camiinin sağındaki sokaktan çiftekayalar’a indim. çiftekayalarınsadece adı kalmış. ne kaya ne deniz ne de, dibine dalıp midye çıkarttığımız ” maymuncuk” adını taktığımız duba yerinde duruyor.Deniz doldurulmuş, toprak olmuş.. şükürler olsun, kız kulesine kimse dokunmamış !.Vakit ikindiye yaklaşırken,Bir dönem aşıklarının birbirlerine vefa ve sadakat yeminleri ettikleri, salacak istikametine yöneldim.. tam o esnada köşe başında kikonak kapısınn iri kanatlarından biri açıldı; başında koca bir sini taşıyan adam, iki büklüm haliyle siniyi yere indirdi. sini, tepelemeyemek artıklarıyla dolu idi. nereden peydahlandıklarını anlayamadığım bir yığın köpek,sevinç ulumalarıyla, kuyruk sallıyarak adamın etrafını sardılar. köpekler hırlayarak hep birlikte nevaleye saldırdılar. adam bu paylaşmayı keyifle izledi..Ben de adamı !İnanılmaz ama bu “o” idi..Aşağı yukarı onu görmeyeli otuz yıla yakındı..” İspiro “” Haa ! sen de kimsin?”maviş” gözlerinden tanıdım onu.. Onun beni tanıması ya da hatırlaması mümkün değildi..İspiro, bu konağa yakın bir yerlerde, el işi sandal, mavna, yelkenli kotralar yapan, tekne sanatkarı bir “rum” idi. Okul çıkışlarında,kayıkhanesine uğramadan edemezdik. Ateşte ısıttığı kuru ağaçlara verdiği şekilleri hayretle izlerdik..dostluk ettiği kimseler azdı.yazları kayıkhanesinin önünde midye kızartırken, ateş yakabilmemiz, için talaş parçaları verirdi bize. Kızıp kovaladığı da olurdu;kayıkhanenin berisindeki küçük bostanında, domates, salatalık , kavun karpuz yetiştirir, biz de çalıp çırpardık..İspiro, özellikle küçük mavnalar ile zaman zaman da, özel müşterilerine ahşap kotralar yapardı..Okul çıkışlarımızdan birinde, onu çok neşeli gördük; meğer, zamanın duayeni, bir hanım ses sanatçısından kotra siparişi almış.hummalı bir faaliyet içinde idi.. Kalas parçalarını kayıkhaneye taşımasına yardım ettik. bir sanatçı titizliğiyle, aydınger kağıdınınüstüne çizdiği planı duvara astı ve karşısına geçip resme bakmaya başladı.. sonra bizlere brifing verir gibi anlatmaya başladı..” Bu iş titizlik ister çocikler, egerkim kestane ağacı bulsaydim, omurgayı ondan yapacaktim. ama malzeme bulmak zordur. haliylenbiz de sarı çam ve meşe kullaniriz. ama biraz ayırmiş olduğum meşeyi de iç döşemesinde kullanirim. ahşap tekne her daim eniyisidir. deniz, malzemeyi ziyadesiylen yorar. o yüzden en mukavimi ahşaptır.. ha tabi haliylen, malum teknemiz yelkenliolacağından rüzgar momentini de iyi hesaplamak gerekir..bu sebeple salmaya demir-kurşun karışımı ilave yapacam.. “namuslu” birkalafatlama da yaptikmi iş tamamdir.. hadi şimdi siz evinize ben işime..”Bu tedirgin istanbul beyefendisiyle yeniden muhabbet etmek mümkün olmadı..İspiro küsmüştü..üstü kapalı kolpacı kardeşlik edebiyatlarına karnı toktu.. geçmişini zehir eden bizlere küsmüştü..İspironun, lezzetli bir maneviyat alemiyle yapıp cilaladığı tekne, köpüre köpüre otuz yıldır dalgalarla raks etti. bütün hayatnazlarından feragat ederek sahibesini mutlu etti.. şimdi arnavutköy mendireğinde bilmem kaçıncı sahibini bekliyor..